Türkiye, Libya’dan gerçekleştirdiği başarılı tahliye operasyonuyla tüm dünyanın takdirini topladı. Bugüne kadar Libya’da 30 bin civarında olduğu bildirilen vatandaşlarımızın 14 bini ülkeye sorunsuz biçimde getirildi. Tahliye aynı hızla devam ediyor.
Uyumlu çalışma
Libya gibi cehenneme dönmüş bir ülkeden bu kadar canı çok hızlı ve güvenli biçimde kurtarmak hızlı ve uyumlu bir çalışmanın ürünüydü.
Hükümet, Libya’da olan biteni ve olabilecekleri çabuk gördü ve çok hızlı refleks gösterdi. Dışişleri Bakanlığı’nda kurulan kriz merkezi süratli bir biçimde iletişimi sağladı.
Dışişleri Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Türk Hava Yolları, Türk Silahlı Kuvvetleri, Kızılay, Afet İşleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi eşgüdüm içinde kurtarma operasyonunu birlikte gerçekleştirdiler.
Sivil ve askeri 25 uçak, sivil ve askeri 5 gemi, 5 firkateyn seferber oldu. Hem Trablus’tan hem Bingazi’den kurulan tahliye köprüsü sorunsuz ve güvenli bir biçimde çalıştı.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye’ye “Fransa Cumhurbaşkanı” olarak değil de “G-20 dönem başkanı” olarak gelmekte ısrar etti. Ayrıca ziyaretini de saatlerle sınırlamak için de büyük çaba sarf etti. Bu çaba Ankara’yı rahatsız etti.
Bu rahatsızlık Paris’e ziyaret öncesinde yansıtıldı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, diplomatik bir ifade ile Sarkozy’ye, “Böyle gelecekseniz gelmeyin daha iyi; ileride resmi ve daha uzun bir ziyaret daha yararlı olur” mesajı gönderdi. Ancak Sarkozy ısrar edince, ziyaret “kerhen” kabul edildi.
“Türkiye ile oyun oynamayın”
Gül-Sarkozy görüşmesinde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği en ağırlıklı konuydu, diyebiliriz. Cumhurbaşkanı Gül, Çankaya Köşkü’nde ağırladığı Sarkozy’ye hem ikili görüşmelerde hem baş başa görüşmede ciddi uyarılar yaptı.
Köşk kaynaklarına göre Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı duran Sarkozy’ye şu mesajı verdi:
“Türk kamuoyu AB üyeliği konusunda bize karşı oyun oynandığını düşünüyor. Açıkçası ben de öyle düşünüyorum. Türkiye ile tam üyelik müzakeresinin başlamasına oybirliği ile karar verildi. İmzalar atıldı. Bu imzalar boşuna mı atıldı? Türkiye’ye karşı tutum Türk kamuoyunda büyük hayal kırıklığı ve
Başkent Trablus ve etrafında tutunmaya çalıştığı anlaşılan Libya lideri Muammer Kaddafi, telefonla bağlandığı devlet televizyonunda saçmasapan bir konuşma yaptıktan sonra, halkını katliamla tehdit etti.
Üç gün önce televizyonda kendinden emin söz ve hareketlerle uzun bir nutuk atan Kaddafi, dün, sıkıştığı Zaviye’den devlet televizyonuna ancak telefonla bağlanabildi. Televizyona çıkamadı. Kaddafi’nin konuşacağı duyurulduğunda Zaviye kentinden silah sesleri ve çatışma haberleri geliyordu.
Mantıksız bir konuşma
Kaddafi, dağınık, mantıksız bir konuşma yaptı. “Benden daha fazla iktidarda kalanlar var” dedi Kraliçe İkinci Elizabeth’i örnek gösterdi ve “Orada böyle şeyler olmuyor” diye saçmaladı.
