Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İmralı ve Kandil’den arka arkaya terör tehdidi geliyor. Terör için vade biçiliyor. Öcalan, “15 Haziran” tarihini telaffuz etti. Avukatlarıyla yaptığı görüşmede, “eğer Başbakan 15 Haziran’a kadar çıkar konuşur, ‘silahlı güçlerini bir yere toplasınlar, biz demokratik anayasal çözüm üreteceğiz’ derse, o zaman savaşı durdurmuş olur“ dediği öne sürüldü.
Eğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 15 Haziran’a kadar bu sözü vermezse o zaman, “savaş çıkar, kıyamet kopar” tehdidi savuruyor. Aynı tehdit Kandil’den Murat Karayılan’dan da geldi, Akşam’dan Serdar Akinan’la yaptığı mülakatta...

Anayasal statü
İmralı’dan ve Kandil’den yapılan açıklamalar, “demokratik anayasal çözüm”den ne kastedildiğini de ortaya koyuyor: “Anayasal statü.”
Aysel Tuğluk da, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) adına konuşurken, Kürtler açısından sorunun “statüsüzlük” olduğunu vurgulamış ve “bu statüsüzlük böyle devam etmez, devletle olmayacaksa biz kendi sistemimizi kurarız” demişti.
O halde, İmralı-Kandil-DTK ve BDP’nin beklentisi, Başbakan Erdoğan’ın yeni anayasada Kürtler için bir “statü” sözü vermesi...
Bu statü talebinin şimdilik bir “özerklik” statüsü olduğu biliniyor. Türkiye yeni bir anayasa yapacak, bu anayasada Kürtlere özerklik tanıyacak.
BDP’nin kamuoyuna duyurduğu özerkliğin neler içerdiği de biliniyor. Öz olarak bir federasyon biçimi talep edildiğini söyleyebiliriz.

Terörle arkalanmış talep
Türkiye’nin, Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması için başlattığı sürece diplomatlar “askeri güçlü arkalanmış diplomasi” diyorlardı.
Anlaşılıyor ki, İmralı-Kandil benzeri bir yöntem uygulamayı hedefliyor: “Terörle arkalanmış anayasal statü talebi.”
Silahlı tehditle yeni anayasada statü tanınmasını sağlamak.
15 Haziran’a kadar Başbakan söz vermezse, günah bizden gider, havasıyla bunu ilan ettiler.
Sonrası, savaş-kıyamet demenin başka anlamı yok.

Kafa karışıklığı yaratılıyor
Diğer taraftan İmralı ve Kandil’den bu konuda ciddi kafa karışıklığı yaratmaya yönelik açıklamalar geliyor.
Kandil’e bakarsanız, Öcalan’la devlet yoğun bir görüşme sürecindeler. Öcalan, üç komisyon önerisinde bulunmuş. Bu komisyonlardan biri anayasa çalışmalarını yürütecek, diğeri barış komisyonu olup hakikatleri araştıracak, üçüncüsü de toplumsal destekle uğraşacak ve nihayetinde yeni anayasa üzerinde uzlaşma sağlanacak...
Hükümet cephesinden bu açıklamaların karşılığı gelmiyor. Başbakan, sadece her devlette olduğu gibi istihbarat birimlerinin bazı görüşmeler yaptığını söylemekle yetindi.
Genelkurmay, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin bu tür görüşmelerde yer almadığını açıkladı.

Sicil amiri gibi
Öcalan ise bir çeşit “sicil amiri” gibi görüştüğünü öne sürdüğü heyeti tarif ediyor:
“Ne hükümetin memuru ne de kandırmaca devlet heyeti!”
Öcalan, bu heyetin “Gladyocu olmadığını” da ifade ederek, olumlu bulduğunu söylüyor, ancak “hükümeti ikna edip edemeyeceği”ni bilmediğini de ekliyor.
Artık nasıl bir heyetse, bunu bir tek Öcalan biliyor!
Ayrıca seçimlerden sonra son bir kez daha bu heyetle bir araya geleceğini açıklıyor. Bu görüşmede anlaşma oldu oldu, Başbakan söz verdi verdi, yoksa 15 Haziran’dan sonra “tufan” tehdidinde bulunuyor.

Erdoğan’ın mesajları
Başbakan Erdoğan’ın Siirt’te, Van’da, Hakkâri’de yaptığı konuşmalarda ise bu yönde bir işaret yok. Erdoğan’ın konuşmalarından, yeni anayasada bu taleplerin yer alacağına ilişkin bir ima dahi bulunmuyor. “Asimilasyon, inkâr dönemlerinin geride kaldığını, dolayısıyla Kürt sorunu değil, Kürt vatandaşlarının sorunundan söz edilebileceğini” vurguluyor.
Başbakan’ın konuşmalarında, İmralı ve Kandil’den gelen mesajların bir karşılığı yok. BDP dışında muhalefet partilerinde de yok.
“Terör tehdidiyle söz alma çabası” da bunu gösteriyor.