İmralı’da Abdullah Öcalan’la başlayan görüşme sürecinin bu aşamasında Kandil’in ve PKK’nın Avrupa kolunun vereceği yanıtların beklenmesi aşamasına gelindi.
BDP bu iki adresten alacağı yanıtlara kendisininkini de ekleyerek İmralı’ya götürecek. Açıklanan prosedür böyle.
Öcalan, BDP milletvekilleriyle görüşürken mektubunda gösterdiği yol haritasının “taslak” olduğunu söylemiş, gelecek yanıtlardan sonra kesin şeklini vereceğini duyurmuştu.
Kandil’den Öcalan’a destek
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, dağda yaptığı görüşmeden edindiği izlenimi aktarırken, Kandil’in de Öcalan’ın girişimine tam destek verdiğini ve Öcalan’ın yürüttüğü görüşme sürecinin kendilerini de bağladığını belirttiğini duyurdu. Bu durumda Kandil’den veya Avrupa’dan Öcalan’ın yaklaşımına 180 derece ters bir çıkış beklemek gerçekçi olmaz. Belki özellikle silahlı PKK’lıların yurtdışına çıkması ve silah bırakma konularında Öcalan’a önerilerde bulunabilirler.
Abdullah Öcalan’ın mektubunu ileten BDP heyetinin Kandil’le temas kurmasının bir gün gecikmesi, mektuba verilecek yanıtın da bir hafta 10 gün zaman alacağının duyurulması “Kandil ağırdan mı alıyor?” sorusunu gündeme getirdi.
Heyetin ulaştığı ilk gün Kandil’in BDP’lileri kabul etmediği yönünde haberler çıkması da aynı soru işaretine neden olmuştu.
Hava operasyonu
BDP heyeti ile temasın gecikmesinin belirgin nedeni, Kandil ve çevresindeki PKK kamplarına arka arkaya yapılan hava operasyonlarıydı. Operasyon, BDP heyeti Süleymaniye’ye vardığı gün de devam etti.
BDP heyetinin sürecin bir aşaması olarak Kandil’le mektubu görüşeceği gün ‘neden operasyon yapılıyor’ diye Ahmet Türk de tepki göstermişti.
Ankara’da bu soruya aldığım yanıt, bir taraftan görüşme sürecine mektup yoluyla dahil olurken, diğer taraftan PKK kamplarındaki hareketliliğin devam etmesiydi.
Arkadaşımız Namık Durukan’ın, İmralı’da Abdullah Öcalan’ın, BDP milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan’la yaptığı görüşmenin tutanaklarını haberleştirmesi çok çeşitli yorumlara neden oldu.
Bunlardan bazıları aklın sınırlarını zorlayacak kadar “komplocu” yorumlardı. Oysa haber basit bir gazetecilik faaliyetinin sonucuydu. Namık Durukan’ın yaptığı gibi alanını iyi izleyen, haberin peşini bırakmayan her gazetecinin ulaşabileceği türden bir haberdi. Bazı meslektaşlarımızın ve bazı siyasilerin “olsa olsa” yöntemiyle iddia ettikleri gibi arkasında öyle derin komplolar, karmaşık senaryolar yoktu.
Demirtaş’ın yorumu
Namık Durukan’ın atlatma haberiyle ilgili en makul yorumu, konunun en önemli taraflarından biri olan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş yaptı. Demirtaş, Süleymaniye’de şöyle dedi:
“Tabii ki, bunu yayımlayan gazeteci, gazetecilik yapmış. Biz, orada bir art niyet aramıyoruz.”
Demirtaş, şunu da söyledi:
Milliyet’in dün manşetten duyurduğu İmralı tutanakları gündem oluşturdu. Ankara bürosundan arkadaşımız Namık Durukan’ın, Abdullah Öcalan’la BDP milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan arasındaki görüşmenin tutanaklarını haberleştirmesi büyük bir gazetecilik başarısıydı. Namık Durukan’ın haberi, sadece Türk basınının değil dış basının da ilgi odağı oldu. Yabancı ajanslar, Milliyet’in manşet haberini dünyaya duyurdular.
Milliyet’i tebrik
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile dün İmralı tutanaklarını konuştum. Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Milliyet’i tebrik ediyorum. Çok önemli bir gazetecilik yaptınız. Kamuoyunu da İmralı’da neler konuşulduğu konusunda aydınlattınız. Biz, bu sürecin başlangıcında, sürecin toplumsal uzlaşmaya dayanması gerektiğini vurguladık. Ana muhalefetin, muhalefetin, toplumun bilgilendirilmesi gerektiğini vurguladık. Bizim dört şartımız vardı; samimi ve dürüst olun, toplumu bilgilendirin, süreci şeffaf yürütün, gizli bir ajandanız olmasın. Ancak bizi dinlemediler.”
Şeffaflığın önemi
Abdullah Öcalan’la görüşmeler başladığından bu yana kamuoyuna çok iyimser bir hava veriliyor.
Öcalan’ın BDP’ye, Kandil’e ve Avrupa kanadına gönderdiği mektupta yer alan, “üç aşamalı plan”ın hızla uygulamaya gireceği, PKK’nın silah bırakacağı, hem PKK hem Kürt sorununun biteceği beklentisi yükseltiliyor.
