İNSANLARI başarıları, becerileri, birikimleri, projeleri, fikirleri, kişilikleri ile değil de; kadın veya erkek, mimar veya mühendis, eski veya yeni olmaları ile değerlendiren anlayışa sinir olurum.
Özellikle siyasi âlemde sıkça yapılır bu yanlış.
“Bizim yönetim kurulumuzda üç tane mimar var” der kimi.
Aferin sana.
Sormak lâzım:
“Mimar olmuş da, ne olmuş? Sen asıl onu anlat...”
Kimi ise nazire yapar ötekine:
GEÇEN yıla bakınca, olanları anımsayınca şaşırıp kalıyor insan:
Bu kadar garabet, onca hüzün, bunca felaket, bir yıla nasıl sığar?
Sığarmış işte.
Zaten yılın daha ilk gününde “perşembenin gelişi” kendini belli etmişti.
Ankara’da bir apartman dairesinde doğalgazdan zehirlenerek hayatını kaybeden 7 üniversite öğrencisinin acısı, 2009’un belleklerde bırakacağı karanlık lekenin göstergesiydi sanki.
Ya sonra?
Tokatlayın hafızanızı.
YOLCU uçaklarını “güdümlü füze” niyetine kullanmak isteyen teröristler yüzünden, havaalanları birer çilehaneye döndü.
Saatler öncesinden gelip, çoğu kez saatler boyu beklemek yetmezmiş gibi, en fenası şu:
“Bozuk paraları kutuya koyun...”
Olmadı... DIT.
“Çakmak, sigara, kalem...”
Olmadı... DIT.
“Kol düğmesi, saat, yüzük...”
BİR gazetemiz, hadi adını da verelim Star Gazetesi, internet sitesinde ilginç bir anket düzenliyor.
Soru şu:
“2009’un en antipatik ünlüsü hangisi?”
Seçenekler ise şöyle sıralanıyor:
“Halkımız bizi dağlara çağırıyor” diyen, DTP’li Emine Ayna.
“Dersim’de analar ağlamadı mı?” diyen, Onur Öymen.
Baykal’a yazdığı mektupta “Anadolu işgal altında” diyen, Fazıl Say.
BUGÜN bir Cumhuriyet Gazetesi alın ve birinci sayfanın sağ alt köşesine bakın.
Eğer yazısı yoksa...
Şöyle bir cümle okuyacaksınız orada:
“Mustafa Balbay 300 gündür tutuklu.”
Yarın gece saat 24’ü gösterdiğinde, kimileri şampanya patlatırken; bir hücrede geçen 301’inci gün bitecek, 302’inci gün başlayacak Balbay için.
Niçin?
Geçenlerde yine bazı sanıkların tahliye talebi görüşüldü Silivri’de.
BAŞBAKAN Erdoğan ile aynı fikirdeyim:
“İddialarla, dedikodularla, söylentilerle ülkenin huzurunu bozmaya kimsenin hakkı yoktur.”
Ama bu öyle bir cümle ki...
Ne ucu, ne bucağı belli.
“İddia” dediğinin nedir ki?
Eskiden moda olan bir söz vardı hani:
“Ağzı olan konuşuyor.”
İKİ liste yayınlandı peş peşe. Türkiye’nin illeri diziliydi alt alta, üst üste.
Birinde “işsizlik oranları” sıralıydı.
Ötekinde “şehit sayıları” yazılıydı.
Listelere bakınca...
İster istemez şu soru geliyor akla:
Ölmek mi zor, yaşamak mı?
Ölüm, Türkiye’nin her ilinden nice canı alıp, götürmüş.
KALABALIK, fitili ateşlenmiş bomba gibi. Her an patlamaya hazır. Günlerdir gerilmişler zaten.
Gelen vurmuş, giden vurmuş.
Su sıkmışlar üzerlerine.
Gaz sıkmışlar.
İtilmişler, kakılmışlar.
Ankara’nın ayazında, havuza yuvarlanmışlar.
Hastalanmış çoğu.