Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun terör ve Kürt sorunu konusunda yarın yapacakları görüşmenin sonuçları merakla bekleniyor.
Bu sorunun çözülmesi amacıyla usule ilişkin bir yol haritası hazırladıklarını açıklayan Kılıçdaroğlu’yla dün bu konuyu konuştum.
CHP liderine, Başbakan Erdoğan’a sunacağı yol haritasını ve görüşmeden ne beklediğini sordum. Yanıtı şu oldu:
“Üzüm yeme sözü olumlu”
“Türkiye’nin 30-35 yıldır çözemediği en büyük sorun nedir diye sorulsa herhalde herkesin vereceği yanıt terör sorunu olur. Türkiye artık bu sorunu çözmeli. Kim çözecek bu sorunu? Elbette siyaset kurumu. Görev bizlere düşüyor. Biz, bu anlayışla yola çıkıyoruz. Çarşamba günü Başbakan’la yapacağımız görüşmenin yeni bir başlangıç olacağına inanıyorum. Ben Başbakan’dan umutluyum. Çünkü Şanlıurfa’da söylediği bir söz var. Bizim amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil, dedi. Erdoğan’ın bu sözünü önemsiyorum. Hepimizin amacı üzüm yemek olmalı. Görüşmeye bu anlayışla başlanırsa yeni bir ortam doğabilir.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin Diyarbakır İl Kongresi’nde yapacağı konuşma merakla bekleniyordu.
Erdoğan’ın, 2005’te yaptığı konuşmaya benzer bir konuşma yapıp yapmayacağı merak edilenlerin başında geliyordu.
Başbakan, 2005’teki gibi bir konuşma yapmadı. Böyle bir konuşma yapmayacağının işaretlerini aslında daha önceden vermişti.
Çoğu çözüldü
Erdoğan’ın son konuşmalarından da anlaşıldığı gibi Kürt sorununun büyük ölçüde çözüldüğünü düşünüyor.Bu nedenle 2005’te yaptığı gibi bir konuşmaya gerek duymuyor.
Diyarbakır’da dünkü konuşmasına bu hava hâkimdi: “Her şeyi çözdüğümüzü iddia etmiyorum” demekle birlikte, sorunun büyük ölçüde çözüldüğüne inandığını gösteren bir konuşma yaptı.
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 3. Yargı Paketi, TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçti. Özellikle uzun tutukluluk sürelerinin fiilen cezaya dönüşmesi nedeniyle yaşanan sorunlara çözüm getirmesi beklenen paketin bu konuda esaslı bir yenilik içermediği görülüyor. 3. Paket’in olumlu ve olumsuz yönlerini şöyle sıralayabiliriz:
İdari yargı
Paketin 30’u aşkın maddesi idari yargının yetkilerini düzenliyor. Bu bölümde, Danıştay’ın hangi davalara bakacağı iş yükü göz önünde bulundurularak yeniden belirleniyor. Buna göre, öğrencilerin açtıkları davalar, vali-kaymakam ve yerel yönetimlerin kamu görevlileri hakkındaki işlemleri, Rekabet Kurumu, Şeker Kurumu, EPDK, BDDK tarafından yapılan işlemlerin temyiz incelemesi Danıştay’da yapılmayacak. Danıştay’la ilgili eleştirilen düzenlemelerin başında, açılan davalarda, idarenin savunması gelmeden yürütmeyi durdurma kararı verememesine yönelik madde gösteriliyor.
Bunun kritik birçok düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına engel oluşturacağı görüşü hâkim.
Rahatlatıcı düzenlemeler
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın, “Bazen annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak, deniliyor. Gerekirse böyle bir bebeğe devlet bakar” dediğini duyunca, aklıma Bosnalı kadınlar geldi...
Sırpların tecavüzüne uğrayan Bosnalı kadınlar...
Tecavüz bebekleri ile ilgili haykırışları hâlâ belleklerimizde tazedir.
1992-1995 yılları arasında Sırpların yarattığı katliamlar sırasında 50 bin Bosnalı kadın tecavüze uğradı. Tecavüze uğrayanların birçoğu çocuk yaştaki kızlardı. Tecavüz mağdurlarının yaşları 11 ila 60 arasında değişiyordu.
Sırplar, Bosnalı kadınları kamplarda tutuyor, tecavüz dahil her türlü işkenceye maruz bırakıyorlardı.
Bu kadınlardan 25 bin tanesinin ifadesi uluslararası ceza mahkemesine de sunuldu.
Türkiye, Ankara’daki Suriyeli diplomatları sınır dışı etme kararı aldı. Bu kararda Suriye yönetiminin Hule’de gerçekleştirdiği son katliamın rolü büyük oldu.
