Bahçeli’nin Diyarbakır mesajları

8 Haziran 2011

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Diyarbakır konuşması önemli ve birçok açıdan olumluydu. Yapıcı bir örgüye sahipti.
Bahçeli’nin Diyarbakır’da miting düzenlemesi, mitingin güvenlik ve olgunluk içinde geçmesi de tek başına önemlidir. Bahçeli, Diyarbakır ziyaretiyle psikolojik bir sınırı aşmış oldu. Bu sadece Bahçeli ve MHP için değil ve yine sadece Diyarbakır için değil tüm Türkiye için değer taşıyor.

Olgunluk hâkimdi
İstasyon Meydanı’nda hem Bahçeli’nin söylemine hem de Diyarbakırlıya olgunluk hâkimdi. Endişe duyulan hiçbir olay ve taşkınlık yaşanmadı. Miting sonrasında görüşlerini açıklayan kentin önde gelen isimleri, her liderin Türkiye’nin her yerinde miting yapabilmesi gerektiğini savunarak demokratik olgunluğun önemini vurguladılar. Bu tablo, barış ve huzur arayışlarına uygun bir ortamın oluşması açısından önem taşıyor.

Bahçeli’nin dikkati

Yazının Devamı

Başbuğ: Yapılan hiç etik olmadı

7 Haziran 2011


Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, emekli olduktan sonra ilk kez Milliyet’e konuştu.

Balyoz davası kapsamında Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı’nın tutuklanmasından sonra önümüzdeki günlerde bir dalganın daha yaşanacağına ilişkin haberler büyük merak uyandırdı.
Savcılıkça çağrılacak isimler arasında önceki Genelkurmay Başkanı emekli Org. İlker Başbuğ ile ondan önceki Genelkurmay Başkanı emekli Org. Yaşar Büyükanıt’ın da yer alacağı haberleri bu merakı daha da artırdı. Başbuğ ile ilgili olarak bir süre önce Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında danışmanı Nuran Yıldız aracılığıyla dönemin ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’ya bir bilgi notu gönderdiği öne sürülmüştü.
Başbuğ’un Mumcu’ya, Yıldız aracılığıyla “Anayasa Mahkemesi ile konuştuk, AKP’yi kapatacaklar. (Recep Tayyip) Erdoğan, (Abdullah) Gül ya da (Bülent) Arınç’tan biri seçilirse TSK müdahale edecek. Size yeni oluşum sözü veriyoruz” mesajını ileterek oylamaya katılmaması yönünde baskı kurduğu iddiasına yer verilmişti.

Yazının Devamı

Liderlerin sorumluluğu

5 Haziran 2011

Seçim kampanyasının ilk günlerinde partilerin projeleri ön plandaydı. Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu adeta projelerini yarıştırıyorlardı. Bir taraftan siyaset yapma biçimi diğer taraftan seçmen karar süreci açısından olumlu bir süreçti.
Ancak seçim kampanyası ilerledikçe projeler ikinci planda kalmaya başladı. Öne çıkan liderler arasında atışma oldu. Karşılıklı eleştiriler suçlamalara, suçlamalar ise hakaret davasına konu olabilecek sert bir söyleme dönüştü.
Son günlerde liderler mitinglere birbirlerine yüklenerek başlıyorlar. Taşı gediğine koyma yarışıyla meydanlarda konuşuyorlar. Başbakan Erdoğan, sözlerine Kılıçdaroğlu ile başlıyor ve onunla bitiriyor. Kılıçdaroğlu da aynı şekilde Erdoğan’a yükleniyor.
Bu söyleme son dönemde MHP lideri Devlet Bahçeli de katıldı. Bahçeli ise her ikisine birden yükleniyor.
Demokratik yarışta liderlerin birbirlerini eleştirmeleri normaldir. Ancak bunun dozu iyi ayarlanmalı, demokratik tahammül esas olmalı, hakarete dönüşmemelidir.

Bütün kötülüklerin nedeni

Yazının Devamı

İmralı’nın dili barış dili mi?

4 Haziran 2011

Seçim günü yaklaştıkça İmralı öne sürdüğü koşulları ve tehdit çıtasını yükseltiyor. Öcalan seçim mesajlarını her hafta avukatları aracılığıyla rahat biçimde kamuoyuna iletiyor. Diğer siyasi parti liderlerinden tek farkı bunu haftada bir kez yapabilmesi.

“Müzakere için serbestlik”
Öcalan’ın avukatları aracılığıyla verdiği iddia edilen mesajların başında, “müzakere için serbest kalması” talebi geliyor. İmralı, “bu koşullarda önderlik yapamıyorum; görüşmeleri açık yürütmem için üç-dört koşulun yerine getirilmesi lazım” mesajı veriyor. Bu mesaj, serbest kalması en azından ev hapsine çıkarılması, biçiminde okunabilir.
Kendisiyle anayasa müzakeresi yapılamayacaksa, diğer seçeneğin “Kandil” olduğu ve Kandil’in de PKK ve KCK ile “orta düzeyde savaş durumu” yaratabileceği tehdidi bir diğer mesajı. Öcalan daha önceki demecinde de savaştan, kıyametten söz etmişti.
İmralı, 15 Haziran’a kadar hükümetin bu koşulları kabul edeceği, yeni anayasa yapımı sürecine Kürtlerin dahil edileceği yönünde açıklama yapmaması ve bu yönde adım atmaması halinde AKP’ye “ikinci bir şans” tanımayacağı tehdidini gönderiyor. AKP’nin “kendi anayasamı tek taraflı yapacağım” demesi halinde ise bunu “savaş

