ÖNCE, 16 Mayıs Cumartesi günü Demok-rat Parti Büyük Kongresi toplanacak.
Sonra, 17 Mayıs Pazar günü Demokratik Sol Parti Büyük Kurultayı.
İki parti de mutsuz.
İki partide de, yeni umutların yeşermesine şiddetle ihtiyaç var.
Diğer yanda ise başkalarını kıskandıracak iki önemli avantajın sahibiler.
Çünkü iki partinin genel başkanı da, yerel seçimde “başarısız olduklarını” söyleyip; “siyasetin yüzsüzlerine” ders verircesine görevlerinden istifa ettiler.
Ve iki partinin de kökleri sağlam.
YETERİNCE yansız olamayacağımın bilinciyle zorluyorum kendimi. Önyargıların tümünden, duygularımın hepsinden arınarak; Başbakan R. Tayyip Erdoğan ile empati kurmaya çalışıyorum.
Loto, Toto benzeri oyunlarda başarılı olduğum söylenemez ama bakalım üzeri çizilecek isimleri tahmin edebilecek, bakanlığa veda edecek kişileri bilecek miyim?
Başbakan yardımcıları Cemil Çiçek, Hayati Yazıcı, Nazım Ekren üçü de yerinde kalacak.
Devlet bakanları Nimet Çubukçu, Mehmet Şimşek, Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Egemen Bağış kalacak... Mehmet Aydın, Murat Başesgioğlu, Kürşad Tüzmen gidecek.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı Ali Babacan kalacak.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Devlet Bakanı yapılacak.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, gidecek.
KAPININ üzerindeki yazı, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü gibi, ezberimizdedir:
“Vergilendirilmiş kazanç, kutsaldır.”
Sözü tersinden okursak:
Vergilendirilmemiş kazanç, haramdır.
Sayısı kaçtır?
Vergilendirilmemiş kazancın miktarı eski parayla kaç katrilyon, yenisiyle kaç milyardır?
Bilen yok.
İZMİR Büyükşehir Belediyesi, küçük çapta bir savaşa hazırlanıyor.
Cephane depolandı.
Araçların bakımı yapıldı.
Orduya takviye yapıldı.
Herkes teyakkuz halinde bekliyor.
Başkomutan, “hücum” der demez..
Havadan, karadan sivrisineklere karşı amansız bir saldırı başlayacak!.
POSTA kutuma düşen mesajın başlığı, epeydir damarlarımda artarak dolaşan adrenalini, iyice zıplattı:
“Birgün sizin de kapınızı çalabilirler... ”
İmzaya bakınca rahatladım, Avukat Noyan Özkan, “olası arama ve el koyma işlemleri sırasında dikkat edilecek önemli noktaları” mini bir kılavuz haline getirip, yollamıştı.
Noyan Özkan’ın uyarıları iyi de...
Ya o uyarıların uygulaması pratikte işe yaramaz hale getirilirse, ne olacak?
Misal... Madde 1:
Kapınız çalınmalıdır.
MİLLİ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “Siyasete 18 yaşında başladığını, Adalet Partisi ve DYP ’de çeşitli sorumluluklar üstlenerek, siyaset yaptığını” falan anlatmıştı, partisinden istifa ettiğinde.
2 Temmuz 2001 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan aynı açıklamada, “Siyaset kurumu bugün, Cumhuriyet döneminin en büyük itibar kaybı ile karşı karşıya” filan da demişti.
Bu sözleri, dumura uğramış kimi hafızaları tokatlamak için aktarıyorum şimdi.
Aktarıyorum çünkü Hüseyin Çelik’in şu günlerde söylediklerini, geçmişin ışığında irdelemek gerekiyor.
Hüseyin Çelik, hayli gecikmeli de olsa, şu sorulara cevap vermeli:
1999 yılında DYP’den Van Milletvekili seçilirken de, 18 yaşından beri çeşitli sorumluluklar üstlendiği partisinin, siyaset kurumuna itibar kaybettirdiğini düşünüyor muydu?
Düşünüyorsa, DYP’den milletvekili olmayı, nasıl içine sindirdi, hangi ahlâk ölçüsüyle bağdaştırdı?
İNSAN zekâsı kötüye çalıştığında, galiba daha yaratıcı oluyor.
Örnek:
İşkence.
Biraz araştırınca şunu gördüm. Tarih boyunca yapılanları, dehşet veya vahşet sözcükleri dahi, anlatmaya yetmiyor.
Biri diz koparma aleti icat etmiş mesela, bir başkası parmak sıkıştırma ve kırma aletini...
Fiziksel işkence yöntemleri, saymakla bitmiyor:
Diş sökme, ışıkla körleştirme, kaynatarak öldürme, dağlama, iğdiş etme, kırbaçlama, deri yüzme, ayak kızartma, saç yakma, oksijensiz bırakma, kafa derisi yüzme, böceklere yedirme, uykusuz bırakma, yüksek sese maruz bırakma, aç bırakma, gıdıklama, dil kesme vesaire...
ERGENEKON’DA delil niyetine el konan belgeler arasına NUTUK da girdi ya, ne yalan söyleyeyim, fena halde tırsmaya başladım.
Çünkü dalgaların nereyi, kimi döveceği, artık hiç belli değil.
Misal, Mustafa Balbay 40 değilse de, 30 yıllık arkadaşım. Ankara’da çalışırken, o zaman YÖK Başkanı olan Prof. Kemal Gürüz’ü defalarca makamında ziyaret etmiştim.
İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ile Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk ile aynı panellerde konuşmacı olmuştum.
Eyvah, eyvah.
Ergenekon savcıları, kimi sanıklarla olan buna benzer ilişkilerimi, önünde sonunda ama mutlaka ortaya çıkaracaktır.
Hal böyle olunca da, bir sabaha karşı kapıya dayanıp, evimi bastıklarında; eminim çuvallar dolusu kitap, CD, belge, fotoğraf ve hatta boş mektup kâğıdına el konacaktır.