Ilgaz’da çatışma sürerken seçim meydanları

29 Mayıs 2011

Başbakan’ın Kastamonu’dan dönen konvoyundaki polis aracına saldırarak bir polisi şehit eden teröristler, dün Ilgaz dağında sıkıştırıldı. Saldırıyı gerçekleştirdiği tahmin edilen biri etkisiz hale getirildi. Güvenlik güçleriyle terörist grup arasında çatışma sürerken, liderler ilden ile seçim meydanlarına koşuyorlardı.
İstanbul, iki gün önce patlayan bombanın etkisini henüz üzerinden atamamışken, İmralı ve Kandil’den seçim sonrasına dönük terör tehditleri gelmeye devam ediyor.
Böyle bir ortam içinde liderlerin birbirlerini, “BDP’ye kim daha yakın” ölçüsüyle eleştirmeleri -seçim kampanyası ortamında bile- abes kaçıyor.

Asıl ölçü
Türkiye çok kanlı bir terör süreci yaşadı hâlâ da yaşıyor. Bu koşullarda siyasi partilere düşen ilk görev, teröre karşı ortak tavır almak olmalıdır. Terör örgütüne yakın siyasi parti veya kuruluşlara yakınlık-uzaklık tartışması bir yana, doğrudan teröre karşı ortak tavır geliştirmek asıl ölçü olmalıdır.

Yazının Devamı

Çekinceler kalkınca ne olacak?

28 Mayıs 2011

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye’nin koyduğu çekinceleri kaldıracaklarını açıklaması kamuoyunda yankı buldu.
Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımının Şükrü Elekdağ tarafından Avrupa Birliği hukuku ve uygulamalarıyla ilgili olarak yürütüp bir rapora bağladığı çalışmalara dayandığını yansıtmıştım.
Özerklik Şartı’na konulan çekincelerin kaldırılması, ayrışmayı teşvik eder mi kaygısının dile getirilmesi üzerine Elekdağ’la tekrar konuştum. Elekdağ, Kılıçdaroğlu’na sunduğu, “Toplumsal Mutabakat ve Milli Bütünleşme Raporu”nda da yer aldığını vurguladığı şu bilgiyi verdi:

Çekinceler kalkınca
“Şart’ın 4., 6., 7., 8., 9., 10. ve 11. maddelerine konulan 9 değişik çekincenin kaldırılması halinde, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki denetiminde ve genel olarak ilişkilerinde şu değişiklikler husule gelecektir:
1. Merkezi idare, yerel yönetimlerle ilgili hususların planlanması ve karara bağlanması sürecinde yerel yönetimlere danışacaktır.

Yazının Devamı

Tanrıkulu: Okullarda Kürtçe dersi olabilir

27 Mayıs 2011

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Güneydoğu illerinde, “Çatışmayı bitireceğim, barışı ve huzuru getireceğim, söz veriyorum” diyerek iddialı konuşuyor.
Hakkâri’de Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekinceleri kaldıracaklarını ifade eden Kılıçdaroğlu’nun, projeleri arasında talep eden yurttaşların anadillerini öğrenmelerine kamu katkısı da var. Bunun somut anlamı, yeterli talep olması halinde devlet okullarında Kürtçenin veya başka bir anadilin seçmeli ders olarak konulması.
Bu konu üzerinde çalışan CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’yla, dün Mardin’den konuştum. Tanrıkulu, sorularımı yanıtlarken şu bilgileri verdi:

“Anadil öğrenimine katkı”
Seçim bildirgenizde “Talep eden yurttaşlarımıza anadil öğrenimi olanağı sunacağız” diyorsunuz. Bu vaadinizi biraz açar mısınız?
- Türkiye’de anadilin öğrenilmesi konusunda sorun yok, kurslar var deniliyor. 15 yaşından büyükler özel kurslara gidebiliyor, anadilini öğrenebiliyor deniliyor. Ancak, bu uygulamada kamu desteği yok. Oysa bizim vaadimiz, anadilin öğrenilmesine kamu katkısı sunmaktır. Bu anadilini öğrenmek isteyen yurttaş bakımından bir hak olduğu gibi devlet açısından da bir ödevdir. Biz böyle görüyoruz.

