Türk sineması aralıksız üretiyor, “Harekette bereket vardır” desek de iyinin yanında birçok kötü de gösterime giriyor. Ama bir müjdem var. Tüm bu yerli yapım telaşı içinde farklı, çarpıcı bir film olan ‘8 Saniye’ hepimize çok iyi gelecek. Nihayet seyirci soluksuz izlenecek ‘iyi bir film’le buluşacak. ‘Vizontele’, ‘G.O.R.A’, ‘Sınav’, ‘Yahşi Batı’ ve ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ gibi filmlerin yönetmeni olarak tanıdığımız Ömer Faruk Sorak ve yapımcı eşi İpek Sorak, Berlin’de doğup büyümüş Esra İnal’ın hayat hikayesinden esinlenilerek yazılan bu projeyle şaşırtacak. ‘8 Saniye’ bugün vizyonda. Hafta sonu kendinize bir iyilik yapın ve ‘8 Saniye’ filmiyle farklı bir sinema deneyimi yaşayın.
Sorak ailesi tesadüflerin peşinde
Esra İnal, çocukluğundan beri gördüğü rüyalardan çok etkilenen, rüyalarıyla gerçek hayat arasındaki ayrımı yapmakta zorlanan genç bir kadın.
Film, Esra’nın kendisiyle, çevresiyle barışarak, ayağa kalkma mücadelesini anlatıyor. Özgün senaryo sıkıntısı çeken sinemamız için son derece ilginç bir hikaye. Daha ilginç olan, İpek Sorak’ın Esra’yla tanışmadan önce yine rüyalarından etkilenen bir kızın hikayesi üzerinde çalışıyor olması. İpek, aklındaki hikayeden
Bu hafta karma-karışık duygular içindeydim. Bir yandan kadın olmakla gururlandım, diğer yandan kadın olduğum için acıyı en derinde hissettim.
Öncelikle ‘harika bir kadın’la buluştum. ‘Harika çocuk’ unvanıyla küçücük yaşta müzik kariyeri başlayan, üstün yetenekli çocuklar yasasıyla Fransa’ya giden, sonrasında ödüllerle dolu bir kariyere imza atan piyanist Gülsin Onay’la sohbet etmek çok iyi geldi.
70 ülkede performans
Uluslararası alanda 5 kıtada bugün itibariyle
70 ülkede performans sergilemiş bir kadın. Bugün itibariyle 70 ülke diyorum çünkü durmak bilmiyor, bir ülkeden diğerine uçuyor. Gözlerinin içi gülen o güzel kadın, içindeki enerjiyi biliyor; “Bugüne kadar yaptıklarımı hesaplayacak olsam 500 yaşında olmam gerekir, yapmak istediklerimi hesaplayacak olsam 700 yaşına kadar yaşamam gerekir” diye anlatıyor. Piyanoya olan aşkını ise başka bir aşkla mukayese etmiyor; “Çok güçlü bir bağ bu, öyle ki dünyayı yerinden kaldırır” diyor. Gülsin Onay, üstün yetenekli ve şanslı kadınlardan. Yolunu kesen geleceğini elinden alan bir erkeğe denk gelmediği için, dünyanın önünde güvenle duran bir Türk Kadını olabildi. Ne yazık ki Özgecan’ın hiç şansı olmadı. Hayatı
Kültür sanat ajandamız her hafta yenileniyor, ben de en son etkinlikleri takip etmek ve bu köşeye yansıtmak üzere yola çıkıyorum.
Ancak bu kez geçen hafta sonundan devreden iki özel etkinliği yazmadan geçemeyeceğim. 6 Şubat’ta İş Sanat Sahnesi’nde Halit Ergenç’in yorumuyla en güzel şarkılarını dinledim. 7 Şubat’ta Eskişehir Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenen, eskimeyen müzikal ‘Lüküs Hayat’ı izledim. Yazıya da bu iki özel performansla başlamak istedim.
Mesele cihan padişahı olmak değil, gönüllerde taht kurmak
6 Şubat Cuma akşamı İş Sanat Sahnesi’ndeki heyecana ben de ortak oldum. Oyunculuğuyla çok beğenilen Halit Ergenç, bu kez yorumcu olarak sevenlerinin karşısına çıktı. Değerli Şef Serdar Yalçın yönetiminde, Türkiye’de alanında bir ilk olan Sinema Senfoni Orkestrası eşliğinde sevdiği şarkıları söyledi.
Aslında Halit Ergenç müzikal opera ve baleden, televizyon ve sinema dünyasına geçen bir isim. Mimar Sinan Üniversitesi O pera ve Müzikal Tiyatro Oyunculuğu’ndan mezun olmuş, ‘The Adventures of Zak - New York’, ‘Kiss Me Kate’, ‘Kral ve Ben’, ‘Amphitrion’ ve ‘Evita’ gibi eserlerle sahne deneyimi edinmiş. 15 yıl sonra yeniden sahneye çıkması için ikna etmek ise
Yaşadığımız dünya daha sert, daha maddi bir hal alırken, masallara daha fazla özlem duyar olduk. Çocukluğumuzdaki gibi renkli dünyalara gitmekse beyazperdede hâlâ mümkün.
