KCK asayiş ve seçim

18 Şubat 2011

Ankara yeniden Balyoz davası ve Ergenekon gözaltılarıyla meşgul. Balyoz davasında 31’i general ve amiral olmak üzere 106 muvazzaf subayın tutuklanması, gözleri yeniden bu davaya çevirdi.
Son tutuklamalarla ilgili tartışmalar sürerken, Türk Silahlı Kuvvetleri de (TSK) yeniden hedef tahtasına oturtuldu. Yürüyen hukuki sürecin yanında, yürüyen bir de psikolojik harekât süreci var ki, bu süreç son yıllarda hiç kesilmedi.

Açılım ve KCK asayiş
Habur girişinden sonraki tepkiler dindikten sonra açılım bağlamında adım atılmadığı gerekçesiyle, PKK ve siyasal alandaki temsilcileri, yeniden terör tehdidini gündeme getirmeye başladılar.
Bu süreçte “Güneydoğu’ya özerklik” başlığı adı altında birçok talep dile getirildi. Hükümete bu talepler doğrultusunda adım atması için süreler verilmeye başlandı.
TSK tutuklamaları, Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ilgili gelişmeler gündemi kaplamışken, Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin yıldönümü olan 16 Şubat günü İstanbul ve yaygın olarak Güneydoğu’da PKK-KCK cephesi yaygın eylemler yaptı. Sokak gösterilerinde yine çocuklar öne sürüldü, molotof kokteylleri, taş ve sopalarla polise saldırılar gerçekleştirildi.

Yazının Devamı

Tutuklamaların terfilere etkisi

17 Şubat 2011

Balyoz davası çerçevesinde 31 general ve amiral rütbesinde olmak üzere 106 muvazzaf subay tutuklandı. Tutuklanmış olmaları bu subayların mesleki geleceklerini etkileyecek bir önem taşıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 65. maddesinin e-3 fıkrası gereğince davaları devam ettiği sürece tahliye edilmiş bile olsalar, terfi işlemleri yapılamıyor. Bu hüküm, rütbelerinde bekleme sürelerini doldurmuş subaylar açısından çok daha önemli.

Terfi sırasındaki generaller
Balyoz davasında son olarak tutuklanan 10 general ve amiral bu yıl terfi bekliyor. Rütbelerinde bekleme süreleri dolan bu amiral ve generallerin durumu 2011 Ağustos Şûrası’nda ele alınacaktı.
Tutuklu olanlardan bu yıl terfi sırasında olan general ve amirallere bakalım:
Kara Kuvvetleri:
1- 8. Kolordu Komutanı Korgeneral Mustafa Korkut Özarslan,

Yazının Devamı

Işık Paşa doğru yapıyor

16 Şubat 2011

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Koşener’in Erdoğan’la görüşmesini sorduk. Özkök şu yanıtı verdi: Biz bir sorun varsa bir üst amirimize gideriz. Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a bağlı olduğunu Anayasa yazıyor. Dolayısıyla Işık Paşa doğru yapıyor

Balyoz davasındaki geniş çaplı tutuklamalar nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) yeniden gündeme geldi. Tutuklamaların ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la Dolmabahçe Sarayı’nda bir görüşme yaptı. Koşaner’in Başbakan’la görüşmesi yargı sürecine müdahale ediliyor, diyerek eleştiri konusu yapıldı.
Koşaner’in görüşmesi dâhil Balyoz davasıyla ilgili olarak eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün görüşlerini aldım. Özkök’ün sorularıma verdiği yanıtlar özetle şöyle:

‘Işık Paşa nereye gidecekti?’
“Biz hep bir üst amirimizle görüşürüz. Bir sorun varsa bir üst amirimize gideriz. Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a bağlı olduğunu anayasa yazıyor. Dolayısıyla Işık Paşa doğru yapıyor. Başbakan’a gitmesi gayet normaldir. Bir şeyin değeri alternatifiyle ölçülür. Başbakan’a gitmeseydi de yargıya mı gitseydi? Asıl o zaman yargıya müdahale ediliyor denilirdi. Genelkurmay Başkanı kendi kurumuyla ilgili

Yazının Devamı

Balyoz davasının boyutları

15 Şubat 2011

Balyoz davası son tutuklamalarla yeniden Türkiye gündeminin ilk sırasına oturdu. Balyoz davası çok boyutlu bir dava. Süreci ve sonuçları birçok kişi ve kurumu etkileyecek.

Darbe girişimi
Davanın özünü darbe girişimi iddiası oluşturuyor. Balyoz davası Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) 2002-2003 yıllarında darbe hazırlığı yapıldığı, hatta harekete geçildiği iddiasını yargı kararına bağlayacak.
Kuşku yok ki bu yönüyle, itham edilen muvazzaf ve emekli subayları ilgilendirdiği gibi kurum olarak TSK’yı da yakından ilgilendiriyor.
TSK, soruşturma sürecinde; yapılan aramalar, gözaltı, tutuklama, yakalama kararları, bunların terfi sürecine etkileri, usul hukukuna uyulması, kurumsal sorumluluk ve nihayet insani boyut itibariyle gündemde oldu.
Bu dava devam ettikçe de yine bu boyutlarıyla gündemde olacaktır.

Yazının Devamı

Ülkene hizmet ettiysen İsviçre neyin nesi?

