CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün NTV’de önemli bir iddiada bulundu. 27 Nisan bildirisinin dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki bir anlaşmaya dayandığını öne sürdü. Kamuoyunda e-muhtıra olarak adlandırılan bu bildirinin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) sitesine anlaşmalı olarak konulduğunu ve Erdoğan’ın 2007 seçimlerini kazanmasında katkısı bulunduğunu iddia etti.
Kılıçdaroğlu’na dünkü görüşmemizde bu ve gündemdeki diğer konularla ilgili sorular yönelttim. Kılıçdaroğlu’na yönelttiğim sorular ve yanıtları şöyle:
İkisinin de işine geldi
27 Nisan bildirisiyle ilgili önemli bir iddia ortaya attınız. Başbakan Erdoğan’la dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın bu bildiriye birlikte karar verdiklerini söylediniz. Bu iddianız bir bilgiye mi dayanıyor yoksa sizin yorumunuz mu?
Bu benim yorumum. 27 Nisan bildirisi ikisinin de işine geldi. Başbakan, bu bildiriden bir darbe mağduriyeti yarattı ve yüzde 47 oya ulaştı. Büyükanıt da kendini garanti altına aldı. Hakkında soruşturma açılmasını önlemiş oldu, güven aldı, ayrıca kendisine zırhlı bir araç alındı. Hakkında da soruşturma açılmadı. Çıkar işbirliği yaptılar.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 102 muvazzaf ve emekli subayın yakalanması ve tutuklanmasına ilişkin kararı, Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı açısından tartışılıyor.
YAŞ toplantısına çok kısa bir süre önce verilen bu kararın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) terfileri etkileyeceği üzerinde duruluyor. Zamanlamaya bu açıdan dikkat çekiliyor. 102 kişi arasında halen görevde olan 28 general ve amiral var. Bunlardan 11’inin dosyası ise, YAŞ’ta ele alınacak.
Avukatlar karara itirazlarını dün yaptılar. Tutuklama kararları, bu itirazların sonuçlandırılmasıyla kesinleşecek. Bu arada teslim olmak üzere Bodrum’dan İstanbul’a hareket eden 1. Ordu eski Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, yolda gözaltına alındı. Doğan, yüksek tansiyon ve kalp rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırıldı.
Yakalama ve tutuklama kararının yanı sıra mahkemenin ilk duruşma gününü 16 Aralık olarak belirlemesi de eleştiri konusu oldu. Tutuklama kararı kesinleşirse mahkeme gününe kadar sanıkların cezaevinde peşin olarak cezalandırılmış olacakları eleştirisi yöneltildi.
Bu kararı ve eleştirileri dün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’le konuştum. Çiçek’e yönelttiğim sorular ve verdiği yanıtlar şöyle:
“Yarg
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin komutanlar hakkında verdiği karar, en fazla 1 Ağustos’ta başlayacak Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı açısından tartışma konusu oldu.
Karar, bu açıdan ele alındığında ortaya çıkan hukuki durumu şöyle özetleyebiliriz:
Terfiye engel durum
Subayların hangi hallerde terfi edemeyecekleri 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 65. maddesinde düzenlemiş durumda. Bu maddeye göre; “Açığa çıkarılan, tutuklanan veya firar ve izin tecavüzünde bulunan veya ceza infaz edilmekte olan subaylar” terfi edemiyor.
Bu haller dışında hakkında soruşturma yürütülen veya dava açılan subayların terfilerine engel bir hüküm bulunmuyor.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hakkında yakalama ve tutuklama kararı verdiği komutanlar arasında dosyası 1 Ağustos’ta başlayacak YAŞ toplantısına girecek olanlar da var. Dosyası YAŞ’a girecek 7 komutan; 6. Kolordu Komutanı Korgeneral Nejat Bek, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu, Hakkâri 3. Taktik Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya, Gaziemir Ulaştırma Okul Komutanı Tümgeneral İhsan Balabanlı, 52. Taktik Zırhlı Tümen Komutanı Tümgeneral Abdullah Dalay, Kara Harp Akademisi Komutanı
Referandum süreci başladı. 12 Eylül’de 26 maddelik anayasa değişikliği paketi oylanacak. İktidar ve muhalefetin referandum stratejileri de belirginleşti. Hangi parti hangi konuyu öne çıkaracak artık biliyoruz.
Lokomotif 12 Eylül
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları gösterdi ki, iktidar partisi, referandum kampanyasını “12 Eylül” üzerine kuracak. Öne çekeceği madde, anayasanın geçici 15. maddesini kaldıran madde olacak.
Erdoğan, propaganda dönemini darbe karşıtlığı üzerinden yürütecek. Başbakan’ın hedefi, 12 Eylül döneminden zarar görmüş bütün kesimleri yanına alarak, paketi referandumdan geçirmek. Sağcısıyla, solcusuyla 12 Eylül’den zarar görmüş olanların desteğini alırsa “evet”i garantileyeceğini umuyor.
Anayasa değişikliği için yola çıkıldığında gündemde 12 Eylül yoktu. Değişikliğin üç temel hedefi vardı: Siyasi partilerin kapatılması için dava açılmasını TBMM iznine bağlamak; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirmek, üye sayısını artırmak.
