Yaşamın yükü omuzlarımıza binince, her şeyi bırakıp gitmeyi düşünüyoruz. Özellikle büyük şehir, ilişkiler çekilmez bir hal alırken, çaresizliğimizi buralardan gitme isteği olarak ifade ediyoruz.
Hayata tutunmak, kariyer yapmak, aile kurmak, geçim derdi derken çarkların içinde kaybolup gidiyoruz. Tüm bu karmaşa içinde “Ben bu hayata niye geldim?”, “Aslında ne yapmak istiyorum?” gibi sorular, olsa olsa birer şikayet cümlesi olarak kalıyor. Oysa özünde tek ihtiyacımız, varlığımızı anlamlı kılmak.
Şu ana kadar yazdıklarım, son kitabı ‘Gitme Zamanı’ dolayısıyla buluştuğum Aret Vartanyan’la sohbetimizden... Vartanyan kitabında, bir yanda günlük hayattan sıradan karakterlerin aşklarını, ilişkilerini, diğer yanda felsefik ve ruhani karakterlerle daha gizemli bir dünyayı anlatırken aslında kişisel dönüşüm şifrelerini vermeye çalışıyor.
Kendin olmak dürüstlükten geçiyor
‘Gitme Zamanı’ adında bir kitap yazmış çünkü kendisi için de gitme zamanı olduğunu düşünüyor. ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sorduğumdaysa “Fiziksel olarak bir yerden bir yere gitmek şart değil, hayatımda suni olan ne varsa onlardan gidiyorum” diye açıklıyor. İlk anda ‘beylik cümleler’ gibi gelse de, anlattıkça Aret’e hak veriyorum.
Ke
Sanat piyasasından haberlerim var. Bu hafta çağdaş sanat eserleri için müzayede düzenleyen Beyaz Müzayede Evi’nin kurucusu Aziz Karadeniz’le sohbet ettim. 6 Haziran’da gerçekleştirecekleri 32. Çağdaş ve Modern Sanat Müzayedesi öncesinde sanat piyasasına dair son bilgileri aldım, merak ettiklerimi sordum. Yatırım bankacılığından bu yana tanıdığım Aziz Karadeniz, finans alt yapısı ve sanata olan ilgisini birleştirerek başlattığı Müzayede Evi’yle, hem sevdiği işi yapmanın keyfini yaşıyor hem de Türkiye’de sanatın ikinci el piyasasına yön veriyor.
10 yıl önce, yılda tek müzayedeyle yola çıkan Beyaz Müzayede Evi bugün itibarıyla, yılda dört müzayede düzenliyor. Sadece çağdaş sanat eserleri için yaptıkları müzayedelerle Türkiye’de gerçekleşen klasik de dahil olmak üzere, en büyük ciroya ulaşıyor. Son durumda, her müzayedelerine 2 bin 500 eser başvuruyor. Bir müzayedede 250 civarında eser açık arttırmaya sunuluyor. Peki, sözünü ettiğimiz ciro nedir? 30 milyon TL. Son verilere göre Türkiye’de tüm sanat piyasası 100 milyon dolar’ın altında. Yurt dışında ise, tek bir fuarda örneğin Art Basel’de dört günde 3 - 4 milyar dolar’lık satış gerçekleşiyor. Dünyada ağırlıklı olarak
Yaz gelirken, İstanbul’daki sergileri dolaşmaya devam ediyorum. Bu hafta da tarihimizin en önemli sayfalarından biri olan Çanakkale Savaşları’nı tüm detaylarıyla görebileceğiniz, Türkiye İş Bankası Müzesi’ndeki ‘Derinlerden Siperlere: Çanakkale 1915’ adlı sergiye dikkatinizi çekmek istiyorum. Çanakkale Savaşları’nın 100’üncü yılı olması dolayısıyla bu yıl gerçekleşen etkinlikler içerisinde göz dolduran sergiyi gezerken, bu savaşın tüm savaşlardan farklı yönlerini keşfetme, daha önce bilmediğim detayları öğrenme, hatta gözümde canlandırma şansım oldu. Serginin hazırlanmasında emeği olan iki isim Prof. Dr. Haluk Oral ve deneyimli belgeselci Savaş Karakaş’ın anlattıklarının bana olduğu gibi sizlere de rehber olacağını düşünüyorum. İşte, ‘Derinlerden Siperlere’ sergisinin Savaşları’na dair bana düşündürdükleri;
Savaşı yüceltmiyorum, asla güzellemiyorum. Ama Çanakkale Savaşları’nı diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri, 100’üncü yılda daha objektif bir bakış açısıyla savaşı konuşuyor
olmamız.
