Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Abdullah Öcalan’la görüşmelerden beklediği ilk adımın yurtiçindeki teröristlerin silahlarını bırakarak yurtdışına çıkmaları olduğu yaptığı konuşmalardan belli oldu.
PKK-BDP cephesinden bu yöndeki beklentiye karşılık olarak Öcalan’ın yakalanmasından sonraki süreç anımsatılıyordu. BDP sözcüleri, Öcalan’ın 1999’da yurtdışına çıkış talimatı verdiği, ancak, çıkış sırasında güvenlik güçlerinin operasyon yaptığını ve yüzlerce PKK’lının öldürüldüğünü belirtiyorlardı. “Başbakan yurtdışına çıksınlar diyor ama geçen sefer neler olduğunu biliyoruz, tuzağa, pusuya düşürülmeyecekleri ne malum” diyerek, itiraz ediyorlardı.

Erdoğan’ın verdiği güvence
Bu itirazları Başbakan Erdoğan da bildiği için ikidir konuşmasında, “bırakırsınız silahları bu ülkede yaşamak istemiyorsanız gitmek istediğiniz ülkeye de giderseniz. Bu konuda da gerekli güvenceyi verdim, açıkladım. Daha önce sınırlarda yaşanmış olanları yaşatmamak için elimizden geleni de yaparız” vurgusu yapıyor.
Başbakan, açıkça, yurtiçindeki militanlar yurtdışına (Kuzey Irak) çıksınlar, çıkışları sırasında kendilerine müdahale edilmeyecek, güvencesi veriyor.
Kuşkusuz Başbakan Erdoğan, hükümet ve devlet adına, hakim konum ve üslupla konuşuyor.
Erdoğan, bu yaklaşımında PKK’lı teröristlerin silahlarını bırakıp ellerini kollarını sallayarak yurtdışına gidebileceklerini, bunun güvenlik içinde yapılmasının sağlanacağını söylüyor. Yurtiçindeki silahlı PKK’lılar için suç ve yargıdan söz etmiyor ve böylece bir risk alıyor ama bu yaklaşım bile olumlu yanıt bulmak bir yana “misli”yle karşılık buluyor.

Kandil’in yanıtı
Başbakan Erdoğan’ın, ceza hukuku ve yargıyı konu etmeden, “silahlarınızı bırakın buyrun istediğiniz ülkeye gidin, güvenlik güçleri size müdahale etmeyecek” sözlerine verilen yanıt Kandil kafasıyla İmralı sürecinden sonuç çıkmasının çok zor olduğunu gösteriyor.
Murat Karayılan şu açıklamayı yapıyor:
“Başbakan haydi terk edin burayı diyor ve bunu dayatıyor. Kim kimi ülkesinden kovuyor? Burası bizim ülkemizdir. Siz dışarıdan gelmişsiniz. Ülkemizde işgal kuvvetisiniz. Terk edecek olan biri varsa o da sizsiniz. Tamamen zora dayanıp sırtını dış güçlere vererek, NATO’ya vererek ve teknik gücüne dayanarak bir halkı dize getireceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.”

Zayıflık olarak görme
Anlaşılan o ki, Kandil, Başbakan Erdoğan’ın sözlerinin, PKK ve yandaşları tarafından bir “zayıflık”, kendileri açısından da bir “güç” olarak algılanmasını sağlamaya çalışıyor.
“Silahlarını bırakıp ülkeyi terk edecek biri varsa o da asker ve polistir” demeye getirerek “güçlü taraf biziz” propagandası yapıyor.
Öcalan’la başlayan görüşmeleri bir “zafer” olarak görüp, göstermeye çalışıyor.
Bu hava içinde “devlet bizimle görüşmek istedi ama biz istemedik” dedikten sonra, Ankara’ya bir de koşul sürüyor:
“Önderliğimizin bizimle tartışabilme olanağının yaratılması gerekiyor. Yani önder Apo bizlerle direkt diyaloğa geçebilmelidir. Sadece dar yönetime değil, geniş yönetim yapısıyla, Kadın ve Gençlik hareketleri gibi bileşenlerle, yine gerilla güçleri ve komutanlıklar da söz konusudur. Eğer stratejik bir değişim söz konusuyla o zaman önderliğin bizzat devreye girmesi gerekiyor.”
Kandil’in, Öcalan’la görüşmelerden ve Başbakan Erdoğan’ın sözlerinden anladığı bu...
Bu anlayıştan sonuç beklemek ne kadar gerçekçi olabilir ki?