Sinemada masalsı bir hikaye bu kez Özcan Deniz’den geldi. ‘Sevimli Tehlikeli’yi yazdı, yönetti ama ilk kez kendi filminde oynamadı. ‘Ya sonra’, ‘Evim Sensin’ ve ‘Su ve Ateş’i birer yıl arayla çekti, hepsinde başrolü kendisine yazdı. Dördüncü filmindeyse ters köşe yaptı. Her ne kadar “Birkaç damla gözyaşınızı almadan bırakmam” dese de, ağır dramdan vazgeçti.
İki çok sevimli karakter yarattı; Ayça Ayşin Turan ve Şükrü Özyıldız.
Onlar birer muzip masal kahramanı olmuş, tozu dumana katmış. Birbirlerine de yakışmışlar, üstelik zorlama olmamış. Öyle anlaşılıyor ki, beyazperdede genç ve güzel çiftler için arayış devam ediyor. Bu kez Yeşilçam’ın ideal çiftlerine öykünmeyen bir ikili ortaya çıkmış.
Şükrü Özyıldız, ikinci sinema filminde Ayça Ayşin Turan ise ilk sinema filminde, dizilerdeki imajlarından faydalanmadan, bambaşka karakterlere hayat vermişler. Özcan Deniz de arka plandaki kahraman olmuş.
Filmde başta müzikler olmak üzere bir Bollywood esintisi olduğunu ilk andan itibaren siz de fark
Milletçe gülmek istiyoruz; en fazla komediyi seviyoruz. Filmciler de art arda komedi filmi çekiyor.
Arz mı talebi belirliyor, yoksa talep mi arz yaratıyor orası muğlak ama gülmek hepimize iyi geliyor. Söz bu haftanın komik ve sempatik filmi ‘İçimdeki Ses’e geliyor. Engin Günaydın hem yazdı, hem başrolü üstlendi. Filmini yine en iyi o tarif etti; “Recep İvedik istemiyoruz ama Vavien de değil....’’
Bu cümle filmden bir alıntı. Engin Günaydın, konuk oyuncu Sırrı Süreyya Önder’e yazdığı karaktere bu cümleyi söyletiyor. Dolayısıyla Engin ne istediğini biliyor ve bu kez gişe olsun diyor. “Bir film gişe yapmıyorsa gittikçe önünüz kapanıyor, size bir daha film yaptırmıyorlar” diye anlatıyor. Evet, gişe yapamazsanız ödüller de alsanız, ikinci filminizi çekemeyebilirsiniz.
Ne yaman çelişki!
Dünyada iyi filmler gişe yapıyor. Ne yaman çelişkidir ki, Türkiye’de böyle olmuyor; gişe filmleri üçüncü, dördüncü sınıf filmler olarak algılanıyor. Öyleyse Engin Günaydın haklı; Türkiye sineması gişe filmleriyle ilgili problemini çözmeli. Gelelim ‘İçimdeki Ses’e... Filmde Engin Günaydın’ın yarattığı ‘Selim’ karakteri yine bir antikahraman yani zaafları, kusurları olan biri. “Neden hep
Türk Sineması son yılların en hareketli dönemini yaşıyor...Yabancı filmler salon bulamazken, yerli filmler art arda seyircisiyle buluşuyor. Sıklıkla gişenin galibi de yerli filmler oluyor... Böyle hareketli ve bereketli günlerde ben de bir galadan diğerine koşuyorum, oyuncularla, yönetmenleriyle sohbet ediyorum. Bugünden itibaren de her cuma, bu köşede gördüklerimi, konuştuklarımı paylaşmak üzere sizlere “Merhaba” diyorum.
Bu hafta vizyona giren yerli yapımlar arasında ilk anda dikkat çeken film; Fahriye Evcen ve Burak Özçivit’li ‘Aşk Sana Benzer’ oldu... ‘Aşk Sana Benzer’ bir süredir merakla beklenen film. Merak uyandıran yanı ise, televizyon ekranında ‘Çalıkuşu’yla geniş bir hayran kitlesi edinen Fahriye Evcen ve Burak Özçivit ikilisinin bir sinema filminde bir araya gelmesi... Aynı filmde rol aldıkları duyulduğu andan itibaren, ikilinin hayranları sosyal medyada gönüllü lobi faaliyetlerine başladı; filmin çekimleri sürerken ilgili haberler bir anda geniş kitlelere yayıldı. Hayran kitlesini heyecanlı bir bekleyiş sardı. Sonunda film, bugün vizyona girdi.
Aşk var, romantizm var, fonda Bodrum var, mevsim yaz, esas oğlan yakışıklı, esas kız güzel... Elbette “Mutlu aşk