Çünkü, Savaş Karakaş’ın ‘Derinlerdeki Tarih’ belgeselinden alıntıyla ‘Onlar Çanakkale’de birbirlerini öldürürken dost oldular’. Siperlerin iki tarafında da Mehmetçikle yanyana duran
Kültür sanat ajandamda, yeni sinema filmleri ve tiyatro oyunlarının sayısı azalırken, sergiler göz dolduruyor.
Bu hafta İş Sanat Kibele Galerisi’nde ‘Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık’ sergisini gezdim.
Eyüboğlu’nun özel arşivinden orijinal el yazılı mektupları ve çizimleriyle süslediği zarfları, mektuplaştığı isimlerin yine kendisi tarafından yapılan portrelerini görme imkanı buldum. Daha önemlisi tüm bu arşivi yıllardır koruyan, şimdilerde de özel bir sergi halinde hazırlayan, sanatçının gelini Hughette Eyüboğlu’yla tanışmak hoş bir sürpriz oldu.
Mirası korundu
Hughette Hanım, sanatçının oğlu Mehmet Eyüboğlu’nun eşi. Bedri Rahmi’nin vefatından bugüne, 40 yıldır ondan kalanları özenle korumuşlar. Hughette Hanım, kendilerine kalan değerli mirası anlatırken,“Senelerce eşimle evde arşiv oluşturduk. Elimizde binlerce mektup vardı” dedi.
Geçen hafta Venedik’e akın ettik. Venedik çıkışlı çok haber yaptık. Ziyaretimizin sebebi, dünyanın en saygın sanat etkinliklerinden olan Venedik Bienali’ydi. Venedik’te bulunan köşe yazarlarının çok anlattığı etkinliklerden ben de payıma düşenleri not ettim.
İşte Venedik maceramızdan aklımda kalanlar;
- Kelimenin tam anlamıyla Venedik’e çıkarma yaptık. Türkiyeli sanat kurumları, sanatçılar, sanat danışmanları, iş dünyası, gazeteciler ve cemiyet hayatının gözde isimleri, hepimiz sanat için yollara düştük.
- Bienal zamanı Venedik’e olan talebin katlanmasına ve fiyatların sıçramasına rağmen, en pahalı ve seçkin mekanlarda çoğunluğu, Türkiye’den gelenler oluşturdu. Venedik’ten bakıldığında ülkemizin ekonomik ve kültürel düzeyi göz kamaştırdı.
- Ahmet Güneştekin Bienal’le eş zamanlı sergisini, Venedik’in merkezi olan San Marco meydanında, kanal manzaralı yüzlerce yıllık tarihi mekan ‘La Pieta’da sergilerken, Sarkis’i ağırlayan Türkiye Pavyonu Bienal’in iki ana bölümünden biri olan ‘Arsenale’de gerçekleşiyor. Üstelik bu mekan 20 yıllığına Türkiye’ye tahsis edilmiş durumda. Kutluğ Ataman’ın ana sergiye davet edilen ‘Sakıp Sabancı’nın Portresi’ ise 136
Bu hafta Selim İleri’yle buluştuk. Elime aldığımdan beri benim için bir başucu kitabı olan son eseri ‘Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu’nu konuştuk. Türk roman tarihinden müthiş bir seçki yapmış. Çok sayıda roman arasından sevdiği, gönlünde ve yazarlık yolculuğunda yeri olan kitapları madde madde hazırlamış. 229 romanın yer aldığı kapsamlı bir liste olmuş.
İleri’nin kitabında yer verdiği romanlar kadar, sohbetimiz sırasında aktardıkları da bir okuyucu olarak zihnimi açtı. İşte yazarın anlattıklarından notlarım;
u Selim İleri, ‘Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu’nda göz ardı edilenlere yer vermeye özen göstermiş. Yaşadıkları dönemde eleştirmenlerin hor gördüğü, ‘piyasa romancısı’ olarak anılan Kerime Nadir, Muazzez Tahsin ve Esat Mahmut gibi yazarlara haksızlık yapıldığını düşünüyor. Onların romanlarının 1950 ve 1970’lerde sinemamızın kaynağı olduğunu hatırlatıyor. Bir dönemin toplumsal yapısını en iyi resmeden eserler olduğunu anlatırken, Muazzez Tahsin’in ‘Lale’ adlı romanını örnek gösteriyor.
1930’larda Cumhuriyet’in artık oturmuş döneminde bile, tiyatrocu olmak isteyen genç bir kadının hoş karşılanmadığını, hatta ‘kötü yola düşmüş’ görüldüğünü
Tuna Kiremitçi, son kitabı ‘Uçan Halıların Ayro Dinamik Sorunları’nı hem bir tartışma zemini hem de eğlence vaat eden bir kitap olarak tarif etti. Kitapta çok satan aşk romanları yazmaktan usanan Türkiyeli bir yazarın dünyayı fethedecek bir roman yazmak uğruna yaşadığı sancıları, yer yer eleştirel ve mizahi bir bakış açısıyla anlatıyor.
Tuna’ya göre;
- Mizah tek çıkış, bu dünyayı hakkıyla anlatmak için bir gereklilik.
- Yüzeyde Natalie Portman aşkına diyar diyar dolaşan Kumkapılı Abidin’in çılgın maceraları, ama daha derinde Doğu ile Batı’nın çapraşık ilişkisini, aşk ve nefreti 21. yy. kafasıyla ele alıyor.
- Uçan halılar bir Doğu motifi, Doğu’yla ilgili Batılıların aklına gelen ilk klişelerden biri. Kitabın adı da buradan geliyor.
- Kitabın kahramanı, Batılıların hoşuna gidecek bir roman yazmaya çalışırken Anadolu’yu dolaşıyor, dünyayı daha önce fethetmiş Elif Şafak gibi Konya’ya gidiyor; Kars’ta siyasi roman yazan Orhan Pamuk gibi Kars’a gidiyor.
- Elif Şafak ve Orhan Pamuk’un adları geçiyor ama kimseyi rencide etmek için değil. Çünkü Batı bize diyor ki, “Eğer bana kendini kabul ettirmek istiyorsan bize uçan halı ya da sihirli lamba hikayeleri anlatmalısın.”
Necati Akpınar ve Yılmaz Erdoğan’ın 1994’de kurduğu Beşiktaş Kültür Merkezi, 20 yılda çok yol aldı. ‘Otogargara’yla başlayan yolculuk, sayısız önemli konser ve gösteriyle devam etti. BKM aynı zamanda, Türk sinemasının son dönemine damga vuran, hepsi de seyirciyle buluşan 25 filme imza attı.
Tüm bu başarılı işleri, BKM ekibiyle Londra’da izlediğimiz Paul Simon ve Sting konseri dolayısıyla bir kez daha hatırladık. Bir yandan iki efsane müzisyenin aynı sahnedeki üç saatlik müthiş performansı, diğer yandan konserin yapıldığı Londra’nın biraz dışındaki 25 bin kişi kapasiteli ‘O2 Arena’ adlı etkinlik alanı bizi büyüledi. Tabii ki söz, Türkiye’deki büyük konser organizasyonlarına geldi.
BKM Genel Müdürü Zümrüt Arol Bekçe’ye önümüzdeki sezon için büyük konser organizasyonlarınız var mı?, Türkiye’ye gelecek dünya çapında isimler var mı? diye sorduğumda, henüz net bir planlama yapılamadığını söyledi. Çünkü büyük konser organizasyonlarının maliyeti giderek yükseliyor. Artan vergi yükü dolayısıyla dünya starlarını Türkiye’ye getirmek giderek zorlaşıyor.
Yüzde 18 KDV, yüzde 10 eğlence vergisi ve yüzde 20 stopaj eklenince, maliyet boyumuzu aşıyor. Organizasyon şirketleri pes