Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’yu andık dün yeniden, ölümünün 20. yılında. Mumcu’nun yaşamını yitirdiği gün, isminin unutulmayacağını, yazdıklarıyla, fikirleriyle her zaman yaşamımızda olacağını ve karanlığa ışık tutacağını biliyorduk elbette.
Ancak benzer cinayetlerden dolayı ne kadar deneyimli olsak da gösterilen büyük toplumsal tepkiye rağmen bu cinayetin 20 yıl boyunca aydınlatılamayacağını, ölümünden 7 yıl sonra açılan davanın kimseyi tatmin etmeyecek bir kafa karışıklığına dönüşeceğini elbette bilemezdik.

20 yıl sonra iade
Mumcu ve benzeri faili meçhul cinayetleri işledikleri, Tevhid-Selam/Kudüs Ordusu örgütü üyesi oldukları iddia edilen isimlerle ilgili açılan davanın geçtiğimiz hafta karar duruşması vardı Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.
Mumcu suikastini planlayarak gerçekleştirdiği iddia edilen Ferhan Özmen, Nejdet Yüksel ve Rüştü Aytufan, daha önce ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmiş ve bu cezaları kesinleşmişti.
Mahkeme, 13 yıldır devam eden davada, örgüte üye olduğu belirtilen isimlerle ilgili kararını açıkladı. Mahkeme, bu isimlerin yönettiği örgüte üye olduğu ya da yardım ettiği iddia edilen 8 sanık hakkında cezalar verdi. Ceza verirken, duruşmalardaki iyi halleri nedeniyle indirim de yaptı.
Bir karar daha verdi mahkeme; yargılama sonlandığı için Mumcu’nun 20 yıl önce bomba konulan aracının enkazının ailesine iadesi kararı.
Mumcu ailesinin avukatlarından Halil Sevinç, dünkü Cumhuriyet gazetesinde yargılama süreçlerini aktarıyordu.
Neredeyse yarım sayfaya sığmayan süreçler sonunda, kimseyi tatmin etmeyen kararlarla dava bitmiş sayılıyor. Aileye, Mumcu’nun kızı Özge Mumcu’nun deyimiyle, “Patlamış bir çelik yığını” verip, kapatılıyor dosya.
13 yıldır bulunamayan Oğuz Demir hala firari durumda. Aynı örgütün üyesi olduğu iddia edilen 4 kişi hakkındaki dava da hala Ankara’da sürüyor ama ana dava dosyası Yargıtay incelemesi bittiğinde bütünüyle kapanmış olacak.
Kimsenin inanmadığı, perde arkasındakilerin aydınlatılmadığı, hiçbir soru işaretinin giderilemediği bir yargılamayla, kağıt üzerinde çözülmüş sayılacak cinayet.

Failler için zamanaşımı
Bu yılki 24 Ocak’ın sadece bu davanın karara bağlanması nedeniyle değil “zamanaşımı” tarihi olması nedeniyle de ayrı bir önemi var.
Olayın üzerinden 20 yıl geçtiği için, dosyanın açığa çıkartılamamış isimleri yönünden zamanaşımı süresi doluyor. Örneğin, yarın bugüne kadar hiç bilmediğimiz bir isim ortaya çıkarak, “cinayetin ardında şu devlet görevlisi var, bu cinayeti bana tasarlattı” diye itirafta bulunsa bile zamanaşımı süresi dolduğundan ve bugüne kadar bu isimlerle ilgili zamanaşımı süresini 30 yıla çıkartacak adli işlem yapılmadığından eli kolu bağlı biçimde seyretmek zorunda kalacak yargı.
Gerçi, ne karanlıktaki isimlerin günışığına çıkartılacağı ne de birilerinin çıkıp kendiliğinden bilinmeyenleri anlatacağı yönünde hiçbir işaret yok ama bu gelişmeyle “umut” da tamamen bitiyor.

Mumcu’nun köşesi
Mumcu’nun dünkü Cumhuriyet gazetesinde üç ayrı köşe yazısı yer alıyordu. “Gözlem” köşesinde 1989 ve 1992’de kaleme aldığı iki yazı, sanki dün yazılmış gibi bir tazelikte, sanki Mumcu buradaymış gibi bize sesleniyordu. Arka sayfadaki “Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...” ifadeleriyle sonlanan 1975 tarihli “Sesleniş” yazısı da zamanı aşan bir inancı aşılıyordu bizlere.
Ancak hemen Mumcu’nun yazısının yanıbaşında, Mumcu öldürüldüğünde daha küçük bir çocuk olan kızı Özge Mumcu’nun kaleme aldığı “Babam öldürüleli 20 yıl olmuş, gözlerdeki damla hâlâ taze oysa” ifadeleri ile biten yazısı bize olan biteni de bütün çıplaklığıyla anımsatıyordu.