Bağımsız Büyük Kürdistan için yola çıkan Abdullah Öcalan ve PKK’nın, bu hedeften vazgeçtiği sık sık söylenir. Öcalan, bağımsızlık yerine, “demokratik cumhuriyet” tezini, özellikle İmralı savunmaları süreci sonunda, “demokratik özerklik” talebine dönüştürdü.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) de, “özerklik bildirgesiyle” kendine göre özerklik ilan etmiş, BDP de bunu desteklemişti. BDP’li ilk heyetin Öcalan’la görüşmesinden sonra, ikinci ziyaret beklenirken BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, “Yolumuz dümdüz özerk Kürdistan” diyerek, bu hedefi yinelemişti.
Bugün Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan ve Pervin Buldan’dan kurulu BDP heyeti, Öcalan’la ikinci görüşmeyi gerçekleştirmek üzere İmralı’ya gidecekler.
BDP heyetinden önce kardeşi Mehmet Öcalan’la görüşen Abdullah Öcalan, hükümete, “çözüm projesini” ilettiğini açıkladı. “Yol haritasını verdim” dedi.
Öcalan, son seçimlerden önce de bir “yol haritası” hazırlamış ve hükümete vermişti. Bu haritayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın onaylamadığı bilgisi yansımıştı. O yol haritasında Öcalan, özetle “özerklik” istiyordu. Yeni verdiğini söylediği yol haritasında ise yeniden reddedilmemek için “özerklik” talebine yer vermediği yönünde
İmralı’da Abdullah Öcalan’la ikinci görüşmeyi yapacak olan BDP heyeti belli oldu: Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan ve Pervin Buldan. İsimlerin belirlenmesi sürecinde, “isimlerin önemi yok önemli olan süreç ve sonuç” görüşü, sık sık dile getirildi.
Buna karşın “isimlerin belirlenmesinin hiç önemi yoktu” demek, bence gerçeği tam kavramıyor. İsimleri belirleme sürecinin de anlamı vardı. Şu açıdan vardı; İmralı’ya kimlerin gideceği, aynı zamanda sürecin patronajının kim olduğunu gösterecekti.
Erdoğan’ın kararı
İsimlerin bu şekilde belirlenmesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “son sözü söylemesi” açısından önemliydi.
Erdoğan, Öcalan’a gidecek isimler konusunda daha önce kamuoyuna bazı ölçüler açıklamıştı.
Örneğin birinci görüşmeyi gerçekleştiren Ahmet Türk’ü eleştirmişti. Görüşmeden sonra yaptığı açıklamaları doğru bulmadığını, “Sen Ada’dan döndükten sonra böyle konuşursan, olmaz” anlamında eleştiriler yöneltti. Ayrıca, PKK’lılarla kucaklaşanların da görüşmeye gidemeyeceklerini söylemişti. Bu ölçüye göre BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ve DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’un heyette yer almaması gerekiyordu.
Yeni Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, TBMM’deki dünkü oturumda bazı soru önergelerini yanıtladı.
Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde çalışan doktorların muayenehane açamamaları ve muayenehanesi olan veya özel hastanede tedavi ve ameliyat yapan öğretim üyelerinin ise üniversite hastanelerinde ders verme dışında tedavi ve ameliyatlara girememeleri, sağlık dünyasının en önemli tartışma konularından biriydi.
Bu uygulama nedeniyle tıp hocalarının bazıları üniversitelerden istifa ederek özel çalışmaya başlamışlardı.
Yeni Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, bu nedenle üniversiteden ayrılan tıp hocalarını yeniden kazanmak istediklerini, bu yönde çalışmalara başladıklarını açıklayınca, konu yeniden gündeme geldi. Müezzinoğlu’nun bu açıklaması, “tam gün uygulamasından geri adım” yorumlarına yol açtı.
Müezzinoğlu’yla dün bu konuyu konuştum. Müezzinoğlu, öncelikle sağlık haberlerinde çok dikkatli olunması gerektiğini, bu alandaki haberlerin toplumu çok hızlı bir şekilde olumlu veya olumsuz yönde etkileyebildiğini vurguladıktan sonra, görüşlerini şöyle özetledi:
Suriye’den Türkiye’ye geçenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Kamplara yerleştirilenler dışında ev kiralayarak il ve ilçelere gelenler bir hayli fazla.
KKTC’den dönüş yolunda Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’la Suriye konusunu da konuştuk.
