4 yıl 4 ay geciken adalet!

25 Mayıs 2017

Burdur Çavdır’da otogar lavabosunda çalışan Şakir Bakan’ın 4 yıldır süren hukuk mücadelesi açısından önceki gün mühimdi.

21 Ekim 2013 günü, yanına gelmek için evden çıkan ve ortadan kaybolan, bir daha hiç göremediği kızının hesabını sorabilmek için eşiyle birlikte o gün bugündür mücadele eden Bakan, artık adalet talebinin duyulması için topluma çağrı yapmış, her zaman olduğu gibi herkesten önce duruşma salonunun önüne giderek çağrısına ses verilip verilmediğini öğrenmek için beklemeye başlamıştı. Şakir amca, 4 yıl sonra, yalnız olmadığını, toplumun, çetelere, insan yaşamını çalanlara, bunlardan hesap sormayanlara karşı hâla duyarlılığını koruduğunu önceki gün gördü. Duruşmadan önce, Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM) temsilcileri geldi yanına önce.

Davaya sahip çıkmak istediklerini, artık yalnız olmadığını söyledi.

Birlikte basın açıklaması yaparak kızı Emine Bakan’ın hesabının sorulması için her şeyi yapacaklarını söylediler. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcileri, duruşmadan hemen önce aramış, bundan sonra yanında olacağını söylemişti.

Antalya Barosu’ndan avukatlar aramış, destek olmak istediklerini bildirmişti. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, AB ile

Yazının Devamı

Şakir Amca’nın çığlığı

21 Mayıs 2017

Bu fotoğraftaki adam 4 yıldır, 16 yaşını henüz bitirmişken Türk filmlerindeki gibi kaçırılıp pavyonlara satılan ve kuşkulu bir kazada yaşamını kaybeden engelli kızının hesabını sormak için mücadele ediyor.

Arkasında avukat ordusu, devlet, büyük bir tahsil, büyük bir kariyer yok.

Şakir Bakan, eşi Ayşe Bakan ve hayatta kalan diğer kızı.

Burdur Çavdır’da otogarda lavaboda çalışıyor Şakir Amca.

Gözyaşı dolu gözlerini güçlü tutmaya çalışarak haykırıyor Burdur’dan:

“İnsan hakları örgütleri, kadın örgütleri, devlet bu davaya sahip çıksın. Özgecan kızımızda olduğu gibi. Kızımın nasıl öldüğü bile belli değil. Elimizden tutun, davamıza destek verin.”

***

Fotoğraftaki çocuk, henüz 17’sine yeni adım atmışken 2 Kasım 2013’te sır dolu bir ölümle yaşama veda etmiş olan Emine Bakan.

Yazının Devamı

Yaşam, ölüm ve Wernicke Korsakoff

14 Mayıs 2017

15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan OHAL sürüyor.

KHK’larla yapılan işlemlere karşı açılan davaların OHAL Komisyonu’na devredilmesi kuralı bile getirildi ama o komisyon hâlâ kurulamadı.

Genel kanı; kurulabilirse çalışmalarının yıllar boyu süreceği yönünde.

Anayasa Mahkemesi başvuruları görüşmüyor.

İdari yargı yolu kapalı.

Pasaport başvurusu yapanlara, “Savcılıktan kâğıt getir” deniliyor, savcılığa gidildiğinde, “Soruşturma olup olmadığını söyleyemeyiz” matbu yazısı veriliyor.

İşe başvurulduğunda SGK kayıtlarından “İhraç edilmiştir” yazısı çıkıyor.

İşsizlik maaşı alınamıyor, sağlık hizmeti sorunlu.

Yazının Devamı

Namus, ahlak, vs. vs.

7 Mayıs 2017

››... Yozgat Çayıralan’a bağlı bir köyde, zihinsel engelli bir kadın yıllarca tecavüze uğramış, insanlar görmüş, duymuş, öğrenmiş ve susmuştu. Sadece o köyü kınayıp, ahlak ve namus üzerine büyük cümleler kuran, ancak olup biten ne varsa sessiz kalan büyük kalabalık gibi.

›› Bu yüzden savunma yapanlar, “Niye karşı koymamış, hoşuna mı gitmiş?” diye sorabiliyordu.
Susanlara sorduğunuzda da bu yüzden hikâyeleri bambaşka, ahlak ve namusla süslenmiş cümlelerle dinleyebiliyordunuz.

Siyaset bilimci Hannah Arendt, gerçek kötülüğü, “dehşetiyle insanı dilsiz bırakan bir hal” olarak tanımlar.
Ve kötülük normalleşmeye başladığında, çığlıklar, tepkiler, karşı koymalar mutlaka azalır.
Örgütlü kötülük işte tam oradadır.

