Ne 27 Nisan 1979’da Celal Atik’in, ne de 27 Nisan 1981’de Münir Nurettin Selçuk’un ölümü...
27 Nisan’ı unutulmaz kılan, 2007 yılında “aklın ölümünü” simgeleyen olay oldu.
Gün bitmek üzereydi ki, Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesine bir açıklama kondu.
Söze, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahade edilmektedir” diye başlanıyordu.
Ama asıl önemlisi...
Adına ister “muhtıra”, ister “darbe niyetinin beyanı” densin; söylenen şuydu:
“Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.”
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, AKP’ye sempati duyan bir TC vatandaşı olduğunu tahmin etmek; “Anayasa Mahkemesi kararı” kadar kesin olmasa da, sanmam ki aksini iddia eden biri çıksın.
Ve o bile, ister gönülden, ister idareten olsun “Anayasaların içeriği kadar yasalaşması da çoğulcu bir süreci yansıtmalı” diyorsa eğer...
“Sayısal üstünlük anlayışı, temel hak ve özgürlük anlayışıyla bağdaşmaz” demek zorunda kalıyorsa...
Anlayın artık.
Mecliste ite kaka sürdürülen Anayasa değişikliği ile Türkiye’nin varacağı yer, yeni bir kaos ortamı olabilir ancak.
Derseniz ki...
İstenen bu değil mi? AKP kuruluşundan bugüne kadar, zaten hep kaos ortamından beslenmedi mi?
ROMAN yazsan, film yapsan inanmazlar.
Gerçekten inanılır gibi değil ama...
Hakan Fidan’ın astsubay üniformasını çıkarması ile MİT Müsteşarı olması arasında sadece 9 yıl var.
Hakkında çıkan tüm haberleri okudum.
Belli.
Hakan Fidan, yetenekli bir insan.
Hırslı bir insan.
HABERE şöyle başlasak... “Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, askeri birliklerde eğitimin beş güne indirileceğini, bundan sonra askerlerin yemek pişirme, tuvalet temizleme gibi işlerde çalıştırılmayacağını ifade etti. Gönül, söz konusu işlerinin sivil şirketler tarafından yapılacağını söyledi” desek...
Ne güzel olurdu?
Yine de, bakanın adını “Rusya Savunma Bakanı Anatoli Serdyukov” olarak değiştirirseniz, haber doğru.
Aynı doğrunun çok yakında ülkemiz için de geçerli olmasını dileyip, sözü “en güncel” tartışmaya getirelim.
Sanal âlemde epeydir fırtınalar esiyordu zaten.
“Bedelli askerlik” için kampanya üzerine kampanya düzenleniyordu.
Fırtına, Başbakan Erdoğan sayesinde kasırgaya dönüşünce; Milliyet ve Hürriyet gazetelerinin internet sitelerinde halka soruldu:
ARKADAŞIN teki, kendi minaresine uydurduğu kılıfı, başkalarının kafasına geçirmek için uğraşıp, duruyor.
Yok efendim, Batı’da bazı gazeteler ve gazeteciler yandaşmış... Bunun nesi yanlışmış... Herkes yandaş olmalıymış...
Mışmış da mışmış, mışmış da mışmış!
Ama dedim.
Daha önce de söyledim.
“Zamane gazetecileri” izzet ile ikbale ulaşmak için ille de “yandaş” olmak zorunda.
Alışmamışlar dara, darlığa.
BABAM boksördü. Namı da öyleydi zaten.
Henüz üç dört yaşlarındayken, bana yumruk atmayı öğretmeye başlamış. Bir arkadaşı uyarmış.
“Yapma” demiş:
“Çocuk büyüyünce kavgacı olur.”
O da hemen vazgeçmiş.
Yarım kalan bu eğitime dair en küçük bir anı yok hafızamda.
Dolayısıyla birine nasıl yumruk atılır, bilmem.
BAŞBAKAN Erdoğan’ın demokratik açılım toplantısına... “Alev Alatlı, Gani Müjde, Elif Şafak, Mehmet Metiner, Kürşat Başar, Etyen Mahçupyan, Doğan Hızlan, Ahmet Turan Alkan, Mario Levi, Leyla İpekçi, İskender Pala, Hilmi Yavuz, Kürşat Başar, Ayşe Kulin, Refik Erduran gibi edebiyat dünyasının önemli isimleri katıldı” diye başlıyordu haber.
Adı geçenlerin bir bölümüne içten sevgilerimi gönderiyor, yazarlık yeteneklerine duyduğum hayranlığı ifade ediyorum.
Yine de o “bazılarının” varlığı, toplantının “samimiyet sorununu” gidermeye yetmiyor!
* * *
Yazar çok.
Meselâ benim gibi, laf olsun diye birkaç kitabı yayınlananlar da var... Yazdıkları birer şaheser olanlar da.
Kitap satışı yapan internet sitelerine girip, yazar indekslerini tıkladığınızda, göreceksiniz ki, upuzun listeler çıkacaktır karşınıza.
AYLARDAN Nisan, günlerden perşembeydi.
Ayın tam 15’i.
Mimar Kemalettin Caddesi’nden girdim içeri.
Malum.
Burası İzmir’in, hatta Ege’nin moda merkezi.
Caddenin sonuna kadar yürüdüm.
Oradan 1344 sokağa girdim.