O yıllarda gök grilerin, dereler kızılların, yollar toroslarındı.
Cinayetler devletin yüksek menfaatleri gereği işlenir, ölenlerin geride kalanları da terörist diye çarpılanırdı.
O yıllarda birileri kardaki postal sesi, köyler ve ormanlar sadece birer kibritti, yakılması zaruri.
Tüm solcular faili meçhul, tüm failler ise işkence ve Uzi’ydi.
Lice’de dünyaya gelen herkes gibi, daha o yıllarda ismi not edildi Yusuf Ekinci’nin.
Ailesini Diyarbakır’da tanımayan yoktu. Ağabeyi Tarık Ziya Ekinci, 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçildiğinde daha 23 yaşında bir çocuktu.
Diyarbakır Doğu Kültür Ocakları’nın kurucularındandı.
O sabah Ceylan yine okula gidememiş, eline ot biçtiği nacarını almış, diğer elinde sopası, her zaman çıktığı tepeye doğru yollanmıştı...... Nereden geldiği hâlâ bilinmez bir patlama. Küçük bir soluktu Ceylan, düşüverdi toprağa...
Çok değil birkaç sene önce silkelenen dutları toplamak için açtığı eteğini yine açmış, yavrusundan kalan parçaları dokunmaya kıyamadan dolduruyordu.
Üzerine koyduğu makarna suyu evde hâlâ kaynıyordu.
Devletin en yetkili yetkililerinin can güvenliği olmadığı için gitmeye korktuğu tepede, Saliha Önkol, en küçük bir parçayı bile toprakta bırakmamak için bir yandan ağlıyor, diğer yandan toprak rengine dönüşen elleriyle kızını kokluyordu.
Dallar, böğürtlen çalıları, daha geçen gün topladıkları şifalı otların yaprakları, her yan Ceylan’dı.
Bütün dağlar, bütün ırmaklar, bütün ağaçlar.
Dört bir yanda, çok değil 45 kilogramın, devlet kayıtlarına göre “karın bölgesinin” paramparça parçaları.
Ortasından çatlamış kocaman
bir narın sızdırdığı kızıllıkta boğulmuş, ezberimizde
kaybolmuş kayıp insanlarız.
Ve “bazı yaralar
zamanla iyileşmez.”
2. Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi gazilerinin gizli örgütü, Yahudi ve Çingene katliamlarından sorumlu en önemli SS’lerden Adolf Eichmann’ı Arjantin’e kaçırdı. Bir zamanların düşük rütbeli ama kudretli subayı Eichmann, artık Arjantin banliyölerinde, son derece sıradan bir hayat yaşayan ve asla yaptıklarından pişmanlık duymayan bir insandı.
İsrail Gizli Servisi, savaştan 15 yıl sonra Arjantin’de yakalayıp yargı önüne çıkarttığında, bizi duruşmaları izleyen Hannah Arendt sayesinde yeni bir kavramla da tanıştırdı:
Kimselerin hiç görmeyeceği ve gitmeyeceği, gidenlerin de “sürgün” diye nitelendirdiği topraklarda doğanların yalnızlığı, hikayenin kendisidir.
Marşların remikslenerek, insanlar eğlenirken bile o iklim yeniden üretilsin diye piyasaya sürüldüğü bu coğrafyada, öğretmenlerin marşında soyumuzun korku bilmediği, öğrencilerin andında özümüzden çok yurdunun sevilmesi gerektiği ezberletilir. Ve elbette o coğrafyanın en nadide okullarında, devletin her zaman insandan önce geldiği öğretilir.
Bu ezberlerin, “sürgüne” gidenlerin azlığından olsa gerek, öyle kolayca öğrenilemediği Batman Sason’un Kelhasan köyünde doğduğunda Mülkiye, darbeye teslim olmuştu bütün bir ülke. Darbenin etkilerinin ne kadar süreceğini, kendi doğduğu topraklarda ise o etkileri hiç bilmiyordu elbette.
Zeynep dediler adına, ilk doğduğunda, 1982’de.
Daha kundaktaydı, kerpiç evleri çöktüğünde.
O sırada evde bulunan 5 kişiden 4’ü öldü.
Babası, kerpiçlerin arasından çıkan Zeynep’e baktı ve nüfusa koşup içinden geçen ismi yazdırdı:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün Kütahya’daki sözleriyle siyasetin gündemini bir anda değiştirdi.
Başbakan Erdoğan ise bu açıklamayla ilgili sorulara, “Sayın Cumhurbaşkanımızdan dinlemeden bir şey söyleyemem” yanıtını vermekle yetindi. Gül’ün, açıklamasından hemen sonra Ankara’da bu ifadelerin şifreleri çözülmeye çalışıldı.