Kime ne diyeceğini şaşırmış gibiydi. Libya’da olanları El Kaide’nin yaptığını öne sürdü. “Ladin’in dediklerini mi yapmak istiyorsunuz?” diye devam etti.
En fazla saçmaladığı yer ise, “Ben iktidarı 1977’de size devrettim. Artık siz karar verecekseniz; ülkenizde barış mı var, savaş mı beni ilgilendirmiyor. Ben olsam televizyon izlemezdim, radyo da dinlemezdim” dediği yerdi.
Ankara’nın önceliği Libya’da bulunan yaklaşık 25 bin vatandaşımızın tahliyesiydi. Vatandaşlarımızın tahliyesinde deniz, hava ve kara yolu kullanılıyor. Yakınları Libya’da olanların gözü kulağı bu tahliye çalışmasında. Dün itibarıyla 5 bin 99 vatandaşımızın Türkiye’ye getirildiği Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından açıklandı.
Davutoğlu, gemilerin ve uçakların mekik gibi gidip-gelerek tahliye faaliyetini sürdüreceğini de söyledi. Önümüzdeki günlerde olağanüstü engeller çıkmazsa, Libya’daki vatandaşlarımızın tamamı kısa sürede Türkiye’ye ulaşacaklardır.
Tahliye için Ankara’nın gösterdiği çaba ve gerçekleştirdiği organizasyon başarıyla çalışıyor. Bunu bilen diğer ülkelerin de vatandaşlarının tahliyesi için Türkiye’den yardım istemeleri de bunu gösteriyor.
Tahliye siyaseti
Libya’da ayaklanmanın ilk günlerinde Ankara’nın siyasal tepki vermemesi, vatandaşlarımızın can güvenliğinin tehlikeye atılmaması olarak açıklandı. Ardından Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, muhalefet partilerine tahliye ile ilgili bilgi verdi.
İktidarıyla muhalefetiyle siyasi partilerimizin önceliği, 25 bin vatandaşımızın can güvenliğinin siyaset üstü bir konu olduğu konusunda görüş birliği sağlamak
“Kaid-i Fatih-İl Azam. Kaddafi’nin Libya’daki adı bu... Libya’yı ‘kuran, fetheden, en büyük lider’ anlamına geliyor. Bu görkemli sıfat Kaddafi’yi ülkesinde neredeyse yarı tanrı mertebesine çıkarmış. Tıpkı Bağdat’taki Saddam, Kahire’deki Mübarek, Cakarta’daki Suharto gibi Trablus’ta da her yer Kaddafi... Karada, denizde, havada, yolda, evde, direkte, ağaçta, duvarda bin bir çeşit Kaddafi posterleri... Asker Kaddafi, öğrenci Kaddafi, köylü Kaddafi, kentli Kaddafi...Trablus dev Kaddafi’lerden geçilmiyor.”
Bu satırlar 6 Kasım 1996 tarihli Milliyet’te Trablus’tan yansıttığım izlenimlerden. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın o ünlü, olaylı Libya gezisinden. Trablus’ta böyle bir Kaddafi’yle karşılaşmıştık.
Kendini yarı-tanrı sanan ve öyle pazarlayan; Başbakan Erbakan dahil tüm heyete tepeden bakan; konuşurken gözlerini tavanda gezdirip, bir iki dakikada ancak bir kelime lütfeden; “ben aslında bir insan değilim, daha fazlasıyım” edasıyla konuşan; Atatürk’e, Türkiye’ye dile uzatan bir garip Kaddafi izlemiştik.
Mekke havası
Kaddafi dün nihayet ortaya çıktı. ABD’nin yıllar önce bombaladığı metruk binadan garip bir konuşma yaptı. “Sıradan bir insan” olmadığını söyleyerek, yine
Tunus’ta devlet başkanını deviren halk hareketi, Mısır’da Mübarek’i de devirdikten sonra Libya’nın kapısına dayandı. O Mübarek ki, Arap liderlerin en güçlüsü olarak bilinir ve sunulurdu. O “güçlü” lider, 18 gün dayanabildi.
