İZMİR Milletvekili Canan Arıtman, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a soruyor:
“Halkın yoksulluğunu ve işsizliğini önleyecek düzenlemeler niçin yapılmamaktadır?”
Babacan cevap veriyor:
“Ülkemizde uluslararası kıyaslamalarda kullanılan kişi başı günlük harcaması satın alma gücü paritesine göre 1 doların altında kalan fert bulunmamaktadır. Dolayısıyla ülkemizdeki gelir dağılımının daha adaletli hale geldiği söylenebilir.”
Bu söze karşılık, ne söylenebilir?
En azından şu kadarını söylemeden geçmem mümkün değil:
Adaletin bu mu Babacan?
AKP İzmir Milletvekili “eski dostum” Tuğrul Yemişçi, İzmir’de kurulacak yeni devlet üniversitesine “Kâtip Çelebi” isminin verilmesiyle ilgili önergeyi kendisinin verdiğini belirterek, “Kâtip Çelebi isminin neyine karşı olunduğunu merak ediyorum” sözleriyle esef ve teessüfte bulunmuş karşı görüş sahiplerine.
Yapma dostum.
Kimse Kâtip Çelebi’ye karşı değil. Kâtip Çelebi’nin aziz ve muhterem bir zat olduğundan, sanmam ki, kimsenin şüphesi olsun.
Kafalara takılan şey...
Çelebi’nin İzmir’le rabıtası!
İlle de bir “Çelebi” olacaksa...
“Işın Çelebi” adını da önerebilirdin meselâ!
NUR içinde yatsın, Yusuf Nalkesen yazdığı harika şarkılarından birinde, “Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz / Hep el ele vererek hayaller kurduğumuz / Kimi üzgün, kimi gün neşeyle dolduğumuz / O ağacın altını şimdi anıyor musun” demişti.
Fatih Erbakan da, Altınoluk’taki evlerinin bahçesinde bulunan 100 yıllık çam ağacını göstererek, “Bu ağacın gölgesinde, muhterem babam Necmettin Erbakan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere birçok isim öğle namazı kıldı” diyor.
Sadece namaz mı?
Kim bilir ne tatlı sohbetlere, ne güzel hayallere ve ne sarsıcı hüzünlere de tanık olmuştu; o ağacın altı!
Kader işte.
O ağacın altında oturan, namaz kılanlardan biri daha...
“Kontrolden çıktı!”
İZMİRLİ avukat Noyan Özkan, “Hükümet’in kontrolü altındaki basın ve yayın kuruluşları ve idareler tarafından halkoylamasında eşit ve adil tartışma ortamını yok eden tek taraflı ve yanlı propagandalar yapılmış ve yapılmaktadır” dedi...
Ve gönderdiği şikâyet dilekçesi ile Yüksek Seçim Kurulu’ndan, “referandumu ciddi biçimde sakatlayan bu haksız ve vahim sürece müdahale etmesini ve referandumun yargısal denetiminin gerektirdiği hukuku yaratmasını” talep etti.
Şimdi kim diyebilir ki...
Noyan Özkan haksız.
Başbakan’ın medyasına bir bakın, şaşarsınız.
Koca gazetelerden vızıltıdan haber sitelerine kadar, iktidarın kontrolünde olan ve iktidara yaranmak isteyen ne kadar medya kuruluşu varsa, hepsi fazla mesaide!
Sürekli haber üretiyor ve abartıyorlar.
İKİ küçük çocuğunu “mezarda emekli” olmaması için bir şirkette sigortalı yapan, bu nedenle de görevden alınan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Veysel Uyar’ı hatırlar mısınız, bilmem.
Doğrusu “hatırlamamak” zaten.
Ama iktidar nezdinde fazlasıyla “hatırlı” bir zat imiş ki Veysel Uyar, unutulmamış!
Bir süre suların durulması beklendikten sonra; Enerji Bakanı Taner Yıldız, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül çakmış imzayı üçlü kararnameye.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkan Yardımcısı yapılan Veysel Uyar’a, bu görev “uyar mı, uymaz mı” orası meçhul. Fakat kesin olan, kendisine yeni bir makam uydurulmuş böylece.
* * *
Bu örnekler bir değil, üç değil, yüz değil, bin değil...
PARTİ Meclisi ve MYK üyeliği mi, CHP İstanbul İl Başkanlığı mı?
Elbette, il başkanlığı.
Nitekim Berhan Şimşek, fırsatını bulur bulmaz İstanbul İl Başkanı oldu.
Parti Meclisi üyeliği mi, CHP İzmir İl Başkanlığı mı?
Pardon.
O da laf mı?
Elbette, il başkanlığı.
ASKERİ vesayete son... Darbelerciler hesap versin... Onun için 12 Eylül’de evet.
İktidar ve yandaşları özetle bunu söylüyor.
Bütün bunları “laf olsun” diye söylüyor olsalar da, ilk iki cümleye hiç itirazım yok.
Evet.
Askeri vesayete son.
Evet.
Darbeciler hesap versin.
YİTİRDİĞİMİZ markaların ardından hayıflanırken, yeni doğanların geleceğine de umutla bakıyoruz.
İki güzel haber okudum.
“Keskinoğlu” zaten Türkiye’nin büyük ve önemli markalarından biri olmayı başarmıştı.
Şimdi yavrulamaya başladı.
Kendi ürünlerinden oluşan mönülerle hizmet verecek ve sonuçta uzun, upuzun bir zincirine dönüşecek restoranların ilkini, ana toprağı olan Akhisar’da açtı.
Adı:
Tavvuk.