KALABALIK, fitili ateşlenmiş bomba gibi. Her an patlamaya hazır. Günlerdir gerilmişler zaten.
Gelen vurmuş, giden vurmuş.
Su sıkmışlar üzerlerine.
Gaz sıkmışlar.
İtilmişler, kakılmışlar.
Ankara’nın ayazında, havuza yuvarlanmışlar.
Hastalanmış çoğu.
Yılmamışlar.
Bir gün değil, üç gün değil.
Beş gün değil, on gün olmuş.
Ayaktalar.
Yıkılmadan bekliyorlar.
* * *
Onlar “ekmek” derdinde.
“Hak” arıyorlar.
“Hukuk” arıyorlar.
Onlar...
TEKEL işçileri.
Başlangıçta “vaka -i adiyeden” sayılan eylemlerini inatla, inançla sürdürüyorlar.
İş o kadar büyüdü ki...
Bütün Türkiye, hatta dünya onları izliyor şimdi.
İktidar korkuyor.
İktidar tırsıyor.
İktidar başına ördüğü çorabın, tulum gibi üzerine geçmesinden endişe ediyor.
* * *
Muhalefet ise “hazır kalabalığı” bulmuş, “Tamam” diyor:
“Kahramanlık yapmanın tam zamanı!”
Ve “en kahraman” Deniz Baykal biniyor parti otobüsüne, “beyaz atlı şövalye” gibi dalıyor kalabalığın arasına.
Atıyor.
Tutuyor.
Coştukça, coşuyor.
Kalabalık kendinden geçmiş...
Alkış, kıyamet, ortalık yıkılıyor.
Bir yerde haklılar.
Denize düşmekten beter olmuşlar.
Baykal’a sarılmasınlar da ne yapsınlar!
Tek karelik kahraman
Merak uyandıran tartışma
CEP telefonu kamerasıyla çekilmiş bir kayıt izledim televizyonda. AKP Milletvekili Feyzi İşbaşaran ile polis memurları arasında “dozu yüksek” bir tartışma yaşanıyor.
Feyzi İşbaşaran, kimliğini çıkarmış, havada sallıyor:
“İşte benim kimliğim, sen de kimliğini çıkar.”
Polis direniyor.
“Üzerimde üniforma var. Kimliğimi göstermeye gerek yok” diyor.
Milletvekili, “Ben senin polis olduğuna inanmıyorum. Kimliğini göster” diye diretiyor.
Neler yaşandı şimdiye kadar?
Polis üniformalı “meçhul kişiler” kimbilir kaç kez insanları alıp, götürdü; “akıbeti meçhul” hale getirdi.
İnsan haliyle düşünür tabii.
Üniforma gerçek mi, sahte mi?
Hoş.
Kimliği görse ne olacak?
Sahte kimlik, sahte üniforma sahibi olmaktan daha mı zor sanki!
Yine de “teknik bir ayrıntıyı” merak ediyorum:
Üniformalı bir polis, istendiğinde kimliğini göstermek zorunda mı, değil mi?