Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in anneleri endişeyle dinliyorlar anlatılanları.
Çocukları bir başkasıyla konuşmaya başladığında daha kısık bir sesle soruyorlar yanlarındaki doktora.
“Hangi gün, ne olabilir?”, “O ağrılar normal mi?”, “Biraz daha halsiz mi gözüküyor sanki?”
Doktorlar, dönüşümsüz açlık grevinin olası süreçlerini anlatıyorlar.
Biraz sonra annelere geliyor konuşma sırası.
Semih Özakça’nın annesi Sultan Özakça alıyor sözü:
“YÖK’e gidiyoruz, Milli Eğitim Bakanlığı’na gidiyoruz. ‘Çocuklarımız ölüyor, bir şey yapın, söyleyin’ diyoruz. ‘Dilekçe verin’ diyorlar. Yazıyoruz her seferinde dilekçelerimizi. O dilekçelere yanıt da gelmiyor. O dilekçeler sonuçlanana kadar ölecek mi çocuklarımız? O zaman biz de zarar verelim bedenimize, biz de ölelim. Bunu mu istiyorlar? Suçu olan insan çıkıp meydana ‘Benim durumumu araştırın, bana haksızlık, hukuksuzluk yapıldı’ der mi?”
Nuriye Gülmen’in annesi Cemile Gülmen konuşuyor sonra:
“Çocuklarımızın zarar görmesini istemiyoruz. Adalet istiyoruz, sadece adalet istiyoruz.”
Semih Özakça konuşmuyor, Nuriye Gülmen’e veriyor mikrofonu.
Gülmen, açlık grevleriyle ilgili okuduğu bir pasajı paylaşıyor:
“Açlık grevi bir çığlıktır. İnsanları çağıran bir çığlık. İnsanlar o çığlığa baksınlar, görsünler diye. İnsanlar o çağrıyı duyduklarında bir tiyatroya dönüşür. Sonu belli değildir. Oyunun sonu sonrasında belirlenir. Bizim yaptığımız da bir çağrı. Lütfen artık bize ‘bu eylemi yapmayın, bırakın’ demeyin. O nokta aşıldı artık. Lütfen, artık sorumlulara bir şey yapılması gerektiğini söyleyin. Herkesin bununla ilgili yapacağı bir şey var. Merhaba demekten, dilekçe yazmaya kadar, bu kadar basit de olsa var.”
Gülmen ve Özakça, OHAL KHK’sı ile işinden olan kamu görevlileri.
Öğretmen Özakça, aynı mesleği yapan eşiyle birlikte ihraç edildi mesleğinden.
Gülmen ise Selçuk Üniversitesi’nde araştırma görevlisiyken atıldı.
Gerekçeyi bilmiyorlar, darbe girişimiyle ilişkilerini de bilmiyorlar.
Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın önünde, “Mesleğimi geri istiyorum” yazılı kartonla bekleyerek başladı Gülmen’in eylemi.
Gülmen’e daha sonra Özakça da katıldı.
Barışçıl bu eyleme tepki çok sertti.
Anıtın önünde beklemeye başlayan, gerekçesiz işinden atılan Veli Saçılık ve Acun Karadağ ile birlikte defalarca gözaltına alındılar.
Buna rağmen serbest kalır kalmaz yeniden döndüler İnsan Hakları Anıtı’na.
Gülmen ve Özakça, eylemlerine rağmen hiçbir geri dönüş olmayınca, KHK’lara karşı itiraz kanalları açılmayınca süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başladı sonunda.
53. gün bugün, bekliyorlar yine İnsan Hakları Anıtı’nda.
***
Gülmen’in kaslarında güçsüzlük başlamış şimdiden.
Özakça’da, görülen yoğun kilo kaybı var.
Gülmen, 7 kilo vermiş 53 günde.
Zaten ince ve uzun bedeni, iyice ufalmış geliyor gözlere.
Özakça, 16 kilo kaybetmiş.
Doktorlar, “Çok hızlı kilo kaybediyor” diye endişeli.
Eylemlerine başladıklarındaki fotoğraflarına benzer gülüyorlar yine.
Yüzleri daha ufak, gözleri daha yorgun.
Her ikisi de kararlılar eylemlerinde.
Çok kişi endişeli, biliyorlar Türkiye’deki açlık grevi, ölüm orucu deneyimlerini.
1996’da cezaevlerinde yaşanan ölümleri, 2000’de, “Yalan, yemek yiyorlar” denildikten sonra güvenlik güçleri zorla beslemeye çalıştıklarından engelli hale gelenleri, hayatını yitirenleri.
İlk kez açık havada, sokakta yapılıyor bu kadar uzun süreli bir eylem.
“Daha yıpratıcı, bedenleri için daha zararlı” diyorlar uzmanlar.
Gülmen ve Özakça ise altını çiziyorlar kalın çizgilerle:
“Çok kişi geldi bize. Kimisi, ‘özel sektörde çalışırsınız, yazık değil mi canınıza’ dedi. Kimisi, ‘Allah akıl fikir versin’ diye konuştu. Kimisi, eylemi bırakmamızı, bizim yerimize dönüşümlü açlık grevi eylemleri yapabileceklerini söyledi. Kimisi, ‘anlıyoruz ama’ dedi. Çok kişi destek oldu. Artık bu aşamaları geçtik. Bizim eylemimiz bir çığlık. Biz hakkımızı istiyoruz. Artık bize değil, devlete, hükümete, muhataplara söylenmeli. Kararlı olduğumuz anlatılmalı. Tek istediğimizin hukuksuzluğun giderilmesi olduğu aktarılmalı.”
***
Onlardan uzakta, açlık greviyle talebinin karşılanmasını isteyen biri daha var.
Kemal Gün, 70 yaşında.
Oğlu örgüte katılmış, güvenlik güçlerinin hava operasyonunda bulunduğu mağarada ölmüş.
Göçük nedeniyle başta çıkartılamamış cenazesi.
Gün’ün anlatımına göre, çıkartıldıktan sonra ise Malatya Adli Tıp’a götürülmüş.
Bir daha da yanıt alamamış sorularına.
Cenazeyi istiyor ama oğlunun tercihlerinden dolayı babası cezalandırılıyor.
66 gündür açlık grevinde.
Hiçbir suçu olmamasına rağmen yapılan, “terörist babası” haberleri de Tunceli meydanında yaptığı eylemden dolayı bugüne kadar 13 bin lira para cezası verilmesi de dokunmuyor cenazesini alamaması kadar Gün’e.
***
Açlık grevleri eylemlerini desteklemiyor, insanlık dışı buluyor hatta tüm bu eylemleri, “suç” gibi görüyor olabilirsiniz.
Bu eylemleri yapanları kınıyor, suçluyor, sevmiyor da olabilirsiniz.
Ancak unutulmamalı ki insanlar, hakları adına zarar veriyor kendi bedenlerine.
Ve tek istedikleri hakları, hak arama yolları, bazen bir mahkeme kararı, işte bazen de bir cenaze.
Kulakları tıkayıp, gözleri kapattığınızda da gitmiyorlar.
Ve gün gün eriyor insanlar, hep göz önündeki, kaldırımları için bile ölesiye özenilen büyük büyük kentlerde.