Türk sineması aralıksız üretiyor, “Harekette bereket vardır” desek de iyinin yanında birçok kötü de gösterime giriyor. Ama bir müjdem var. Tüm bu yerli yapım telaşı içinde farklı, çarpıcı bir film olan ‘8 Saniye’ hepimize çok iyi gelecek. Nihayet seyirci soluksuz izlenecek ‘iyi bir film’le buluşacak. ‘Vizontele’, ‘G.O.R.A’, ‘Sınav’, ‘Yahşi Batı’ ve ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ gibi filmlerin yönetmeni olarak tanıdığımız Ömer Faruk Sorak ve yapımcı eşi İpek Sorak, Berlin’de doğup büyümüş Esra İnal’ın hayat hikayesinden esinlenilerek yazılan bu projeyle şaşırtacak. ‘8 Saniye’ bugün vizyonda. Hafta sonu kendinize bir iyilik yapın ve ‘8 Saniye’ filmiyle farklı bir sinema deneyimi yaşayın.
Sorak ailesi tesadüflerin peşinde
Esra İnal, çocukluğundan beri gördüğü rüyalardan çok etkilenen, rüyalarıyla gerçek hayat arasındaki ayrımı yapmakta zorlanan genç bir kadın.
Film, Esra’nın kendisiyle, çevresiyle barışarak, ayağa kalkma mücadelesini anlatıyor. Özgün senaryo sıkıntısı çeken sinemamız için son derece ilginç bir hikaye. Daha ilginç olan, İpek Sorak’ın Esra’yla tanışmadan önce yine rüyalarından etkilenen bir kızın hikayesi üzerinde çalışıyor olması. İpek, aklındaki hikayeden bir arkadaşına bahsetmiş, arkadaşı da “Ben böyle bir kız tanıyorum” diyerek onları Esra’yla tanıştırmış. Sonrasında üç yıl hikaye üzerinde çalışmışlar. Belki bir risk alarak filmde Esra’nın kendisini oynamasına karar vermişler.
Ve ilk kez kamerayla tanışan Esra, performansıyla onları da şaşırtmış. Nihayetinde etkileyici bir senaryo, başarılı oyunculuklar ve müthiş bir görsellikle, sinemasal olarak yüksek bir çıta ortaya çıkmış.
İlham veriyor
Ayrıca, ‘4 Anlaşma’ adlı kitabıyla tüm dünyayı etkileyen, bir yaşam ustası, Don Miguel Ruiz’in danışmanlığında çekilen film, hayata dair bir kez daha düşünmek için ilham veriyor. İşte, ‘8 Saniye’den payıma düşenler:
- Gerçek olanın koşulsuz sevgi olduğunu anımsadım. Bundan böyle, “Öyle ol, böyle davran ki, seni seveyim” diyenlere “Ben yokum” diyebilmeyi istedim.
- “Bundan sonra sen bana emanetsin” diyenlere, “Ben yalnızca kendime emanetim, herkes kendine emanet” demeyi aklıma yazdım.
- Güneşteki zamanla dünyaya bakıldığında, insan ömrünün sadece 8 saniye sürdüğünü öğrendiğimden beri, “Değer mi hiç?” diyerek gülümsemeye başladım.
- O meşhur ‘4 Anlaşma’yı bir solukta tekrar eder oldum; sözlerimi özenli seçeceğim, hiçbir şeyi kişisel algılamayacağım, varsayımda bulunmayacağım, her ne yaparsam elimden gelenin en iyisini yapacağım. Tüm bunlar için acemiyim, zamana ihtiyacım var ama başaracağım.
AKADEMİ’NİN HİKMETİNDEN SUAL OLUNMAZ
Oscar’lar sahiplerini buldu, ‘Birdman/Atmaca’ Oscar’ın kazananı oldu. ‘Boyhood/ Çocukluk’ diyenlerin kalbi kırıldı. Akademi’nin muhakkak bir bildiği vardır ama ‘Boyhood’u sevenler olarak ısrarlıyız. Tüm aday filmler
içinde en yaratıcı fikir, kurgusuyla hâlâ en fazla görülmeye değer film ‘Boyhood’dur. Yönetmeni Richard Linklater’ın 12 yıl emek vererek, bir çocuğun ergenliğe kadar olan hikayesini filme çekmesi, her yıl oyuncularla yeniden bir araya gelerek, gerçekliği böylesine beyazperdeye yansıtması az emek değil. ‘Boyhood’ bu hafta Türkiye’de vizyonda. En azından biz seyirciler olarak filmin hakkını verelim.