İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, şu sözlerini derin bir ıstırap ve tarifsiz bir hüzünle okudum:
“Ankara’da bakanlık kapısındaki güvenlik görevlileri kimlik istemeye, şurada otur demeye başladılar. Bürokrattan talimat bu şekilde geliyor. Saatli ve randevulu gitmemize rağmen kimliğimi soruyor ve ‘otur şuraya’ diyorlar.”
Bakanlar, müsteşarlar, genel müdürler...
Veya her kimler ise bunlar, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’na böyle bir muamele yapma cüret ve cesaretini, nasıl olur da kendilerinde bulurlar?
Ne anlamam mümkün.
Ne de onaylamam.
Dahası bu terbiyesizliği yapanlar, herkes emin olsun ki; yaptıkları yanlarına kâr kalmayacak.
SAĞLIK Bakanı da, anlaşılan Erman Toroğlu ile aynı kafada.
Toroğlu dedi ya:
“Millet kafayı domuz gribine takmış, kimsenin sigara yasağına baktığı yok. Çok sık dışarıda yemek yiyorum, eve döndüğümde kazağım leş gibi sigara kokuyor. Geçen gece Boğaz’da bir mekâna gittim, içeride 400 kişi vardı, 380’i sigara içiyordu.”
Tabii canım.
Önemli olan Toroğlu’nun kazağı!
Domuz gribinden “kaç kişi ölmüş” kimin umurunda?
Tamam.
SİYASETİN bir adabı, demokrasinin de kuralları ve koşulları vardır.
Örneğin parti kongrelerinde demokrasinin kural ve koşullarına uygun bir seçim yapılmışsa, kazananı alkışlamak, siyasetin adabıdır...
Meselâ genel başkanın istemediği bir kişi, il başkanı seçilebilir pekâlâ.
Yaşamışımdır, görmüşümdür.
1976 yılında yapılan Adalet Partisi İzmir İl Kongresi’nde, Süleyman Demirel’in seçilmesini istediği kişi, rahmetli Halil Ünalp’ti.
Kazanan ise yine rahmetli Kemal Serdaroğlu oldu.
Peki.
AVRUPA Birliği’nin, Sırbistan, Makedonya ve Karadağ vatandaşlarına vizeyi kaldırması; bölünüp, parçalanmış ülkeleri sorgusuz sualsiz bağrına bastığının “yeni bir kanıtı” olarak kayda geçti.
Diğer yanda Türkiye, “din, iman” meselesinin ötesinde, “kocaman” bir ülke.
50 yıldır kapısında yatıp, kalksanız da... Her denileni yapsanız da... Sizi itip, kakmalarına razı olsanız da... Ağzınızla kuş tutsanız da...
Boşuna.
Anlayın artık.
Avrupa Birliği “bu haliyle” Türkiye’yi arasına almaz, almayacak.
* * *
ŞİKÂYETLERİ dinleyince, teşhisi koydum:
İnsanlar araçlarını muayeneye götürüyorlar, sonra kendileri muayeneye muhtaç hale gelip, müsekkin içmeye başlıyorlar!
Anlatılanlardan biri fazlasıyla ilginç:
“Muayene istasyonundan önce aracımı benden iyi tanıyan ustaya götürdüm. Her şeyini kontrol etti. ‘Tamam’ dedi. Ben de gönül huzuru ile gittim istasyona. Parayı yatırdım, beklemeye başladım. Aracı alete bağladılar. 40 yıllık ustanın bulamadığını alet buldu!!!
İki yerden ‘ağır kusurlu’ damgası yedi bizim otomobil. Oradakilerden biri yanaştı, ‘Yakında bir servis var, hemen gerekeni yaparlar’ dedi. Meraktan gittim, bin liradan fazla masraf çıkardılar. Sohbet arasında öğrendim ki, servis istasyonunda çalışan arkadaşla akrabaymışlar...”
İlginç olmanın ötesinde, bu iddia inanılır gibi değil.
Ben de inanmadım zaten.
BAŞBAKANLIĞA bir mail gönderdim ve Başbakan’ın Şeb-i Arus töreninde yaptığı konuşmanın tam metnini iletmelerini rica ettim.
Ettim, çünkü...
Ağdalı bir dille yazılmış olsa da, seçilen sözcüklerin çoğu bugün fazla kullanılmasa da; yazanların eline sağlık.
Tek kelimeyle muhteşemdi.
Sayın Başbakan’ın da hakkı teslim edilmeli.
Sesi kısıktı mısıktı ama harika bir performans sergiledi.
Açıkçası, mesleğinde ustalık mertebesine ulaşan bir “sahne sanatçısı” gibiydi.
BAKMAYIN siz “senaryo” dendiğine... Ne tek bölümden sonra yayından kaldırılacak berbat bir televizyon dizisi, ne de Altın Küre ve Oscar’daki ödülleri silip süpürecek bir film var ortada.
Ama ille de bir isim verilecekse... “Ölümlerden ölüm beğen” denebilir yazılan senaryolara.
Domuz gribinin Türkiye’de yaratacağı tehlike ve ölümcül sonuçları hakkındaki “öngörü” iki senaryo üzerine kurgulanmıştı.
Birincisi “iyi” senaryoydu:
l 1.8 milyon kişi hastalığa yakalanacak, yaklaşık bin 200 kişi yoğun bakımda tutulacak. Yaklaşık 400 kişi hayatını kaybedebilir.
İkincisi de “kötü” senaryo:
l 21 milyon kişi hastalanacak. Yoğun bakıma yatırılan 15 bin 500 hastanın yaklaşık 5 bin 300’ü hayatını kaybedebilir.
MÜJDELER olsun İzmir’e... Yer gök inlesin bu haberle:
“Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı ve Raylı Sistem Daire Başkanlığı ekipleri, istasyonlar hariç, bin 62 metre invert (taban) betonu ile 2 bin 225 metre kemer betonlarını atmaya başlamak üzere 101 işçi ve 6 mühendisle metroya girdi.”
Ne var ki...
6 mühendis yetmez.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 1925’i kadrolu, 549’u sözleşmeli personeli arasında kim bilir kaç tane daha mühendis var?
Onları da çağırın.
Yetmez.