PKK cephesi anayasa değişikliğinden umutluydu. Açılım sürecinin başlangıcındaki hava PKK’yı umutlandırmıştı. Habur girişinden sonra hava değişmekle birlikte, anayasa değişikliğine bel bağlamayı sürdürmüştü.
Bu değişikliklerle Kürt kimliğinin Anayasa’ya girmesi, güvenceye bağlanması, vatandaşlık tanımının değiştirilmesi, Kürtçenin eğitim dili olması gibi beklentileri vardı. Bunların hepsi veya biri Anayasa’ya yansımış olsaydı, önemli bir mevzii kazanacaktı. Ancak, anayasa değişikliği bu konuların yanından geçmedi.
PKK’nın “havet”i
PKK cephesinin ilk tepkisi terörü tırmandırmak oldu. İkinci tepki ise BDP’den geldi. BDP, referandumu boykot edeceğini ve sandığa gitmeyeceğini açıkladı. Tabanına “boykot eylemi” telkin etti.
Abdullah Öcalan da İmralı’dan mesajlar verdi. PKK ve BDP’nin tutumunu onaylayan yönde bir tavır aldı. Önce “1 Haziran’dan sonra ben yokum” diyerek, terör saldırılarını serbest bırakmış oldu. BDP’nin tutumunu, “kendi kararlarıdır” türünden sözlerle örtülü olarak destekledi.
Ancak referandum yaklaştıkça, PKK cephesinin pozisyonundaki netlik kaybolmaya başladı. Önce İmralı kaynaklı haberler yayıldı. Öcalan’ın bazı görüşmelerden sonra, BDP’ye “tabanı serbest
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, referandum kampanyası boyunca Başbakan Tayyip Erdoğan’ı “havuzlu villa” sahibi olmak ve zenginleşmekle eleştirdi. Kılıçdaroğlu, kampanyasını bir bakıma “havuzlu villa” söylemine oturttu ve “ben havuzlu villada yaşamayacağım“ diyerek, oy istedi.
Ancak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Kılıçdaroğlu’nun Burhaniye’de havuzu da olan bir yazlık kooperatifte evi olduğunu açıkladı. Bu açıklama üzerine Kılıçdaroğlu’nun üyesi olduğu henüz tamamlanmamış yazlık kooperatif evinin görüntüleri, özellikle de ortak kullanılacak olan havuz görüntüleri basına yansıdı.
Kılıçdaroğlu’na dünkü görüşmemizde hem bu konuyu, hem de gündemdeki diğer konuları sordum. Kılıçdaroğlu’na sorduğum sorular ve yanıtları şöyle:
Bilerek başlattım
- Referandum kampanyanız boyunca “havuzlu villa” söylemini sık kullandınız. Başbakan Erdoğan’ı “havuzlu villa” sahibi olmak, lüks yaşamak ve zenginleşmekle suçladınız. Ancak sizin de havuzu da olan yazlık bir kooperatifte bitmek üzere yazlık bir evinizin olduğu basına yansıdı. Kampanyada bu söylemi öne çıkarmanızın hata olduğunu düşünüyor musunuz? Bu söyleme devam edecek misiniz?
- Hayır, hata olduğunu düşünmüyorum. Ben
Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında haklarında yakalama kararı olduğu için terfi işlemleri yapılmayan üç generalin bir üst rütbedeki görevlere vekâleten atanmalarının “terfi işareti” sayılabileceğini dün yansıtmıştım.
Bu generaller; siperde Başbakan Tayyip Erdoğan’a brifing veren Hakkâri 3. Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya, Foça Jandarma Komando Okul Komutanı Tümgeneral Halil Helvacıoğlu ve Gölcük Hücumbot Filo Komutanı Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu’ydu.
Gönül: “İncelettiriyorum”
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e, dün söz konusu komutanların hukuki durumunu sordum. Şu yanıtı verdi:
“Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyoruz. TSK tarihinde daha önce örneği yok. Bu üç komutanın sicilleri terfiye uygun. YAŞ toplantısında terfiye uygun oldukları tespiti yapıldı. Bir başka ifadeyle durumları ‘terfi eder’ biçiminde belirlendi. Ancak haklarında yakalama kararı olduğu için bizim bu ‘terfi eder’ kararını, kararnameye dönüştürüp, terfi işlemini tamamlamamız mümkün değildi. Bu nedenle yeni görevlerine vekâleten atanmaları bir mecburiyetti. Şimdi ise haklarındaki yakalama kararları kaldırıldı. Bu halde ne yapılması gerekir? YAŞ’ta bu generallerle ilgili ‘terfi eder’
Y üksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısını en fazla etkileyen faktör yargı kararları oldu. YAŞ’tan kısa süre önce verilen yakalama ve YAŞ sırasında verilen ifadeye çağırma kararları terfileri etkiledi.
Yakalama kararının önemi bilindiği için YAŞ öncesinde Milli Savunma Bakanlığı bir inceleme yaptırdı. Bu inceleme sonucunda hazırlanan rapor, yakalama kararının tutuklama anlamına gelmeyeceği ve dolayısıyla terfilere engel oluşturmadığı görüşünü taşıyordu. Ancak Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı hukukçularının aksi yönde raporları vardı.
Yakalama kararı YAŞ başlamadan etkisini göstermeye başladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yakalama kararı kapsamındaki generallerin terfi ettirilmesinin doğru olmayacağını ilgililere ifade ettiği biliniyordu.