Hule’deki katliam görüntülerinden sonra ABD, İngiltere, Kanada, İtalya, İspanya, Fransa da dahil 10 ülke, Suriyeli diplomatları sınır dışı etmişti. Türkiye de bu kararı alan ülkelere katıldı ve Esad yönetimiyle ipleri tamamen koparmış oldu.
İç savaşa sürüklenme
Suriye’de yaşanan kaos, bu ülkenin bir iç savaşa doğru sürüklendiği izlenimi veriyor.
Esad yönetimi, demokrasi yolunda adım atmadığı gibi ağır silahlarla kentleri kuşatmaya, insanlarını vurmaya devam ediyor. Muhalifler ise, henüz Esad rejimini gönderecek bir güce ulaşmış değiller.
Bu sürecin Suriye’yi bütün bölge için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir iç savaşa götürmesi olasılığı yüksek görünüyor.
28 Şubat soruşturmasının 5. dalgasında dönemin kuvvet komutanları ve Milli Güvenlik Kurulu Genel (MGK) Sekreteri tutuklandı.
Nöbetçi mahkeme, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal, Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet Çörekçi ve MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç’ı tutuklarken, Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman’ın sağlık sorunları nedeniyle tutuksuz yargılanmasına karar verdi.
Batı Çalışma Grubu’yla başlayan soruşturma, böylece MGK’nın askeri kanadını oluşturan kuvvet komutanlarına kadar uzanmış oldu.
Savcılık bu kez farklı bir yöntem uyguladı. Daha önceki uygulamada zanlıların evine polis gidiyor, ev ve işyerlerinde arama yapıyor ve ilgili kişiyi gözaltına alarak emniyete getiriyordu. Emniyette soruları yanıtlayan veya susma hakkını kullanan zanlılar savcılığa sevk ediliyordu. Bu kez öyle olmadı.
Emekli komutanlar ifade vermek üzere savcılığa davet edildiler. Evleri veya işyerleri aranmadı. Gözaltına alınmadılar. Doğrudan savcılığa getirildiler ve savcılık sorgulamasından sonra haklarında tutuklama talep edilenler mahkemeye sevk edildi, bazıları ise serbest bırakıldı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Şubat soruşturmasının her hafta bir dalgayla sürmesinin doğru
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ABD’den dönerken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da partisinin İstanbul İl Kongresi’nde Kürt sorununa ilişkin yorumlar yaptılar.
Cumhurbaşkanı’nın da, Başbakan’ın da Türkiye’nin en önemli sorunu olarak Kürt sorununu gördükleri söylemlerinden belli oluyor.
Cumhurbaşkanı Gül, “İyi şeyler olacak” diyerek, Kürt sorununun çözümü konusunda umutlu olduğunu açıklamış, Başbakan Erdoğan da “açılım politikasıyla” sorunun çözüme bağlanacağı inancını defalarca açıklamıştı.
Bugün geldiğimiz noktada Cumhurbaşkanı Gül’ün, “Bazen iyimserliğimi koruyorum, bazen iyimserliğimi kaybediyorum, BDP’ye önemli görev düşüyor” demesi, üzerinde durulması gereken bir ifadedir.
Bu ifade, Başbakan Erdoğan’ın ağır eleştiriler yöneltmekle birlikte, “BDP’yle müzakere ederiz” diyerek, kapıyı açık tutmasıyla birleştirildiğinde, devletin zirvesinin, BDP’yi siyasi muhatap olarak gördüğü daha net anlaşılıyor.
Ancak son günlerdeki tartışmalar, hükümet cephesinde de BDP cephesinde de henüz oturup bu konuyu konuşacak bir ortamın bulunmadığını da gösteriyor. Bunun temel nedenlerinden biri hükümet/devletle, BDP arasında, İmralı, Kandil ve PKK’ya bakıştaki farklılıktır. Bu farklılık, BDP, söylem ve işlev
PKK’nın terörü tırmandırarak hükümeti yeniden masaya oturtmaya zorladığı açık. Terör örgütü, “Eğer masaya yeniden oturmazsanız bunun maliyeti ağır olur” mesajı veriyor.
Kayseri Pınarbaşı’nda önceki gün 2 canlı bombanın gerçekleştirdiği eylemden sonra BDP sözcülerinin ifadeleri de bu yargıyı güçlendiriyor.
Nitekim, BDP’li Hasip Kaplan, terör eyleminden sonra yaptığı konuşmada, “BDP ile müzakereye başlamak için daha ne bekliyorsunuz?” diyerek, çağrıda bulundu. Ayrıca Meclis’i de terör konusunu görüşmek üzere toplantıya çağırdıklarını duyurdu.
Kapıyı daha da açmak
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BDP ile müzakere kapısını aralık tutuyor. Pakistan-Kazakistan gezisinde bu mesajı tekrarladı.
Terör uzmanı ve TEPAV araştırmacısı Dr. Ali Nihat Özcan, bu durumu şöyle değerlendiriyor: