Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, açlık grevlerinin bir an önce bitirilmesi gerektiğini açıklamıştı.
Gül, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i, dün Köşk’e çağırarak bilgi aldı. Açlık grevi yürüten tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumunun yanı sıra Ergin’in yaptığı çalışmaları da sordu.
Adalet Bakanı Ergin, anadilde savunma yapılmasına olanak tanıyacak bir çalışma yaptıklarını duyurmuştu. Bu duyurudan sonra BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la görüşen Adalet Bakanı, süreci daha kötüye götürecek söylem ve eylemlerden kaçınılması konusunda anlayış birliğine varıldığını belirtmişti.
Açlık grevlerinin sonlandırılması konusunda iki önemli mesaj daha geldi. Biri Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklama, diğeri ise Demirtaş’ın dün partisinin grup toplantısındaki konuşmasıydı.
Arınç’tan gelen sinyal
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, açlık grevi yönteminin yanlışlığını vurgulayıp, “Lütfen greve son verin” çağrısı yaptıktan sonra Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi konusunda da bazı yöntemlerden söz etti.
Silivri Cezaevi’nde 10 aydır tutuklu bulunan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’dan bir mektup aldım. İlker Paşa, İnternet Andıcı nedeniyle kendisine yöneltilen suçlamaların varsayımlara dayandığını vurguluyor
Başbuğ’un mektubunu aynen sunuyorum: “Türk ordusunun komutanlığını yapmış bir kişi terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlamasıyla on aydır tutukludur. 26. Genelkurmay Başkanı neden tutuklanmıştır?
Bu sorunun cevabı, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 7 Eylül 2012 günü yapılan duruşmasında, üye hakim tarafından açıklığa kavuşturulmuştur. Üye hakimin yaptığı açıklama şöyledir:
‘İnternet Andıcı dosya sanıklarının hemen hemen ortak bir beyanı oldu. Komutan’a arz ibaresinin Komutan’a bu belgenin arz edildiği şeklinde anlaşılması gerektiği yönünde beyanlarda bulundular. Mahkememiz de birbiriyle uyumlu bu beyanlar üzerine gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir ara kararla durumu aktardı.’
Neden, internet siteleri konulu, metin kısmı iki sayfadan ibaret olan, ‘İnternet Andıcı’dır.
Aynı gerekçe, Ağustos 2011’den beri tutulu olan, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı, İstihbarat Başkanı, Harekât Başkanı, MEBS Başkanı, Adli Müşavir, Şube
MHP Genel Başkanlığı’na 6. kez seçilen Devlet Bahçeli, kongreden sonra ilk görüşmeyi Milliyet ekibiyle yaptı.
Makam odasında görüştüğümüz Bahçeli rahat görünüyordu. Neşesi yerindeydi. Sorularımızı yanıtlarken sık sık espriler de yaptı.
Bahçeli, kongredeki rakibi Koray Aydın’ın aldığı 441 oyu bir “tehlike çanı” olarak görmüyor. Devlet Bey, Koray Aydın’ın aldığı 441 oyla ilgili sorumuzu, “16 yıldır genel başkanlık görevini yürütüyorum, her yıl 10 kişiyi gayri memnun etseniz, böyle bir sonuç çıkması normaldir” diye espriyle karşıladı. Tabii muhalif oyların taşıdığı mesajları aldıklarını, nedenlerini araştıracaklarını, kaynaklandığı sorunları çözmeye yöneleceklerini de ekledi.
Demokratik kongre
Bahçeli, kongrede kavga, olay bekleyenlerin bu beklentilerini boşa çıkardıklarının altını çizdi. Bir tek olay olması halinde canlı yayınlarda MHP’nin kötü bir imajla yansıtılacağını bildiklerini, bu yöndeki hazırlıklardan da haberdar olduklarını ancak buna fırsat vermediklerini ifade etti.
Kongrenin demokratik olgunluk içinde sonuçlanmasında Divan Başkanı olarak Tuğrul Türkeş’in başarılı yönetiminin de önemli katkısının olduğunu belirtti.
MHP?lideri Bahçeli kongrede ‘Türklük’ ve ‘Türk milleti’ kavramlarına ırkçı bir içerik yüklemedi. Kavramları kullanırken ‘üst kimlik’ vurgusu yaptı
MHP’nin 10. Olağan Kongresi’nin yapıldığı Ankara Arena’ya girdiğimizde salona Devlet Bahçeli’yi destekleyenlerin hâkim olduğu görülüyordu. Bu hâkimiyet hem tribünlerde hem de delege bölümünde MHP lideri Devlet Bahçeli konuşmasını tamamlayıncaya kadar net bir şekilde sürdü.
Tribünlerin sadece bir köşesinde yer tutmuş olan Koray Aydın taraftarlarının zaman zaman sesleri duyulsa da sloganlar büyük çoğunluğun karşı sloganlarıyla kısa sürede etkisini yitiriyordu.
Koray Aydın, kürsüye çıkarken bir grup tarafından engellenmek istendiyse de Divan Başkanı Tuğrul Türkeş’in yerinde müdahaleleriyle salonda sükunet sağlandı. Salon Aydın’ı dinledi ve zaman zaman da alkışladı.
Bahçeli’nin konuşmasını yaptıktan sonra kongre salonundan ayrılması ise tribünlerde Aydın lehine tezahüratı daha kolay hale getirdi.