Terfi umudu
Yakalama kararında adı geçen genellerden 11 general ve amiralin terfi umudu, yakalama kararına yapılan itiraza bağlıydı. İtiraz kabul görür, karar kalkarsa terfi olasılığı doğabilirdi. Ancak itirazı görüşen mahkeme YAŞ toplantısı sonuçlanmadan karar veremedi. Bu umut da ortadan kalktı. İtirazlar sonuçta kabul edildi ve yakalama kararları kaldırıldı. Ancak YAŞ sonuçlanmış ve adı geçenler terfi edememişlerdi.
Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı ve sonrası sıkıntılı geçti. Sonuçta, sorun, zincirleme devlet krizine dönüşmeden sağlanan bir mutabakatla aşılmış oldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) karşılaştığı sorun, kimin kuvvet komutanı olacağından, kimin terfi edeceğinden, kimin emekli olacağından çok daha büyüktür. TSK kültürü; kırılanlar, alınanlar, haksızlığa uğrayanlar olsa, kurunun yanında yaş da yansa, kurumsal bütünlüğünü, emir-komuta disiplinini korumuştur. Kırgınlıklar içe atılmış, TSK konu olduğunda, kurumsal kimlik, kişisel kimliğin hep üzerinde tutulmuştur. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
TSK’ya duyulan güven
Son yıllarda TSK’nın karşılaştığı sorunların başında, itibarına yönelik organize saldırıların geldiğini söyleyebiliriz. TSK, Türk toplumunda her zaman en çok güven duyulan kurumların başında gelmiştir. Türk halkı, ordusunu sever, güvenir, kendinden sayar. Bunun nedeni TSK’nın halkın ordusu olması, mensuplarının halkın içinden gelmesidir. Buna komutanlar da dâhildir.
TSK’nın son yıllarda hedef haline gelmesinin nedeni de bu güvenin yıkılmak istenmesidir. Halkın kafasında TSK’yla ilgili soru işaretleri yaratılmasıdır. Bu amaçla yürütülen psikolojik harekâtın
Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısıyla başlayan sorunlu süreci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tercih ve talimatlarının belirlediğini söyleyebiliriz.
YAŞ toplantısının son günü olan 4 Ağustos 2010 tarihi itibariyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na yapılacak atama konusunda Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un önerisi, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından benimsenmedi. Başbuğ’un, Kara Kuvvetleri Komutanlığı için 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız’ı önermesini uygun görmeyen Erdoğan, bu öneriyi kararnameye dönüştürmedi ve Köşk’e çıkarmadı.
4 Ağustos itibariyle başlayan Kara Kuvvetleri’ne yapılacak atama, soruna dönüştü ve nihai kararın oluşmasında Başkomutan sıfatı da taşıyan Cumhurbaşkanı Gül’ün tercihleri belirleyici oldu.
Gül’ün ölçüleri
YAŞ toplantısından sonra yaşadığımız sürecin perde arkasına girmeden önce bu süreçte belirleyici rol oynayan Cumhurbaşkanı Gül’ün ölçülerini anımsamakta fayda var.
Cumhurbaşkanı Gül, sürecin başında iki önemli ölçü koydu:
Sıkıntılı geçen Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı sonrasında merak uyandıran bir konu görev süreleri uzatılan komutanların listesiydi.
YAŞ toplantıları sonunda Genelkurmay Başkanlığı tarafından basına dağıtılan listelerde terfi edemeyen, ancak görev süreleri bir yıl uzatılan general ve amirallerin listesi de olurdu. Ancak, bu kez bu liste dağıtılmadı.
Söz konusu listede Balyoz davası nedeniyle haklarında yakalama kararı çıkarılan ve 16 Aralık 2010 için duruşma günü verilen komutanlar da vardı. Merakın nedeni buydu.
YAŞ toplantısında alınan kararların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onaylamasından sonra, haklarında yakalama kararı bulunan komutanların terfi ettirilmediği, ancak emekli de edilmedikleri, görev sürelerinin bir yıl uzatıldığı bilgisi gelmişti.
Liste neden yok?
Bu bilgiye rağmen, Genelkurmay Başkanlığı’nın görev süreleri uzatılanların listesini, terfi edenler listesiyle birlikte neden dağıtmadığı anlaşılamadı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ açısından temel sorunun 28’i general 120 civarında değişik rütbedeki subayın ve emeklinin yakalanması kararı ile tutuklanma olasılığı yüksek şekilde ifadeye çağrılmaları olduğunu dün yansıtmıştım.
Genelkurmay Başkanı Başbuğ ve diğer komutanların, yakalama kararlarına yapılan itirazın nasıl sonuçlanacağını önemsediklerini ve takındıkları tutumda bunun etkili olduğunu da yansıtmaya çalışmıştım.
Ortamı yumuşatabilir
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi dün akşam saatlerinde yakalama kararlarına yapılan itirazları kabul etti. Org. Başbuğ’un çok önemsediği bu kararın, Genelkurmay’ı görece rahatlattığı söylenebilir.
Yakalama kararının kaldırılması, hükümetle, Genelkurmay arasında yaşanan Kara Kuvvetleri’ne atama sorununu yumuşatabilir. Bir çözüm yolu açabilir. En azından gittikçe derinleşen, ağır bir devlet krizine dönüşmesini önleyebilir.