Başbakan’ın Kastamonu’dan dönen konvoyundaki polis aracına saldırarak bir polisi şehit eden teröristler, dün Ilgaz dağında sıkıştırıldı. Saldırıyı gerçekleştirdiği tahmin edilen biri etkisiz hale getirildi. Güvenlik güçleriyle terörist grup arasında çatışma sürerken, liderler ilden ile seçim meydanlarına koşuyorlardı.
İstanbul, iki gün önce patlayan bombanın etkisini henüz üzerinden atamamışken, İmralı ve Kandil’den seçim sonrasına dönük terör tehditleri gelmeye devam ediyor.
Böyle bir ortam içinde liderlerin birbirlerini, “BDP’ye kim daha yakın” ölçüsüyle eleştirmeleri -seçim kampanyası ortamında bile- abes kaçıyor.
Asıl ölçü
Türkiye çok kanlı bir terör süreci yaşadı hâlâ da yaşıyor. Bu koşullarda siyasi partilere düşen ilk görev, teröre karşı ortak tavır almak olmalıdır. Terör örgütüne yakın siyasi parti veya kuruluşlara yakınlık-uzaklık tartışması bir yana, doğrudan teröre karşı ortak tavır geliştirmek asıl ölçü olmalıdır.
Seçimden sonra
Türkiye, seçimden sonra çok daha büyük terör eylemleri, savaş ortamı, kıyametin kopacağı bir kargaşayla tehdit ediliyor. Seçim atmosferi içinde liderler bu konu üzerinde fazla durmadılar.
Oysa bu tehdide karşı ortak ses vermeleri gerekirdi. İmralı’dan ve Kandil’den gelen tehditlerden çok, “kepenk” tartışması öne çıktı. Sorun kepenklerin açık veya kapalı durumda olmalarından çok, açıp-kapattıran nedenler ve güçler önemli. Terörün ve terör örgütünün etkinliği nerelerden besleniyor? Liderlerin asıl kafa yormaları gereken soru budur.
Sadece seçim ve oy kaygısıyla olaya yaklaşmak, bu nedenleri ve kaynakları ortadan kaldıracak bir etki yaratmayacaktır.
Türkiye, Ilgaz’da çatışma sürerken, İstanbul’da bomba patlarken ve terör tehditleri savrulurken seçime gidiyor. Terör, seçimin tam ortasında.
BDP de karşı çıkmalı
Meclis’e girebilmek için bağımsız adaylarla seçime asılan BDP de terörü kınayabilmeli; terör örgütüyle arasına ciddi bir mesafe koyabilmeli. BDP ve selefi partiler bunu yapamadılar, yapabilecek güce hiçbir zaman ulaşamadılar.
Demokratik alan genişlemeli
CHP’nin Güneydoğu’yla siyasi bağ kurabilmesi önemli bir gelişme sayılmalı. Tüm partilerin Güneydoğu’da siyasi bağı ve alanı olmalı ki, demokratik sistem, terör karşısında etkisini ve gücünü artırabilsin.
Terör kaynaklarını kurutmak konusunda her parti iddialı konuşuyor. Ancak sorun bir partinin tek başına çözeceği nitelikte bir sorun değildir. Sorunun, mümkün olan en geniş tabanlı toplumsal ve siyasal uzlaşmayla çözülmesi gerekiyor.
Bu zeminin oluşmasının ilk koşulu ise bütün siyasi partilerin teröre ve terör örgütüne karşı ortak tutum almalarıdır.
Sorunun bir seçimlik, bir meydanlık sorun olmadığı çok kez görüldü. Bu seçimden sonra da görülecektir.
Partiler dağa çıkışların nedenleri üzerinde ciddiyetle durmalı; bu nedenleri ortadan kaldıracak, siyasal desteği yüksek ortak politikalar geliştirebilmelidir.
Terörle mücadelede ortak akıla ulaşmak gerekirken; terör örgütüne yaslanarak veya terör örgütü üzerinden birbirini suçlayarak politika yapmak Türkiye’ye bir fayda sağlamaz.