Türkiye’nin kuruluş dayanaklarından birini ciddi biçimde tehdit eden, terör destekli Kürt sorunu bir seçimlik sorun değildir. Bunun böyle olmadığı 1987’den bu yana yapılan bütün seçimlerde görüldü.
Türkiye’nin karşılaştığı etnik nitelikli ayrılıkçı hareket, partilerin bir seçimlik vaatlerine duyarlı bir sorun olmaktan çoktan çıktı. Siyasi partilerin sorunu kendi istedikleri gibi görmesi niteliğini ve ulaştığı boyutları değiştirmiyor.
Türkiye’deki bölünme gözle görünür hale geldi. Bugün Güneydoğu’da Ankara’dan çok farklı bir siyasi coğrafya ve bu coğrafyaya egemen olmaya çalışan alternatif bir otorite bulunduğu da yine gözle görülüyor.
Uzun vadeli halk savaşı
PKK, 1984’ten bugüne kadar yaşanan süreçte, konjonktüre bağlı olarak taktik düzeyde hedef değiştirdiğini açıklamış; bir örtü olduğu zaten bilinen Marksist-Leninist ideolojiyi çoktan terk etmiş; ancak yöntemini terk etmemiştir.
Bu yöntem uzun vadeli halk savaşıdır ve bu yöntemin bütün aşamalarını yaşama geçirmek için tüm gücüyle çaba göstermektedir.
Güneydoğu’da PKK’nın talimatıyla ve belediyelerin teşvikiyle Başbakan’ın ziyareti sırasında kepenk kapatılıyorsa, “sokağa çıkma yasağı” uygulanıyorsa, Başbakan’ın konvoyunun geçeceği yol üzerindeki köprünün altına uzaktan kumandalı patlayıcı döşeniyorsa; Batman’da kaymakamın evine roket atılabiliyorsa; bütün bunlar PKK’nın yönteminden hiç vazgeçmediğini ve uzun vadeli halk savaşının belli aşamalarına ulaştığının göstergeleridir.
Kepenk kapattıran irade
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kepenk kapatma olayını uzun süre eleştirdi. Hakkâri’de gördüğü manzaraya kahrolduğunu ifade etti. Bunun kepenk kapatma değil, kepenk kapattırma olduğunu birkaç kez vurguladı.
Hakkâri’de kepenk kapatan esnafın dikkate aldığı otorite devlet değil, PKK otoritesidir. Esnafın zihninde yaratılan algı, Başbakan veya diğer liderlerin seçim ziyaretinin ve bu nedenle öne çıkan devlet otoritesinin geçici, ancak PKK otoritesinin kalıcı olduğu algısıdır. Uzun vadeli halk savaşının ilk aşaması ikili otorite yaratabilmektir. Stratejik savunma aşaması olarak isimlendirilen silahlı propaganda aşamasındaki ilk hedef, alternatif otoriteyi hissettirmektir. PKK bu yolda ciddi mesafe kat etmiş durumdadır.
İnandırıcılık sorunu
PKK ve siyasi temsilcilerinin bölünmek istemedikleri, ülke bütünlüğüyle, bayrakla, üniter yapıyla sorunları olmadığı söylemi inandırıcı değildir. Bunun nedeni 1984’ten bu yana izledikleri yöntem, gündeme getirdikleri talepler ve ileriye dönük tehditleridir.
Anayasal güvenceye bağlanmış özerklik, iki parlamento, iki bayrak, iki dil, iki başbakan, zaman zaman ayrı ayrı, zaman zaman birlikte gündeme sürdükleri talepler arasındadır. Bu yaklaşımın ayrılıkçı değil bütünlükçü olduğu söylemi inandırıcılıktan uzaktır.
Seçimden sonra
İmralı’dan ve Kandil’den gelen tehditler, sorunun bir seçimlik sorun olmadığını kanıtlar niteliktedir.
İmralı ve Kandil, “Eğer Başbakan 15 Haziran’a kadar söz vermezse sonrası savaştır, kıyamettir” tehdidinde bulunuyorlar.
Türkiye seçime kilitlenmişken toplanan PKK kongresi, bu tehdidi yineledi. Öcalan’ın talepleri kabul edilmezse 15 Haziran’dan sonra ayaklanma çağrısı yapılacağı ilan edildi.
Türkiye Cumhuriyeti, bu soruna bütün partilerin katkılarıyla, ancak partilerüstü bir anlayışla yaklaşmalı ve gerçekten ayrışmayı değil bütünleşmeyi; ayrılığı değil birlikte yaşamayı sağlayacak ve güçlendirecek politikalar geliştirmelidir. Böylesi bir siyasal ve toplumsal uzlaşma sağlanmadıkça, terör örgütü ve ayrılıkçı hareketin marjinalize edilmesi giderek zorlaşacaktır.
Farklılıkları ortaklaştırmak
Türkiye, PKK’nın yarattığı siyasallaşma içinde farklılıklara kilitlenip kaldı. Farklılıkları tümüyle yok etmek veya tümüyle ayırmak esaslarına dayalı yaklaşımlar Türkiye’yi hızla bölünmeye sürükledi, sürükleyecektir. Bu yaklaşım, ayrılıkçıları güçlendirir.
Oysa izlenmesi gereken farklılıkların yaşamasını ve yaşanmasını sağlayarak onları ortak değerlere dönüştürmek, benzerlikleri, ortaklıkları da güçlendirmek olmalıdır. Terör örgütüyle Kürt sorununu ayıralım derken bunlar dikkate alınmalıdır.
Bu toprakların kültürü ve tarihi buna uygundur.