Yazının Devamı

“Toplumsal Mutabakat ve Milli Bütünleşme Projesi”

26 Mayıs 2011

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Hakkâri’de verdiği yerel yönetimlere özerklik sözü siyaset gündeminin ilk sırasına oturdu.
Kılıçdaroğlu’nun, “Türkiye’nin Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na koyduğu çekinceleri kaldıracağız” diye ifade ettiği bu vaadi, “Güneydoğu’ya özerklik mi veriliyor” sorusunu da birlikte getirdi. PKK-BDP-DTK cephesinin anayasada güvenceye bağlanmış özerklik talebine CHP “evet” mi diyor, CHP Kuzey Irak modeli mi vaat ediyor, soruları da gündeme geldi.

“Kuzey Irak modeli değil”
Bu soruları yöneltmek üzere aradığım CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, dün Bayburt-Gümüşhane yolunda helikopterde ulaştım. Kılıçdaroğlu, bu sorulara şu yanıtı verdi:
“Hayır efendim, hiç ilgisi yok. Biz, yerel yönetimleri Avrupa Birliği standartlarında güçlendirmeyi vaat ediyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, TBMM tarafından kabul edilmiş, ancak bazı çekinceler konulmuş. Bunları kaldırmaya da Bakanlar Kurulu’nu yetkili kılmış. Bu yetki kullanılmamış. Biz, bu çekinceleri kaldıracağız. Bunun Kuzey Irak özerkliğiyle, modeliyle hiç ilgisi yok. Öyle eyalet sistemi, ülkenin bölünmesi gibi bir durum da söz konusu değil. Bu, bizim aklımızın ucundan

Yazının Devamı

CHP Güneydoğu’ya giriş yaptı

25 Mayıs 2011

CHP uzun yıllardır Güneydoğu’da varlık gösteremiyordu. Bölgedeki yarış, AKP ile BDP arasındaydı.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanlığı’na seçildiğinde partisine Güneydoğu’da yer açmaya çalışacağının işaretlerini vermişti. Genel Başkan seçildiği kurultayda olmadı ama ikinci kurultayda Diyarbakır Barosu’nun eski başkanlarından Sezgin Tanrıkulu’nu Parti Meclisi’ne ve oradan da Genel Başkan Yardımcılığı’na getirerek, ilk mesajını vermiş oldu.

Tanrıkulu faktörü
Kürt sorununu uzun süredir yakından izleyen ve Diyarbakır’da yaşayan Tanrıkulu’nun temel işlevinin, CHP’ye bölgede yer açacak politikalar geliştirmek olduğu biliniyordu.
Nitekim Tanrıkulu’nun çalışmaları, CHP’nin seçim bildirgesinde yer alan yeni Kürt politikasında kendisini gösterdi.
Bildirge yayımlandığında üzerinde çok durulmayan bir vaat, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Hakkâri konuşmasıyla siyasetin gündemine oturdu. Kılıçdaroğlu, seçim bildirgelerinde yer alan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye’nin koyduğu çekinceleri kaldıracaklarını söyledi.

Yazının Devamı

Bu iş kısa vadeli hesaplarla çözülmez

24 Mayıs 2011

Türkiye’nin kuruluş dayanaklarından birini ciddi biçimde tehdit eden, terör destekli Kürt sorunu bir seçimlik sorun değildir. Bunun böyle olmadığı 1987’den bu yana yapılan bütün seçimlerde görüldü.
Türkiye’nin karşılaştığı etnik nitelikli ayrılıkçı hareket, partilerin bir seçimlik vaatlerine duyarlı bir sorun olmaktan çoktan çıktı. Siyasi partilerin sorunu kendi istedikleri gibi görmesi niteliğini ve ulaştığı boyutları değiştirmiyor.
Türkiye’deki bölünme gözle görünür hale geldi. Bugün Güneydoğu’da Ankara’dan çok farklı bir siyasi coğrafya ve bu coğrafyaya egemen olmaya çalışan alternatif bir otorite bulunduğu da yine gözle görülüyor.