Atalay, Suriye göçmenlerinin bütün yükünü neredeyse Türkiye’nin tek başına yüklendiğini belirterek şu bilgileri verdi:
“Kamp dışında 100 bin kişi”
“Kamplara yerleştirdiğimiz Suriyelilerin sayısı 185 bini buldu. Kamplar dışında kalan Suriyeliler de var. Onların sayısı da 100 bini aştı. Biz, kamp dışındakilere de hizmet götürüyoruz.” Atalay’a, bu konuda Türkiye’nin başka ülkelerden ve uluslararası kuruluşlardan ne kadar yardım gördüğünü sorduğumuz da ise şu yanıtı verdi:
“Sadece Suudi Arabistan 50 milyon dolar doğrudan destekte bulundu. Birleşmiş Milletler’den 30 milyon dolar değerinde ayni yardım geldi. Çadır gibi yardımların önemli bir bölümü de işimize yaramıyor. Biz, gelenlere insani koşullar sunmak için elimizden geleni yapıyoruz.”
Başbakan Yardımcısı Atalay, Başbakan?Erdoğan’ın ‘Çözüm süreci’ adını verdiği süreçle ilgili “Karadeniz bölgesi bile olumlu. En hassas bölgelerden birisidir ama hiçbir sorun yok. Oradaki insanlar da beklenti içinde” dedi
Başbakan Yardımcısı Ak Partili Beşir Atalay, KKTC’ye giderkenuçakta yürütülen İmralı süreciyle ilgili sorularımızı yanıtladı.
LEFKOŞA
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İmralı süreciyle ilgili olarak, “Öcalan da pozitif” değerlendirmesini yaptı. Atalay, “Kısa sürede kan durursa, terör psikolojisi ortadan kalkar, silah bırakma ve diğer konuları görüşmek daha kolay olur” dedi.
Siyasi gelişmeler İmralı’da ömür boyu hapse mahkum olan terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’ın elinin güçlenmesine yol açtı.
Öcalan’ın elini güçlendiren faktörlerin başında kuşkusuz hükümetin, dolayısıyla devletin kendisiyle müzakere masasına oturması geliyor.
İmralı’da kaldığı süre içinde devletin de bilgisi dahilinde avukatları aracılığıyla PKK’yı yönlendirerek, siyasi işlev gören Öcalan, son gelişmelerle ve yine devletin onayıyla bu pozisyonunu güçlendirdi.
BDP ve Kandil
Öcalan’ın elini güçlendiren diğer iki önemli faktör de BDP ve Kandil’in tutumu.
BDP ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) öteden beri, “İrademiz Öcalan’dır, muhatap alınacak adres İmralı’dır” diyerek, kendilerinde bir güç olmadığını ilan ediyorlardı.
Silivri’de tutuklu olan İnönü Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun ağır sağlık sorunları var.
Hilmioğlu’nun sağlık durumunu Sedat Ergin, Hürriyet’teki köşesinde doktor raporlarını, hukuki yönünü de kapsayacak şekilde ortaya koydu.
Hilmioğlu’na karaciğer kanseri başlangıcı, siroz, şeker, kronik böbrek sorunu, yemek borusunda ölümcül varisler ve oğlunun ölümünden dolayı depresyon teşhisleri konulmuştu.
Hilmioğlu, kendisini ziyaret eden meslektaşlarımıza, “Beni buradan sağ çıkarmazlar” demiş.
Ağır hastalıklar, ardından oğlunu toprağa vermenin yarattığı depresyon, cezaevi koşullarında Hilmioğlu Hoca’da umut bırakmamış görünüyor.
Bu kadar ciddi hastalıklarla aynı anda cezaevi koşullarında mücadele etmenin zorluğunu söylemeye bile gerek yok.
Yapılan son yasal düzenleme ile “bireysel ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar hasta” olanların doktor raporu ve Adli Tıp onayına dayalı olarak tahliye edilmesi öngörülüyor.
Türkiye, günlerdir 4. yargı paketini konuşuyor. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bazı hukukçu bakanlarla birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir sunum yaptı. Paket, önümüzdeki günlerde Bakanlar Kurulu’nda görüşülecek ve Meclis’e sevk edilecek.
Söz konusu yargı paketinin KCK, Ergenekon, Balyoz davaları, 28 Şubat gibi soruşturmaları nasıl etkileyeceği konusu tartışılıyor.
Adalet Bakanı Ergin’le 4. paketin amacı ve sonuçlarını konuştum. Bakan Ergin, paketin herhangi bir dava veya kişiyle ilgili olarak hazırlanmadığını vurgulayarak, düzenlemenin amacını şöyle açıkladı:
‘AİHM kararları’
“Biz 2011 yılında Ankara’da Avrupa Konseyi ile birlikte Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ve yüksek yargı başkanlarının katıldığı bir çalıştay yaptık. Bu çalıştayın amacı Türkiye’deki yargılama sistemini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarıyla uyumlu hale getirmekti. Bu amaçla çalışma grupları kuruldu. Bu gruplar, 7-8 ay çalıştılar ve ortaya yapılması önerilen düzenlemeler çıktı. 4. paket olarak adlandırılan bu düzenlemeler, bu çalışmanın sonucudur.”