YOLDAN geçen insanların kulak dibinde bile avazı çıktığı kadar bağıran ve gariptir, bu aymazlıkla mal satmayı, gazoz içirmeyi, köfte yedirmeyi umanlar; çarşıda, pazarda kol geziyor.
Saat Kulesi, Kemeraltı ve Başdurak Camii arasındaki operasyonun hedefinde işte bu “çığırtkanlar” var.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ferda Eser’in komutasındaki zabıta ekipleri harekete geçiyor önce.
Ardından Ferda Hanım’ın eski çalışma arkadaşları olan, çevik kuvvet, huzur timleri ve karakol polisleri çemberi oluşturuyor. Kaçanların peşine ise motosikletli yunuslar takılıyor.
Çığırtkanların hepsi yakalanıyor.
Kabahatler Kanunu’na göre sadece 62 lira ceza karşılığında tekrar dışarı salınmaları hiç önemli değil.
Önemli olan, şunu bilmeleri:
MİLLETİN gözü vekilinin üzerindedir daima.
Sadece aldığına bakar ama...
Bakılması gereken yer, milletvekilinin yaptığıdır oysa!
Yeni bir tartışma var şimdi.
Milletvekilleri trafikte sıkışıyormuş.
Eee.
Ne yapalım?
ADAM olacak çocuk, ille de şeyinden belli olmaz. İlk iş olarak “kerrat cetvelini” ezberlemişse bir çocuk ve babası satacağı malı at arabasına yükleyip pazara gittiğinde, dükkânı bekleme görevini yüklenmişse henüz 10 yaşındayken...
İşte o çocuğun adam olacağı bellidir, daha o zamandan.
İbrahim Ekinci’nin Milliyet’te yayınlanan söyleşisinde, Ahmet Küçükbay aslında, “nasıl adam olduğunu” anlatıyor, adam olmak isteyen çocuklara.
Ve isterim ki...
Her anne, her baba bu vesile ile Küçükbay’ın hikâyesini anlatsın çocuklarına.
Küçükbay’dan da dileğim, hangi okuldan davet gelirse koşmasıdır oraya. Nereden nereye, nasıl geldiğini; bizzat kendisi anlatmalıdır, gençlere ve çocuklara.
Çünkü zamane çocukları, “armudun pişip, ağızlarına düşmesini” bekliyor.
PANELLER, sempozyumlar, kongreler, konferanslar, arama toplantıları... İzmir’in vizyonuna ilişkin maddeler sıralanırken “üniversiteler şehri” başlığı da mutlaka yerini alır hepsinde.
İyi de, bir şehir nasıl “üniversiteler şehri” olur?
Sinesinde barındırdığı üniversitelerin, “hem sayısı hem kalitesi veya hem niceliği hem niteliği ya da eskilerin deyişiyle hem kemiyeti hem keyfiyeti” ile ciddiye alınması halinde!
Türkiye’de 94’ü devlet, 45’i vakıf olmak üzere toplam 139 üniversite var bugün.
139 üniversiteden, İzmir’in payına düşen ne?
Ege, Dokuz Eylül, Yüksek Teknoloji... Bunlar devlet üniversiteleri.
En eski vakıf üniversitesi İzmir Ekonomi. Ardından Yaşar geliyor. İzmir Üniversitesi çok yeni. Gediz ise kapılarını bu yıl açacak.
RAHMETLİ babam vaktiyle çok uğraşmış, aile şeceresini çıkarmıştı.
Hayatında şecere görmemiş olanlar için, kabaca bir resim çiziktireyim:
Bir ağaç tasavvur edin.
En kocamanından.
En dallı budaklısından.
Şecere de böyle bir şey.
Kaç parçadan oluştuğu, hesaba kitaba gelmez.
HERKESİN derdi, kendine... Bizler İzmir’de yok metroymuş, yok körfezin kokmasıymış, yok yeni fuar alanıymış gibi aslında incir çekirdeğini doldurmayan işlerle uğraşırken; adamın biri ki kendileri İran’ın ruhani lideri olur- dünyayı altüst edecek şeyler söylüyor.
Şaşırdım kaldım.
Hangisine baksam?
Bir yanda Hamdi Türkmen kardeşimin, Aziz Başkan’la yaptığı “destansı söyleşi” duruyor, diğer yanda Ayetullah Hamaney’in “Türkiye, Irak, Lübnan, Pakistan ve Afganistan, güçlerini birleştirip el Mehdi - el - Muntazar’ın dönüşüne ve kökten değişikliklere hazırlıklı olmalı” şeklindeki çağrısı.
Aziz Başkan’ın kimi sözleri can sıksa da, Hamaney’in çağrısının yanında; Şam’da şeker kalıyor!
Çünkü inanışa göre Mehdi, Kıyamet Günü’nden önce ortaya çıkıp dünyadaki bütün haksızlıkları yok edecek. Hatta kimine göre ise Hıristiyanlar ile Yahudiler’den İslam dinine geçmelerini isteyecek, bunu kabul etmeyenler öldürülecek.
Yeni Şafak Gazetesi’nde “fikrine önem, kişiliğine değer” verdiğim İbrahim Karagül’ün yazısını okudum bu arada. Diyor ki:
BUCA Belediye Meclisi’nin CHP Grup Başkanvekili Ali Rıza Kaya, yıllar öncesinden anımsadığım nezaketine yakışan bir açıklama gönderdi.
Belli ki...
Alınmış, üzülmüş.
Neden?
Gazeteci Gönül Soyoğul’un evini atış poligonuna çeviren ve civciv kadar yürek taşımayan ve de attıkları yumurtaların yol açtığı pislikten beter bir çöplüğün ardında halâ saklananlar vardı ya. İşte o tetikçileri konu aldığım yazının bir cümlesinde, Ali Rıza Kaya’nın da adı geçiyordu.
Geçmesinin sebebi de, Buca Belediye Meclis üyesi Levent Köstem ile Gönül Soyoğul’un yaptığı söyleşide adının geçmesiydi.
Bana göre Levent Köstem, ne hatır dinlemişti, ne de nasır... Hepsinin üzerine basıp, geçmişti.
YAKLAŞIK bir ay önce “Bolt koşsa nafile” diye yazmıştım. İddiam şuydu ki:
“İstanbul’a yapılacak 3. köprünün ‘açıklanmayan güzergâhı’ sanır mısınız ki, bilinmiyor? olmayın.
Bilmesi gerekenler, güzergâhın nereden nasıl geçtiğini, metre metre, santim santim öğreneli kim bilir kaç zaman olmuştur.
Herkes payına düşeni almış, yaşanan beyhude telaşı, kıkırdayarak izliyordur! ”
Üstelik o gün Bolt, 100 metrede yeni dünya rekorunu kırmamış, insanları bir kez daha ağzı açık bırakmamıştı.
Dün okudum...
Geçen yıl 100 metreyi 9.69 saniyede, geçen gün ise 9.58 saniyede koşan Bolt diyor ki: