Cezaevlerinde açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını öğrenmek için Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’la konuştum.
Akdağ, cezaevlerindeki hekimliklerin Sağlık Bakanlığı bünyesine alındığını belirttikten sonra, ölüm orucu biçiminde bir eylem olmadığını, açlık grevi yapanların da sağlık durumlarının çok yakından izlendiğini söyledi.
İzin verene muayene
Akdağ, cezaevlerindeki doktorların eylem yapan tutuklu ve hükümlülerin sağlıklarıyla ilgili çalışmaları konusunda şu bilgiyi verdi:
“Bu eylemi yapan tutuklu ve hükümlüler, cezaevlerindeki doktorlarımız tarafından sürekli gözleniyor. Ancak muayene edilmeleri, rızalarına bağlı. Doktorlar, rıza gösterenleri muayene ediyor, diğerlerinin ise genel durumunu gözlüyorlar. Bugün itibariyle bu eylemi yürüten tutuklu ve hükümlüler arasında hayati önemde bir sağlık sorunu olan yok. Sadece birinin ilave bir sağlık sorunu olduğu için bir ara sıkıntılı bir durum oluşmuştu, ancak o da tedavi ile düzeldi. Tabii doktorlar her gün izliyorlar.”
“Doktor kararıyla”
Sağlık Bakanı Akdağ’a, tutuklu ve hükümlülere rızaları dışında tıbbi müdahalede bulunulmasının söz konusu olup olmadığını sordum. Şu yanıtı verdi:
“Eğer kişi karar verebilecek durumdaysa, izni olmadan tıbbi müdahale yapılmaz. Ancak sağlık durumu nedeniyle karar verebilme yeterliliğini kaybetmişse bu durumda tıbbi müdahale yapılır. Bu durumda olup olmadığına ise, ancak doktor karar verir. Doktorların böyle bir durum tespit etmeleri halinde tıbbi müdahalede bulunmaları mümkündür. Bugün itibariyle bu durumda olan tutuklu ve hükümlü bulunmuyor.”
“İknaya çalışıyorlar”
Sağlık Bakanı Akdağ, cezaevlerindeki doktorların, açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlüleri bu eylemi bırakmaları için ikna etmeye çalıştıklarını belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Doktorlarımız, her gün ikna etmeye çalışıyorlar, ancak bu kişiler üzerinde etkili olabilecek partiler, kurumlar, kişilerden ise bu yönde bir telkin gelmiyor. Aksine, insan hayatı üzerinden siyaset yapıyorlar. Onları bu eyleme teşvik ediyorlar.
Bu, insani bir yaklaşım değildir. Bu tür eylemin fikir babası Gandi’dir ama eylemi kendisi yapmıştır. Bizdeki olaya baktığımızda ise tamamen terör örgütü ve siyasi uzantısı durumdaki parti ve kuruluşların cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler üzerinde bir baskısı olduğu görülüyor. Böyle bir siyaset biçimi olamaz.
Bu insanlar üzerinde etkili olacak kurum ve kişiler olarak eylemi bırakmaları yönünde çağrı yapmaları gerekir. Ben, bu yönde çağrı yapıyorum. Bu çağrıyı herkesin yapması gerekir.”
Güvener’in ardından
Milliyet’in sembol yazı işleri müdürü, gazetecilerin, “Eren abisi”, Eren Güvener’i dün son yolculuğuna uğurladık. Zincirlikuyu’da hayatının baharında kaybettiği oğlu Onur ve bu çok erken ölümü bir türlü kabullenmeyen ve çok geçmeden yatağa düşen eşi Zehra ablanın yanına defnettik. Yeniden buluştular.
Hani, “Peygamber gibi adam” derler ya, Eren abi öyle bir insandı. Nerede bir iyilik varsa orada Eren abi vardı. Bizlerin iyilik meleğiydi. Kimin yardıma ihtiyacı varsa, kim sağlık sorunuyla boğuşuyorsa önce Eren abi koşturur, mutlaka bir çözüm bulurdu.
Cenaze töreninde karşılaştığım ünlü beyin cerrahımız Prof. Dr. Cengiz Kuday, koluma girip, “Siz” dedi, “Makedonya’da o büyük kazayı geçirdiğinizde beni bulan ve Manastır’a gönderen Eren’di. Biz Eren sayesinde oraya gelip size müdahale edebildik.”
Eren abi, insanı anlamanın, hoşgörünün, sevginin, kardeşliğin, yardımlaşmanın sembolüydü. Milliyet’te başı sıkışan Eren abiye koşar; herkesi büyük bir sabırla dinler, sakinleştirir, çözüm yolları önerir ve mutlaka bir kahkaha ile gönderirdi.
O hepimizin “Eren abisi”ydi...
Onur’una ve Zehra ablaya kavuştun Eren abi, huzur içinde uyu...
Allah rahmet eylesin...