Uzun vadeli halk savaşı
PKK, 1984’ten bugüne kadar yaşanan süreçte, konjonktüre bağlı olarak taktik düzeyde hedef değiştirdiğini açıklamış; bir örtü olduğu zaten bilinen Marksist-Leninist ideolojiyi çoktan terk etmiş; ancak yöntemini terk etmemiştir.
Bu yöntem uzun vadeli halk savaşıdır ve bu yöntemin bütün aşamalarını yaşama geçirmek için tüm gücüyle çaba göstermektedir.

Yazının Devamı

Terör tehdidiyle anayasal statü

22 Mayıs 2011

İmralı ve Kandil’den arka arkaya terör tehdidi geliyor. Terör için vade biçiliyor. Öcalan, “15 Haziran” tarihini telaffuz etti. Avukatlarıyla yaptığı görüşmede, “eğer Başbakan 15 Haziran’a kadar çıkar konuşur, ‘silahlı güçlerini bir yere toplasınlar, biz demokratik anayasal çözüm üreteceğiz’ derse, o zaman savaşı durdurmuş olur“ dediği öne sürüldü.
Eğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 15 Haziran’a kadar bu sözü vermezse o zaman, “savaş çıkar, kıyamet kopar” tehdidi savuruyor. Aynı tehdit Kandil’den Murat Karayılan’dan da geldi, Akşam’dan Serdar Akinan’la yaptığı mülakatta...

Anayasal statü
İmralı’dan ve Kandil’den yapılan açıklamalar, “demokratik anayasal çözüm”den ne kastedildiğini de ortaya koyuyor: “Anayasal statü.”
Aysel Tuğluk da, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) adına konuşurken, Kürtler açısından sorunun “statüsüzlük” olduğunu vurgulamış ve “bu statüsüzlük böyle devam etmez, devletle olmayacaksa biz kendi sistemimizi kurarız” demişti.
O halde, İmralı-Kandil-DTK ve BDP’nin beklentisi, Başbakan Erdoğan’ın yeni anayasada Kürtler için bir “statü” sözü vermesi...

Yazının Devamı

Çiçek’ten Arat Dink’e yanıt: Ölüme sevinen insan değildir

21 Mayıs 2011

Hunharca bir suikasta kurban giden gazeteci Hrant Dink’in oğlu Arat Dink, dün Taraf gazetesinde çok dikkat çekici bir yazı yazdı.
Arat Dink, “Bir AKP adayını tanıyalım” başlıklı yazısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a taziye ziyareti sırasında, eski Adalet Bakanı C.Ç. (Cemil Çiçek) için ‘kanlımız’ deyip diyemeyeceğimizi sormuştuk. Kendisi bize ‘kanlım deme zanlım de’ diyerek doğruyu göstermişti” diye yazdı.
Hem Başbakan Erdoğan’ı hem Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ı ağır zan altında bırakan bu ifadeye ilk tepki Başbakan’dan geldi. Başbakan Erdoğan, Kars’taki konuşmasında, “Eğer bu çocuk (Arat Dink) böyle demişse teessüf ederim, bunu yazan gazeteyi de kınıyorum” dedi. Arat Dink’in Ermeni diasporasının etkisi altında kaldığını ima etti.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise dünkü görüşmemizde bu konudaki sorularımı yanıtlarken görüşlerini şöyle açıkladı:

“Aramızı bozmak istiyorlar”
“Bizim partimizde üst düzey görev yapanlar olarak aramızdaki ilişki resmi bir parti ilişkisi değildir. Kardeşlik ilişkisidir. Bu 8,5 yıldır böyledir. Bu nedenle ben kimin ne diyebileceğini tahmin edecek kadar arkadaşlarımı tanırım. Bu itibarla Sayın Başbakan’ın böyle bir ifade

Yazının Devamı