Bu süreçte çizilen, “her şeyden vazgeçmiş sadece barışa kilitlenmiş Öcalan portresi” ile BDP milletvekillerinin İmralı’da yaptıkları görüşmenin tutanaklarında bilgiler pek fazla örtüşmüyor.
Arkadaşımız Namık Durukan’ın haberleştirdiği Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan’ın İmralı ziyaretine ilişkin görüşme tutanaklarında yer alan Öcalan’ın sözleri, ihtiyatlı yaklaşmayı gerekli kılıyor.
Çekilme meselesi
Örneğin, yurtiçindeki silahlı PKK militanlarının yurtdışına çıkması meselesi...
İkinci BDP heyetinin İmralı ziyaretinden sonra Abdullah Öcalan’ın hazırladığı mektuplar, BDP’ye ulaştı. BDP yönetimi, dün Öcalan’ın mektubunu inceledi ve değerlendirme toplantısı yaptı.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, mektupları değerlendirmeden önce partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve hükümeti eleştirdi. Demirtaş, kaygıları olduğunu belirtti.
Demirtaş’la grup toplantısından sonra konuştum. Dile getirdiği kaygıları biraz daha açmasını istedim. Demirtaş, İmralı’ya giden milletvekillerinden aldıkları haberler ışığında Öcalan’ın da benzeri endişeler taşıdığı izlenimini aldığını belirtti.
Demirtaş, Öcalan’ın kendilerinden hükümetin samimiyetini ölçmelerini istediğini de kaydederek, şu bilgiyi verdi:
“Samimiyeti ölçün”
“İmralı’ya giden arkadaşlarımıza Öcalan şunu söylemiş: ‘BDP, hükümetin yaklaşımını öğrensin, değerlendirsin. Hükümetin samimi olup olmadığını ölçsün. Ben, bu konuda BDP’ye bakarım. BDP’nin söyleyeceğine bakarım’. Böyle düşünmekte haklıdır da. Çünkü, Öcalan orada bürokratlarla muhatap, siyasilerle muhatap değil. Bu manada muhatap, kuşkusuz BDP’dir. Biz de bu görev anlayışı içinde kaygılarımızı dile
Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği ‘Kelebeğin Rüyası’ filminin Zonguldak’taki galasına katıldım. Filmin sonunda teşekkür bölümüne Hikmet Bila’nın ismine de yer verilmiş. Keşke Rüştü ve Muzaffer’in isimlerine daha yakın bir yere konsaydı...
Hafta sonu doğup büyüdüğüm Zonguldak’taydım. Kömür havzasının sorunlarını ve geleceğini tartıştık. Zonguldak’taki meslektaşlarımla sohbet ettik.
Pazar günü de Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği, “Kelebeğin Rüyası” filminin Zonguldak’taki galasına katıldım.
Film başlamadan önce sahneye çıkan Yılmaz Erdoğan’ın, geçen yıl kaybettiğim abim Hikmet Bila’nın 20’li yaşlarında veremden ölen genç şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun, İkinci Dünya Savaşı boyunca Zonguldak’a damgasını vuran “mükellefiyet” döneminde geçen yaşamlarını konu alan “Kömür Kara” senaryosuna atıf yapması ve rahmetli abimi anması beni duygulandırdı.
Filmin sonunda, “teşekkür” bölümünde, “Hikmet Bila” ismine de yer verilmişti. Keşke ismi Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’ya daha yakın bir yerde olsaydı diye geçirdim içimden.
Kelebeğin Rüyası’nı izlerken, Hikmet abim de, “Kömür Karası” da zihnimden bir film gibi akıp geçti. Film boyunca Kelebeğin Rüyası ve Kömür Kara’nın
ZONGULDAK
Zonguldak, on yıllarca Türk sanayisini ayakta tutmuş ve gelişmesine katkıda bulunmuş maden şehrimizdir. Bu özelliği nedeniyle Türkiye’nin dört bir tarafından yıllarca göç alan Zonguldak, artık göç veren illerimizden biri...
Kömür havzasının gençleri geleceklerini Zonguldak’ın dışında arıyor ve göçüyorlar. Bunun nedeni giderek üretim kapasitesi düşen, ancak maliyeti artan yer altındaki kömürün yer üstündekileri çağdaş yaşam koşullarında, iş ve sosyal güvenlik içinde, gelecek kaygısı olmadan yaşamalarına yetmemesi. 1970’lerde 55 bin-60 bin arasında maden işçisinin çalıştığı TTK’da çalışan işçi sayısı son yıllarda 10 bini ancak buluyor.
Kuşku yok ki Zonguldak ekonomisi, kömür madeni olmadan düşünülemez. Ancak giderek kapasitesi düşen kömüre bağımlılığı karşısında da bu havzanın yeni arayışlara girmesi şart. Zonguldak havzasının kömürün dışındaki sektörlerle de cazibe merkezi haline gelebilmesi için neler yapılabilir?
İşte bu soruya yanıt aramak üzere Zonguldak-Bartın-Karabük İlleri Sosyal Yardımlaşma ve Kalkındırma Derneği Başkanı Şenol Çakar, düzenlediği toplantıda siyaset, bürokrat ve işadamları bir araya geldiler. Zonguldak’a alternatif ekonomi arayışlarını