Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ABD’den dönerken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da partisinin İstanbul İl Kongresi’nde Kürt sorununa ilişkin yorumlar yaptılar.

Cumhurbaşkanı’nın da, Başbakan’ın da Türkiye’nin en önemli sorunu olarak Kürt sorununu gördükleri söylemlerinden belli oluyor.

Cumhurbaşkanı Gül, “İyi şeyler olacak” diyerek, Kürt sorununun çözümü konusunda umutlu olduğunu açıklamış, Başbakan Erdoğan da “açılım politikasıyla” sorunun çözüme bağlanacağı inancını defalarca açıklamıştı.

Bugün geldiğimiz noktada Cumhurbaşkanı Gül’ün, “Bazen iyimserliğimi koruyorum, bazen iyimserliğimi kaybediyorum, BDP’ye önemli görev düşüyor” demesi, üzerinde durulması gereken bir ifadedir.

Haberin Devamı

Bu ifade, Başbakan Erdoğan’ın ağır eleştiriler yöneltmekle birlikte, “BDP’yle müzakere ederiz” diyerek, kapıyı açık tutmasıyla birleştirildiğinde, devletin zirvesinin, BDP’yi siyasi muhatap olarak gördüğü daha net anlaşılıyor.

Ancak son günlerdeki tartışmalar, hükümet cephesinde de BDP cephesinde de henüz oturup bu konuyu konuşacak bir ortamın bulunmadığını da gösteriyor. Bunun temel nedenlerinden biri hükümet/devletle, BDP arasında, İmralı, Kandil ve PKK’ya bakıştaki farklılıktır. Bu farklılık, BDP, söylem ve işlev değiştirmedikçe kapanabilecek bir farklılık da değildir.

Erdoğan’a göre çözüm

Başbakan Erdoğan’ın yaklaşımı, Kürt sorununun çözüldüğü düşüncesine dayanıyor. Erdoğan’ın, “Kürt sorununun çözüldüğü, Kürt vatandaşların bazı bireysel sorunları bulunduğu” biçiminde özetlenebilecek yaklaşımı, bu konuda bugüne kadar atılan adımlara dayanıyor.

Başbakan’a göre, “Kürt sorunu” olarak tarif edilen sorun, atılan şu adımlar nedeniyle çözüldü:

Ölüm cezası kaldırıldı.

Kürt kimliği artık inkâr edilmiyor.

Kürtçe yayın yasağı yok. TRT 24 saat Kürtçe yayın yapıyor.

Kürtçe gazete ve kitap yayını açısından da bir yasak söz konusu değil.

Kürtçeyi öğrenme veya öğretme konusunda da bir engel kalmadı.

Kürtçenin seçmeli ders olması büyük ölçüde kabul görüyor; Kürtçe eğitim tartışılıyor.

Başbakan Erdoğan, “Ben tek dil demedim” diye vurgu yapıyor ve Türkçenin resmi dil olmasının diğer dillerin yasaklandığı anlamına gelmediğini söylüyor.

Haberin Devamı

Erdoğan, bütün bunları değerlendirerek, “Kürt sorunu çözüldü” diyor.

BDP’nin bakışı

BDP cephesine göre ise, atılan bu adımlar sorunu çözmüş değil; Kürtçenin eğitim dili olmasını da kapsamak üzere anayasal özerklik tanınması, buna dayanarak Güneydoğu’da özerk bir yönetim kurulması, bu yönetimin, yasama, yargı, yürütme, güvenlik işlevi görecek organlara sahip olması, Öcalan’ın ev hapsine alınması, mümkünse serbest bırakılması, genel af ilan edilmesi başlıca talepleri oluşturuyor.

BDP, her ne kadar, üniter yapı içinde karşılanabilir dese de, bu taleplerin anlamı üniter Türkiye Cumhuriyeti’nin federal bir devlete dönüştürülmesidir. BDP-PKK-DTK cephesinin, “şimdilik” kaydıyla öngördükleri iki uluslu bir federasyondur.

BDP’nin “çözüm” dediği de budur.

Oslo süreci

Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Oslo süreci ve sonrasında yaşananların da gösterdiği gibi hükümetin, bu talepleri kabul edeceğini ve yeni anayasaya yansıtacağını beklemek hiç gerçekçi değildir.

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ın, “terörle mücadele, siyasi uzantısıyla müzakere” olarak açıkladığı ilkenin anlamı da bu taleplerle muhatap bile olmak istemediğidir.