Başlıktaki soru aslında içimizden birine ait değil.
Mahkeme heyetine soruyu yönelten sanığa da ait değil.
Soru; kadın cinayetlerinde katilin değil, öldürülen kadının telefonlarını inceleyen, katilin, “Beni aldattı, öldürdüm” beyanının doğruluğunu araştıran, cep telefonunda, sosyal medya hesabında bulunan bir mesaj nedeniyle cezada indirim yapan yargıya ait.
Soru; bütünüyle savunmasız çocuklara, “Niye kimseye söylemedin?” diye soran savcılara ait.
Dağ başına kaçırılmış kadınlara, “Neden daha çok bağırmadın?” diye soran kararlara.
Tüm bu saldırıları mağdurun aidiyetlerine, ailelerine göre ayırt edenlere ait.
***
Ankara’da, yeni yılın ilk günlerinde Etimesgut’ta bindiği halk otobüsünde şoför İbrahim Tuncay tarafından öldürülmeye çalışılan, bilincini kaybedene kadar boğazı sıkılan ve tecavüze uğradıktan sonra gasp edilen kadının gizli saklı hayatı sürüyor.
Şoför Tuncay hakkında açılan davanın duruşması ise geçtiğimiz hafta yapıldı.
Mağdur kadın, duruşmaya yine gidemedi.
Mahkemeye, bir başka yerde ifade vermek istediğini söyledi, CMK nedeniyle bu talebi kabul görmedi.
Mahkeme, sanığın dışarı çıkarılacağı bir duruşmada ifade vermesini kararlaştırdı.
Trajik örneklere göre olumlu tutum içerisinde bulunan mahkeme bir başka önemli karar daha verdi.
Bir önceki duruşmada, sanığın, “Cinsel ilişkiye giremedik, zaten regldi” savunması yapması üzerine, çamaşırının incelenerek beyanın doğruluğunun araştırılması kararlaştırılmıştı.
Mahkeme, bu ara kararını geri çekti, bu tip bir incelemeye gerek olmadığını kararlaştırdı.
Mağdurun beyanları yerine, sanığın suçlamalarını esas alan mahkemelerden farklı davrandı.
***
Duruşmanın asıl dikkat çekici yanı, sanığın yeni savunmasıydı.
Yakalandığında, kadın için, “Otobüsü karanlık bir yere çekmemi, cinsel ilişkiye girmemizi istedi. Sonra vazgeçti. Ancak sert sevdiği için tecavüz ettim” diyen, savcılıkta ise, “Daha önce de cinsel ilişkiye girmiştik. O akşam da ilişkiye girdik, sonra çıplak fotoğrafını çektim” diye ifade değiştiren sanık ilk duruşmada ise, “Cinsel ilişkiye girmedik, zaten regldi” şeklinde savunma yapmıştı.
Geçen duruşmada ise bu beyanlarını biraz daha ileriye götürdü.
Cezaevinde çekilmiş, yüzü şiş bir fotoğrafını paylaşarak ilk ifadesinin işkence altında alındığını söyledi.
Fotoğrafın tarihini veremedi ama savcıyı, tutuklayan hâkimi suçladı.
Mahkemede nasıl davranırsa, “indirim” alabileceği bile söylenmişti belli ki.
Tehdit etmeden, soruşturmaya esas oluşturabilecek iddialarının neden araştırılmadığını sordu.
Davanın takipçisi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nu suçladı.
Mağdur kadının ev arkadaşı avukatın, kadını baskı altında tuttuğunu, ifade vermesini engellediğini söyledi.
***
Can alıcı soruyu ise sona bırakmıştı.
Mahkeme heyetine yöneldi ve uzun yıllardır yargı kararlarıyla meşrulaştırılmaya çalışılan, kadınları hapsetmeyi, özgürlüklerini ellerinden almayı hedefleyen o soruyu yöneltti:
“Bir kadın gece 11’de sokağa neden çıkar? Bir kadın gece 11’de otobüse neden tek başına biner?”
***
Yargının yanıt vermesi gereken asıl sorular ise bekliyor:
Halk otobüsü şoförü Tuncay’ın ilk eylemi bu değildi. 3 Mayıs 2015’te, 15.30’da Ankara Kızılay’da bir kafenin tuvaletinden çıkmakta olan kadını kabine sokarak darp etti, cinsel saldırıda bulundu. Açılan davada ise indirimle 6 yıl 8 ay ceza aldı. Tuncay, bu cezaya rağmen neden tutuklanmadı?
Bu karar 29 Kasım 2016’da verildi, halk otobüsündeki tecavüzden sadece 35 gün önce. Suç kaydına göre, 2009’dan bu yana 4 kez ateşli silah taşıma, 6 kez kasten yaralama, 2 kez tehdit, 2 kez cinsel saldırı, bir kez kamu görevlisine hakaret suçlarından yargılanan Tuncay, 3 ayrı ceza almış, bu cezalar bir daha suç işlememesi kaydıyla ertelenmişti. 29 Kasım’da çıkan cezaya rağmen ertelenmiş bu cezaların infazı neden yapılmadı?
29 Kasım 2016 tarihli kararda, eski cezaların infazı için mahkemelere yazı gönderilmesi kararlaştırılmasına, bu cezalar UYAP sisteminde açıkça görülmesine rağmen yazılar neden işleme konulmadı?
Mahkeme kararına göre eski cezalarını infaz etmeyenler hakkında herhangi bir soruşturma açıldı mı?
***
Bu soruların yanıtları yok.
Öyle ya, mühim, beklemeyecek işler var.
FETÖ için yıllarca çalışanların, FETÖ’yle yıllarca mücadele eden gazetecileri suçladığı, tanıklık yapacağı davalar var.
O gazetecilerin bir tekinde bile “ByLock” çıkmamasına rağmen suçlanmaları var.
Sadece o gazetecilere uygulanan, “ByLock kullananla normal hattan görüşme” suçuyla ilgili araştırmalar var.
Soru çalanlar, himmet ödeyenler dururken mesleklerinden edilen hocaların araştırılması var.
Diyarbakır’da göz önünde öldürülen Kemal Kurkut’un soruşturmasında, “görülmeyen ne araştırılıyorsa” konulan gizlilik kararı var.
Tüm bu mühim işler varken, kim uğraşır böyle önemsiz konularla, böyle önemsiz sorularla.