Bunlardan siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili düzenleme, TBMM’ye takıldı ve yasalaşmadı. Anayasa Mahkemesi de HSYK’ya ve Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilmesiyle ilgili bazı
Türkiye 7 şehidini daha toprağa verdi. Binlerce kişinin katıldığı cenaze törenleri, tüm ülkeyi yasa boğdu. İçlerinden bir haber ise, insanın boğazına yumruk gibi oturuyordu.
Şehitlerimizden birinin ailesi o kadar yoksuldu ki, cenaze töreninden önce kendilerine yeni kıyafetler alındı. Belediye başkanının girişimiyle gece bir mağaza açtırıldı ve şehidin annesine, babasına, kardeşlerine yeni kıyafetler alındı. Babanın ayakkabıları yırtıktı. Şehit cenazesine öyle gelmesin diye, gece mağaza açtırıldı. Yetkililer “bundan sonra” dediler, “Ailesi bize emanettir.”
Bu ayıp kimin?
Kuşku yok ki, bir barakada yaşayan anne-babanın kıyafet umurlarında değildi. “Düğününe değil cenazesine gidiyoruz” diye itiraz edecek güçleri bile olmadığı kesindir. Devlet yeni kıyafet gerekir dediğine göre, demek ki öyledir, diye düşünmüşlerdir.
Eminim Türkiye’de çoğunluk şehide üzüldüğü kadar bu kıyafet haberine de üzülmüştür. Gece yarısı mağaza açtırıp kıyafet aldıran belediye başkanı elbette iyi niyetle hareket etmiştir; ama ortaya çıkan gerçek, hüzün vericidir.
Bu ayıp kimin, sorusunu sormak gerekir. Cephede ölümle burun buruna askerlik yapan Mehmetçiğin, geride ne bıraktığıyla ilgilenen var mıdır?
Türk eğitim sistemi lime lime dökülüyor. Neresine el atsanız elinizde kalıyor. Çocuklar başka veliler başka çile çekiyor. Bir eğitim sisteminden hele milli bir eğitim sisteminden bahsetmek mümkün değil.
Kılavuzu ÖSYM olanın
Son rezalet ÖSYM’de yaşandı. Sözüm ona ÖSYM kılavuz hazırladı ki, çocuklar üniversite tercihlerini gerçekçi yapsınlar. Geçen yıl hangi okul en az kaç puanla öğrenci almış, son öğrencinin başarı sırası neymiş...
Bu yıl sınava giren öğrenciler bu kılavuza bakacaklar ve tercihlerini yapacaklar. Ne mümkün?
Anlaşıldı ki, ÖSYM kılavuzu sakat. Hem de ne sakatlık; geçen yıl ilk 2000’e giren öğrenciyi alan bir okula, bu yılki kılavuza göre 86.000’inci öğrenci girebiliyor. Hani kılavuzu ciddiye alıp tercih yapsanız vay halinize?
ÖSYM Başkanı “Küçük bir unutkanlık” dedi. O kadar “küçük” bir hata ki, çocuklara “Kılavuzu esas alarak tercih yapmamalarını tavsiye ediyoruz” diye ekledi.
Önce şunu belirtmem gerekiyor; sağlık ve eğitim gibi alanların kamu hizmeti niteliğinin ağır bastığına, basması gerektiğine inanırım. Özellikle Türkiye gibi gelir uçurumunun çok büyük olduğu ülkelerde bu hizmetlerin kamu tarafından, özel sektörü aratmayacak ve fırsat eşitliği sağlayacak nitelik ve şekilde verilmesi esas olmalı.
Tam Gün’e destek
Bu bakımdan, emeklerinin karşılığını almaları koşuluyla doktorların tam gün çalışmaları savunulması gereken sistemdir. Ayrıca öğretmenlerin de hak ettikleri ücreti almaları koşuluyla kamuda hizmet vermeleri, ikinci bir işe ihtiyaç duymadan çocukları yetiştirmeleri elbette temel hedef olarak görülmeli.
Bu işin ayrı yönü. Bir de yürüyen hukuki bir tartışma var. Konu devlet memuruna ikinci iş yasağının kapsamı. Bu konuyu aydınlatmaya çalışıyoruz.
İkinci iş yasağının kapsamı
Anayasa Mahkemesi’nin Tam Gün Yasası’nın bazı hükümlerini iptal etmesinin yarattığı tartışma sürüyor. Yüksek Mahkeme’nin kararından sonra Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, sadece üniversitedeki tıp hocalarının muayenehane açabileceklerini, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan doktorların açamayacağını açıklamıştı.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), karardan sonra dün yaptığı açıklamada, yasal dayanaklarını da göstererek devlet hastanelerinde çalışan doktorların da muayenehane açabileceklerini savundu. Savunma, esas itibarıyla 1928 tarihli ve 1219 sayılı “Tababet ve Şuabatı San’atının Tarzı İcrasına Dair Kanun”a dayanıyor. TTB, bu kanun yürürlükte olduğu için devlet hastanelerinde çalışan doktorların da muayenehane açabileceklerini savunuyor. Ayrıca 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda doktor için mesleğini serbest olarak icra edeceği ikinci iş yasağı olmadığı da bir diğer dayanak olarak öne sürülüyor.
Anayasa Mahkemesi eski Genel Sekreteri Bülent Serim de bu görüşte. Serim, dünkü görüşmemizde durumu şöyle açıkladı:
“1219 sayılı yasayı değiştiren Tam Gün Yasası’ndaki yasaklayıcı kural, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğine ve 1219 sayılı yasa hangi hastanede