Kınalı bamya, gül biber, sarı karpuz... Bugünü, küçük bir çekirdek parçasıyla yüzlerce yıl geriye bağlayan o tohumlar, yerel kalkınma için de
büyük bir potansiyele sahip
"Yeşil devrim” olarak lanse edilen endüstriyel tarım, hepimizi tek tip tüketime mahkum etti. Bugün kentlerde reyonlar, fabrikadan çıkmışcasına aynı görünüm ve aynı tatta(tatsızlıkta) sebze meyvelerle dolu. Oysa, doğada muazzam bir zenginlik var. Yüzbinlerce bitki çeşidi var mesela. Binlercesi de yenilebiliyor. Sofralarımıza ise hepi topu 100 kadar bitki geliyor. Hatta dön dolaş bunun 10-20 çeşidiyle besleniyoruz. Çünkü, hep aynı tohumun meyvelerini yiyoruz. Tarımsal üretimin küresel tekellerin elinde olmasının sonucu bu! Tabii zamanla neleri kaybettiğimizi bize en iyi atalık tohumlar gösteriyor. Bugünü, küçük bir çekirdek parçasıyla yüzlerce yıl geriye bağlayan o tohumlar, yerel kalkınma için de büyük bir potansiyele sahip.
İzmir Karaot Köyü’nde yetiştirilen kınalı bamya mesela. Birçoğumuz hayatı boyunca onu hiç görmemiştir belki. Bamya sevmeyenlere dahi sempatik gelecek bir görünüme sahip aslında. Ve bir köyün kaderini değiştirecek güce... Farklılığı ve tadıyla pazarda yarattığı ilgiyi köydeki üreticilerden Fevzi Uçar anlatıyor: “Hiçbir köylünün hasadını pazara çıkarmasına gerek kalmıyor. Tüccarlar direkt gelip alıyorlar. Kınalı bamya sayesinde şehre gidenlerin bir kısmı köye döndü. Gitmeyi düşünürken sırf bamya için kalan aileler oldu. Zeytinden, incirden kazanamadığı parayı kınalı bamya sayesinde kazananlar var. Kilosu 10-20 lira arasında satılıyor ve sezonu 3-4 ay sürüyor. Güneş görmeden gece 3-4 gibi toplanmaya başlanıyor, en geç sabah 10’da bırakılıyor. O satılıyor, birkaç gün sonra tekrar hasadı var.”