Yazının Devamı

Çiçek: “Başbakan oy pazarı için konuşmadı”

3 Haziran 2011

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşma bazı kesimlerin beklentilerini karşılamamış gibi görünüyor. Başbakan’ın Öcalan’a, BDP’ye, PKK’ya ağır biçimde yüklenmesi anlaşılıyor ki, aksi beklentide olanları şaşırtmış.
Erdoğan’ın konuşmasındaki ana mesaj, dün de vurguladığım gibi Kürt sorununun büyük ölçüde çözüldüğü yolundaydı. Başbakan’ın bu değerlendirmesi, BDP’ye yakın bir konuşma yapacağını bekleyenler açısından “yetersiz” bulundu.
2005’ten bu yana atılan adımlar küçümsenmemeli. Bireysel hak ve özgürlükler bağlamında ve kültürel alanda çok önemli adımlar atıldığı; geriye kalan taleplerin ise özerklik adı altında fiilen “federasyon” talebi olduğunu unutmamak gerekiyor.

“Oy pazarına konuşmadı”
Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasıyla ilgili yapılan yorum ve eleştirileri dün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’le konu ettik. Çiçek, Başbakan’ın BDP gibi konuşmasını beklemenin abesle iştigal olduğunu vurguladıktan sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sayın Başbakan, Diyarbakır’da oy pazarı için konuşmadı. Bu konuda yapılanları hatırlattı. Terör örgütünün değil halkın taleplerinin dikkate alındığını ve karşılandığına vurgu yaptı. Başbakan’dan başka ne

Yazının Devamı

Erdoğan, sorunun büyük ölçüde çözüldüğünü düşünüyor

2 Haziran 2011

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da merakla beklenen Diyarbakır konuşmasını yaptı.
Konuşmanın genelinden çıkan sonuç, Başbakan Erdoğan’ın, Kürt sorununun büyük ölçüde çözüldüğüne inandığıdır.
Erdoğan’ın, yapacaklarını değil yaptıklarını öne çıkaran bir konuşma yapması bunun göstergesiydi. 2005 yılında, “Kürt sorunu vardır ve daha fazla demokrasiyle çözülecektir” diyen Erdoğan’ın, dün bu konuda atılan adımları sayarak, “Sorunu büyük ölçüde çözdük, çözmeye devam ediyoruz” demesi, önemliydi.

Üç politika
Erdoğan, sorunun büyük ölçüde çözüldüğü görüşünü üç politika değişikliğine bağladı:
“Ret, inkâr ve asimilasyon politikaları.”

Yazının Devamı

Tanrıkulu: “Akîl adamlar önerisinde ısrarlıyız”

1 Haziran 2011

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, merakla beklenen Diyarbakır mitingini dün yaptı. CHP, 9 yıl aradan sonra ilk kez Diyarbakır’da miting düzenledi.
CHP’nin bölgeye yönelmesinde en önemli faktörlerden biri kuşkusuz Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilen Sezgin Tanrıkulu...
Kılıçdaroğlu’nun Tanrıkulu’nu CHP’ye davet etmesinin en önemli nedeni Kürt sorunu ve bölgeyle ilgili yeni politikalar geliştirmeyi istemesi. Bu konuda Tanrıkulu, 3-4 aydır yoğun bir çalışma yürütüyordu.
Diyarbakır mitinginin de en önemli mimarı olan Tanrıkulu’yla miting sonrasında konuştum. İzlenimleri şöyle:

“CHP bölgeye döndü”
“CHP’nin Diyarbakır’da miting yapması tek başına çok önemli bir göstergedir. CHP bölgeye dönmüştür. Mesai günü ve çok sıcak olmasına karşın meydanın kalabalık ve canlı oluşu; çocukların Kılıçdaroğlu’na gösterdikleri ilgi, partinin bölgeye döndüğünü gösteriyor. Diyarbakır mitingi bile tek başına CHP’nin bütün Türkiye’nin partisi olduğunu göstermeye yeter.”

Yazının Devamı

CHP yaftaları bir bir çıkarıyor

31 Mayıs 2011

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “demokrasi raporu”nu da açıkladı. CHP, bir yandan düşünce sistemini yineliyor bir yandan da yaftaları bir bir çıkarıyor.
Kılıçdaroğlu, tıpkı 1970’lerdeki Bülent Ecevit gibi çok üretken bir bilim kurulu oluşturdu. Prof. Dr. Sencer Ayata’nın başkanlık ettiği, sayıları yüzlerle ifade edilen bilim insanlarının hazırladıkları projeler, kamuoyunun dikkatini çekiyor.
Kılıçdaroğlu, partisinin düşünce yapısını yenilerken, CHP’nin boynuna asılmış yaftaları da çıkarmaya başladı.

“Din düşmanlığı”
Kılıçdaroğlu, CHP’nin sosyal adaleti özleyen, ancak mütedeyyin olduğu için partiden uzak duran kesimlere ulaşmayı hedefledi. Bu kesimle CHP arasındaki en büyük engel CHP’ye yapıştırılan, “din düşmanı” yaftasıydı.
Bülent Ecevit gibi Kılıçdaroğlu da işe bu yaftayı çıkarmakla başladı. Bu konudaki önyargıları kıracak adımlar attı. CHP’nin din düşmanı olmadığını, mütedeyyin kesimlere verdiği mesajlarla anlatmaya çalıştı. Dini siyasete alet etmekle, dindar olmak arasındaki farkı işledi. Dindar vatandaşları değil, dini siyasette kullananları eleştirmeye özen gösterdi.

Yazının Devamı