13 Şubat 2011

Mısır’ın devrik Başkanı Hüsnü Mübarek, istifaya direndiği son konuşmasında hayatını ülkesine ve Mısır halkına hizmetle geçirdiğini sık sık vurguladı.
Mübarek devrilince yapılan ilk iş Mübarek ve ailesinin İsviçre bankalarındaki paralarının dondurulması oldu.
Eğer Mübarek gibi on yıllarca ülkesini yöneten bir liderin İsviçre bankalarında milyarlarca doları varsa, orada bir yanlışlık var demektir. O yanlış, bu liderin ülkesine ve milletine hizmet etmediğidir.

Niye İsviçre?
Ülkesine, milletine hizmet ettiğine inanan bir lider, neden paralarını İsviçre’ye gönderir? Bunun iki nedeni vardır:
1- Halkına hizmet etmeyen bir diktatör olduğunu en iyi kendisi bildiğinden, gün olur, ülkeden kaçmak gerekir, diye İsviçre bankalarına para yığar?

Yazının Devamı

Mısır’ın demokrasiye ulaşması

12 Şubat 2011

Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in ülkesinde ne olduğunu anlamak istemediği önceki gün yaptığı televizyon konuşmasından anlaşılmıştı. Mübarek, Mısır halkının, özellikle gençlerinin gönlünü aldığını sandığı konuşmasında milli duygulara hitap etmeye çalıştı. “Mısır’ın oğulları” diye seslendi. Protestocuları öldürenlerden hesap soracağını söyledi. 1973’teki kısmi savaş kahramanlığını anımsattı. Sanki Mısır’daki muhalif hareketin lideri oymuş gibi, “dış güçlere boyun eğmeyeceğini” eklemeyi unutmadı. Yetkilerinin önemli bir kısmını yardımcısı Ömer Süleyman’a devrettiğini açıkladı.
Mübarek’in görmek istemediklerinin başında sokağa dökülmüş yüz binler geliyor. Mübarek’in, koltuktan kalkıyormuş gibi yaparak, ayağa kalkmış Mısırlıları kandırabileceğini düşünmesi kendini kandırdığının işaretiydi.
İkincisi yetkilerini yardımcısına devrederek işi çözebileceğini sanmasıydı. Oysa Mübarek, ayağa kalkmış halkın, kendisiyle yardımcısı arasında fark görmeyeceğini biliyor olmalıydı. 1973’teki yarım kahramanlığının Mısır’ın başında kalmasına yetmeyeceğini de bilmesi gerekirdi.

Gecikmiş istifa
Mısır halkının Mübarek’in “yarım kahramanlığı ve “yarım istifası”nı yutmadığı dün anlaşıldı. Yüz

Yazının Devamı

Çiçek: Hakaret etmeselerdi

11 Şubat 2011

KKTC’de yapılan mitingden sonra başlayan tartışma sürüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in açıklamalarına KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve bir önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın verdiği yanıtlar tartışmayı tırmandırdı.
Çiçek’in, “Cuma küfredip pazartesi 13. maaşı aldılar” sözlerini değerlendiren Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Rumların elini güçlendiriyor” yanıtını verirken, bir önceki Cumhurbaşkanı Talat da, “düşman sevindirdi” yorumunu yapmıştı.

“Hakarete ses çıkarmadılar”
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e, dün iki cumhurbaşkanının tepkilerini sordum. Çiçek, “Alınganlığa gerek yok” dedikten sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sayın Cumhurbaşkanı Eroğlu, benim için kardeşim, diyor. Doğrudur, ben de kendisine karşı aynı duygular içinde hareket ettim. Bizim sözlerimiz o mitingde bize hakaret edenleredir. Yoksa Lefkoşa’da, Girne’de, Kapraz’da yaşayan kardeşlerimize değildir. Şimdi alınganlık gösteriyorlar. O zaman hakaret etmeselerdi. Sayın Eroğlu herhalde izlememiş, orada KKTC bayrağı yoktu, Türk bayrağı yoktu, ama Rum bayrağı vardı. Rum bayrağı altında bize hakaret edildi. Biz, bize hakaret edenlere karşı elimiz, kolumuz, dilimiz bağlı

Yazının Devamı

“Cemil Bey düşman sevindirdi”

10 Şubat 2011

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, KKTC’de yapılan mitingi değerlendirirken, “Cuma günü küfrettiler, pazartesi gönderdiğimiz paradan 13. maaşlarını aldılar” demesine, KKTC’nin iki cumhurbaşkanından da tepki geldi. Çiçek’in sözlerine karşı KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Rum’ların elini güçlendiriyor” derken, bir önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, “Bu sözler düşman sevindirdi” yanıtını verdi.

Eroğlu: “Rumun eli güçlendi”
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in sözleriyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu tartışmalar keşke olmasaydı. Çok üzüldüm. Ben siyasi hayatım boyunca Türkiye ile KKTC’nin ilişkilerinin güçlenmesi için çalıştım. Cemil Çiçek Bey dostumdur. Birlikte çok çalıştık. Kardeşim gibidir. Benim 6 gün sonra açıklama yapmamı eleştiriyor. Ben Cumhurbaşkanı olarak önce KKTC hükümetinin açıklama yapmasını bekledim. KKTC Başbakanı konuştuktan sonra ben de açıklama yaptım. Amacım yangının üzerine körükle gitmemekti. Olay soğusun, tansiyon düşsün diye bekledim. Sonra parti başkanlarını toplantıya çağırdım. Karşılıklı beyanlar gerginliği artırıyor. Ben müzakere masasından geliyorum. Bu açıklamalar Rum’u güçlendirdi. Rum tarafı

Yazının Devamı