“Bugünkü şartlar” şerhi
Gül’ün açıklamalarının en dikkat çekici yönü elbette Gül’ün “siyasi planım yok” ifadesi. Ancak bu ifadenin öncesinde Gül’ün bir şerh koyduğuna dikkat etmek gerekiyor. Gül, siyasi planının olmadığını değil, “Bugünkü şartlar çerçevesinde” bir siyaset planının olmadığını ifade ediyor. Çankaya çevrelerinden edindiğimiz izlenimle, bu şerhi birlikte değerlendirdiğimizde, Gül’ün siyasi yaşamı ve Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin düşüncelerini, açıklamasındaki şifreleri şöyle özetleyebiliriz:
6 başlıkta Çankaya seçiminin seyri
1- Gül’ün ana mesajı “bugünkü şartlar çerçevesinde” gizli. Devamında Gül, “Cumhurbaşkanı olduğum için bazı konuları açık konuşmak beni sınırlıyor. Ama şu da gerçek ben bağımsız şekilde siyasete girmiş veyahutta cumhurbaşkanı olmuş bir insan değilim. Dolayısıyla bunları arkadaşlarımız ile konuşacağımızı,
O kadar çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyup, o kadar çok kenetlenmek, bir olmak için çağrı yaptık ki birbirimize, ne kadar ayrı olduğumuzun kanıtıydı belki de.
Durmadan anımsatarak, unuttuk birbirimizi.
Bu nedenle bütün yaşananlar, bir olmayı aynı olmak sanan bir memleketin hikayesi.
* * *
Onur Yaser Can, darbenin kanattığı ülkenin başkentinde 1982’de doğdu. Annesi ile babası üniversitede aşık olmuştu. Sadece bir aşkın çocuğunun doğabileceği kadar güzel doğmuştu.
4 yaşına kadar Ankara’daydı.
Sonra belki de kaderinin benzeyeceği Bağdat.
Beyaz tülbentleriyle 14 kadın Plaza Del Mayo meydanında ayakta dimdik duruyordu.
Rüzgarlı bir cumartesi günü, karşısında durdukları sadece hükümet binası değildi. Bir askeri darbe, bir cunta yönetimi, bir katiller ordusu, bir işkenceciler güruhuydu karşısında durdukları.
Kadınlar her zaman olduğu gibi erkeklerden kat be kat cesurdu.
Azucena Villaflor haykırıyordu: “Çocuklarımızı geri verin.”
30 Nisan 1977’deki eylemden sonra, her hafta sayıları arttı. Daha üçüncü hafta tahtalarla dayak yiyen anneler, bir sonraki hafta vücutlarındaki ağrının kalplerindekinden çok daha hafif olduğunu bilerek, daha kalabalık geldiler.
Ekim ayında 300 tülbentli kadının yarattığı rüzgardı artık Mayıs Meydanı’na hakim olan.
Hükümetin “perşembe delileri” dediği kadınlar artık güçlüydü.
Sağ ve muhafazakâr oyların deposu olarak görülen, ülkücü hareketin kalesi İç Anadolu’da AK Parti hâkimiyetini sürdürdü
Ankara’da oylarını artırmasına rağmen büyük sıçrama yapan CHP ile kıran kırana bir yarışa giren AK Parti, CHP’nin kalesi Eskişehir’de ise büyük sıçrama yaptı ve her seçimde ipi rahat biçimde göğüsleyen Yılmaz Büyükerşen’i ilk sonuçlara göre ciddi biçimde tehdit etti. Ankara ve Eskişehir dışında bölgedeki iki büyükşehir belediyesi olan Kayseri ve Konya gibi kalelerinde rekor düzeydeki oy oranlarını koruyan Ak Parti, 2009’da da kazandığı 9 kentte yine ipi göğüsledi.
Yozgat, Çankırı gibi MHP’nin bir dönem kalesi gibi görülen kentlerdeki hakimiyetini perçinleyen Ak Parti, Sivas’ta BBP’den ilk sonuçlara göre rövanşı aldı. Böylece ilk sonuçlara göre İç Anadolu’da Ankara ve Eskişehir dışındaki bütün kentleri kazanan AK Parti, bu kentlerdeki iddiasını da son ana kadar sürdürdü. AK Parti, 2009 yerel ve 2011 genel seçiminde olduğu gibi İç Anadolu’daki oyların neredeyse yarısını topladı.
Seçim sonuçlarının, ancak net biçimde sabahın erken saatlerinde açıklanabileceği belirtildi. Eskişehir’de ise AK Parti, son 3 dönemde olduğu gibi yine CHP’nin gerisinde kalmasına