MHP kongresi, beklentinin aksine yumrukların ve sandalyelerin havada uçuştuğu bir kongre olmadı.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni anayasa çalışmalarını değerlendirirken Çankaya-hükümet ilişkilerinde uyum için 4 partinin model seçmeleri gerektiğini vurguladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın umudunun azaldığını ifade etmesinden sonra yeniden gündemin ön sıralarına çıkan yeni anayasa çalışmaları konusunda Meclis Başkanı Çiçek, uyumlu bir yönetim için bir sistem seçilmesi gerektiği üzerinde durdu.
Çiçek, bu konuyla ilgili sorularımı yanıtlarken Türkiye’de ilk kez cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceğini anımsatarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bir model seçilsin”
“Yeni anayasa çalışmalarında takvimin gerisine düştük. Bu çalışmaları hızlandırmamız gerekiyor. Ben Meclis Başkanı olarak koordinasyonu sağlıyorum ama taraflardan biri değilim. Yeni anayasada yasama ve yürütme organlarının yetkileri belirlenecek. Türkiye’de 2014’te yapılacak seçimde cumhurbaşkanı ilk kez halk tarafından seçilecek ve en az yüzde 51’lik destekle Çankaya’ya çıkacak. Bu destek daha yüksek de olabilir. Bu durumda daha az destekle seçilmiş bir başbakanla nasıl çalışılacak? Görüş ayrılığı çıktığında nasıl çözülecek? Bunlar çok önemli sorular. Türkiye Çankaya ile hükümet arasındaki
BDP’nin talebi üzerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin, önceki gün Eşbaşkan Selahattin Demirtaş ve milletvekili Sırrı Süreyya Önder’le cezaevlerindeki açlık grevleriyle ilgili kritik bir görüşme yaptı.
Adalet Bakanı Ergin’in bir süre önce Sincan F Tipi Cezaevi’ni ziyaret ederek açlık grevini sürdüren tutuklu ve hükümlülerle görüşmesinden sonra Demirtaş’ın Ergin’le bir araya gelmesi ikinci önemli adımdı.
Bu görüşmenin içeriği ve alınan kararlarla ilgili olarak Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile dün görüştüm.
Ergin, çok hassas bir süreçten geçildiğini vurgulayarak, kendisini ziyaret gelen BDP’lilerle yaptığı görüşmede açlık grevi ile ilgili olarak sürecin daha da kötüleşmemesi ve bu tür etkiler yaratacak söylem ve eylemlerden uzak durulması konusunda bir anlayış birliğine vardıklarını ifade etti.
Adalet Bakanı Ergin’e yönelttiğim sorular ve verdiği yanıtlar şöyle:
Anlayış birliği olsun
Cezaevlerinde açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını öğrenmek için Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’la konuştum.
Akdağ, cezaevlerindeki hekimliklerin Sağlık Bakanlığı bünyesine alındığını belirttikten sonra, ölüm orucu biçiminde bir eylem olmadığını, açlık grevi yapanların da sağlık durumlarının çok yakından izlendiğini söyledi.
İzin verene muayene
Akdağ, cezaevlerindeki doktorların eylem yapan tutuklu ve hükümlülerin sağlıklarıyla ilgili çalışmaları konusunda şu bilgiyi verdi:
“Bu eylemi yapan tutuklu ve hükümlüler, cezaevlerindeki doktorlarımız tarafından sürekli gözleniyor. Ancak muayene edilmeleri, rızalarına bağlı. Doktorlar, rıza gösterenleri muayene ediyor, diğerlerinin ise genel durumunu gözlüyorlar. Bugün itibariyle bu eylemi yürüten tutuklu ve hükümlüler arasında hayati önemde bir sağlık sorunu olan yok. Sadece birinin ilave bir sağlık sorunu olduğu için bir ara sıkıntılı bir durum oluşmuştu, ancak o da tedavi ile düzeldi. Tabii doktorlar her gün izliyorlar.”
Açlık grevleri, Türkiye siyasi tarihinde her zaman önemli bir yer tuttu.12 Eylül’den sonra Diyarbakır Cezaevi’nde başlayan, yine 12 Eylül uygulamalarına karşı İstanbul’daki birçok cezaevinde sürdürülen açlık grevi eylemleri ölüm orucuna dönüştü ve birçok mahkum bu nedenle yaşamını yitirdi. 1996’da, 12 mahkumun yaşamı, ölüm oruçları nedeniyle son buldu. En ağır bilanço ise 2000’de yaşandı. F tipi cezaevlerinin açılmaması için yapılan ölüm orucu eylemlerinde, Hayata Dönüş adı verilen operasyonda ölenler de sayılırsa, 132 kişi yaşamını yitirdi.
Açlığa bağlı ya da uzun süre eylemde bulunan mahkumlara yanlış müdahale sonucu gelişen Wernicke Korsakoff hastalığı ise yüzlerce mahkumun geri dönülmez biçimde sinir sistemini tahrip etti.
Çözüm olmadı
Bütün bu eylemlerin gerçekleştirildiği dönemlerde, cezaevindekilerin gerçekten eylem yapıp yapmadıkları, bir şeyler yiyip yemedikleri, eylemi yapanların buna zorlanıp zorlanmadıkları, cezaevlerine müdahale edilip edilmeyeceği, edildikten sonra bu müdahalenin doğru olup olmadığı tartışmaları sürüp gitti. Sonuç olarak bütün bu tartışmalardan geriye ölenler, sakat kalanlar, yaralananlar kaldı. Herkes kendi cephesinden haklılığını,