Yazının Devamı

Yüksel Caddesi’nde 53. gün

30 Nisan 2017

Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in anneleri endişeyle dinliyorlar anlatılanları.
Çocukları bir başkasıyla konuşmaya başladığında daha kısık bir sesle soruyorlar yanlarındaki doktora.
“Hangi gün, ne olabilir?”, “O ağrılar normal mi?”, “Biraz daha halsiz mi gözüküyor sanki?”
Doktorlar, dönüşümsüz açlık grevinin olası süreçlerini anlatıyorlar.
Biraz sonra annelere geliyor konuşma sırası.
Semih Özakça’nın annesi Sultan Özakça alıyor sözü:
“YÖK’e gidiyoruz, Milli Eğitim Bakanlığı’na gidiyoruz. ‘Çocuklarımız ölüyor, bir şey yapın, söyleyin’ diyoruz. ‘Dilekçe verin’ diyorlar. Yazıyoruz her seferinde dilekçelerimizi. O dilekçelere yanıt da gelmiyor. O dilekçeler sonuçlanana kadar ölecek mi çocuklarımız? O zaman biz de zarar verelim bedenimize, biz de ölelim. Bunu mu istiyorlar? Suçu olan insan çıkıp meydana ‘Benim durumumu araştırın, bana haksızlık, hukuksuzluk yapıldı’ der mi?”

Yazının Devamı

YSK ve soru işaretleri

23 Nisan 2017

16 Nisan referandumu geride kaldı.

YSK, kesin sonuçları açıklamaya hazırlanırken, “hayır” bloğunun önünde izlenecek
hukuki süreç var.

CHP, YSK’nın referandumun iptali istemini reddetmesinin ardından ilk adımı atıp Danıştay’a başvurdu.

Danıştay başvurusu, YSK’nın, “Mühürsüz oylar da geçerli” kararının idari işlem kabul edilerek iptali istemini içeriyor.

CHP ile HDP’nin Anayasa Mahkemesi’ne de (AYM) başvurmaları bekleniyor.

AYM ve Danıştay’dan çıkacak sonuçlara göre adres AİHM olacak.

Yazının Devamı

Odatv davası, dün, bugün

16 Nisan 2017

Günler bir biçimde geçiyor, mevsimler de. Ve gerçeğin inatçılığı da tıpkı günler gibi. Dünya yuvarlak ve ne denilirse denilsin, Galileo’nun dediği gibi, ‘dönüyor’ yine de...

Uygarlık tarihi boyunca, adaletsizliğin olduğu her yerde adaleti büyük bedeller ödemek pahasına savunanlar da her zaman oldu.
FETÖ’nün 2007’den itibaren Ergenekon operasyonlarını dalga dalga büyüttüğü dönemlerde büyük cesaretle hukuksuzlukların üzerine gidenler adaleti getirdi.
O dönemde, Avukat Fikret İlkiz ve Ergenekon sanıklarının avukatları, dosyaları didik didik tararken, çok önemli bir belgeye ulaştı.
2008’de sabaha karşı evi basılan ve 83 yaşında gözaltına alınan Cumhuriyet gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk’un telefonları istihbari olarak dinlenmiş, istihbari dinleme kayıtları, mahkeme kararıyla, “kanıt” sayılarak gözaltı işlemi yapılmıştı.
CMK’da yer alan, “istihbari dinlemeler kanıt sayılamaz” açık hükmüne rağmen, mahkeme, “Ergenekon’un ortaya çıkartılmasındaki güçlüğü” gerekçe göstererek yasayı, kararla aşmıştı.

Yazının Devamı

‘Bir kadın gece 11’de sokağa çıkar mı?’

9 Nisan 2017

Başlıktaki soru aslında içimizden birine ait değil.

Mahkeme heyetine soruyu yönelten sanığa da ait değil.

Soru; kadın cinayetlerinde katilin değil, öldürülen kadının telefonlarını inceleyen, katilin, “Beni aldattı, öldürdüm” beyanının doğruluğunu araştıran, cep telefonunda, sosyal medya hesabında bulunan bir mesaj nedeniyle cezada indirim yapan yargıya ait.

Soru; bütünüyle savunmasız çocuklara, “Niye kimseye söylemedin?” diye soran savcılara ait.

Dağ başına kaçırılmış kadınlara, “Neden daha çok bağırmadın?” diye soran kararlara.

Tüm bu saldırıları mağdurun aidiyetlerine, ailelerine göre ayırt edenlere ait.

***

Ankara’da, yeni yılın ilk günlerinde Etimesgut’ta bindiği halk otobüsünde şoför İbrahim Tuncay tarafından öldürülmeye çalışılan, bilincini kaybedene kadar boğazı sıkılan ve tecavüze uğradıktan sonra gasp edilen kadının gizli saklı hayatı sürüyor.

Yazının Devamı