Şimdi Libya ayakta; 42 yıllık “karizmatik” lider Muammer Kaddafi ortalarda yok. Ülkeyi terk ettiği yönünde haberler geliyor. Bu satırlar yazıldığında Malta’ya iki Libya askeri uçağının indiği, Kaddafi’nin bu ülkeye kaçmış olabileceği bildiriliyordu. İngiltere Dışişleri Bakanı ise Kaddafi’nin Venezuela’ya gittiği yönünde bilgiler geldiğini duyuruyordu.
“Benim babam, benim oğlum”
Yemen Devlet Başkanı Salih, “oğlum aday olmayacak” demişti, ardından Mübarek aynı sözü verdi, şimdi de Kaddafi’nin oğlu televizyonda boy gösterdi. “Benim babam” dedi, “Mübarek değil, ona göre...” ve halkını tehdit etti:
“İç savaş çıkar, biz Libya ordusu babamın arkasındayız.”
Mübarek de aynı yöntemi denemiş; meydana atlı, develi adamlarını sürmüş; göstericiler öldürülmüş, arkasında da televizyona çıkıp, “protestocuları öldürenlerden hesap sorulacak” diyebilmişti.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve kuvvet komutanları önceki gün Hasdal Cezaevi’ne giderek tutuklu subayları ziyaret ettiler. Hasdal Cezaevi’nde 31’i general ve amiral olmak üzere 100’ü aşkın tutuklu subay var.
Genelkurmay Başkanı Koşaner’in kuvvet komutanları ve 1. Ordu Komutanı’yla birlikte yaptığı bu ziyaret, daha önce Başbakan Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşme gibi dikkat çekti ve yorumlara neden oldu.
İnsani boyut
Bu ziyarete “hukuki” veya “siyasi” bir anlam yüklemek doğru olmaz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 300 civarındaki general ve amiralinin yüzde 10’u tutuklu. Sadece TSK’da değil, sivil kurumların yöneticileri de böyle bir durumda olayın insani boyutuna kayıtsız kalamazlardı. Bu tür ziyaretler sivil yaşamda da mesleki aidiyetin bir gereği sayılır.
Bu itibarla ziyarete yargıyı etkilemek veya siyaset yapmak gibi bir anlam vermek, insani, mesleki ve sosyal boyutu yok saymak zorlama olur.
Komutanların birlikte gitmeleri ise ziyaretin kurumsal yönüyle ilgilidir. Tutuklular arasında her kuvvetten subay bulunduğu düşünülürse, TSK’nın bir bütün olarak bir moral ziyareti yaptığı açıktır.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Daireler Kurulu, iki general ve bir amiralle ilgili “terfi ettirmeleri gerekir” kararını kesinleştirdi. Daireler Kurulu, Başbakanlık ve ilgili bakanlıkların yaptığı “karar düzeltme” başvurusunu reddetti. Terfi kararı böylece kesinleşti.
Karar ile kararname
Tümgeneraller Gürbüz Kaya ve Halil Helvacıoğlu ile Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu hakkında 2010 Ağustos Şûrası’nda terfi kararı çıkmış; ancak bu karar terfi kararnamesine dönüştürülmemişti. Hükümet hazırladığı terfi kararnamesine bu isimleri almamış ve terfi işlemi gerçekleşmemişti.
Bu durum üzerine iki general ve amiral AYİM’e başvurmuşlardı. AYİM terfi ettirilmeleri gerektiğine hükmetmiş, ancak, bu gelişme üzerine Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay, generalleri ve amirali açığa almışlardı. İki general ve bir amiral açıktayken Balyoz davası çerçevesinde tutuklandılar. Bu arada AYİM Daireler Kurulu terfi kararını kesinleştirdi.
Gönül: Terfi olmaz