YAVUZ DONAT’la sözleşmiş gibi, sonuçta “aynı kapıya” çıkan bir konuda kalem oynatmışız geçen cuma günü.
Ben, Adil Gür’ün son araştırmasına ilişkin bazı notlarla beraber, şu tespitini de aktarmıştım:
“Mustafa Sarıgül, Tayyip Erdoğan tipinde bir siyasetçi.”
Yavuz Donat ise yazar Demirtaş Ceyhun’un oğlu, Avrupa Parlamentosu eski milletvekili Ozan Ceyhun’la yaptığı söyleşinden bazı anekdotları yazmıştı.
Sahne 1:
“Doktor, elini Ozan Ceyhun’un omzuna koyuyor:
- Babanız son nefesini verdi. (29 Temmuz 2009)
KURTLAR Vadisi’nin senaristleri fazla mesai mi yapıyor, yoksa Hollywood’tan kiralanmış yazarlar mı iş başında; o kadarını bilemem. Ama iktidarın gündem belirlemedeki ustalığı, Başbakan’ın kişisel becerisi ile izah edilemeyecek kadar mükemmel.
Dul, aç.
Yetim, biilaç.
Ahali, yoksulluktan kırılıyor.
Bu durum gündemin ne zaman kıyısına kadar gelse...
Pat.
Al sana bir dosya.
ARAŞTIRMACI Adil Gür’ün Neşe Düzel’le yaptığı uzun söyleşiden çıkardığım, fazlasıyla önemli 20’den fazla paragrafı bir kenara ayırdım.
Her paragraf üzerinde günlerce yazıp, konuşmak mümkün.
Çünkü o paragrafların her biri, Türkiye’de “bugün ne oluyor, yarın ne olabilir” sorularına, üstelik somut veriler ışığında cevap veriyor.
İlginçtir, cevaplardan mutlu olacak hiçbir “güç odağı” yok!
Mesela...
Odakların en güçlüsü, iktidar partisi.
Açıkça belli.
AMERİKAN Jeolojik Araştırma Kurumu’nun (USGS) internet sitesine her gün bakıyorum.
Alaska’nın güneyinden Guatamala’ya, Peru’nın göbeğinden Solomon Adaları’na nerede bir kıpırtı varsa; ABD ve çevresinde 2.5’tan, dünyanın her yerinde ise 4.5’tan yüksek şiddetteki depremler anında yansıyor oraya.
22 Ocak günü, Yunanistan epey sallandı mesela.
Biri 5.2, üçü 4.5’tan büyük dört deprem oldu.
İzmir’e yakın noktalardaki depremler ise “bereket” USGS’nin listesine girecek veya potansiyelimizi açığa çıkaracak kadar güçlü değildi!
Potansiyelimiz ne mi?
Prof. Ahmet Ercan’ın dilinde tüy bitti.
PARANIN fazla sorun olmadığı sektörlerin başında, futbol piyasası geliyor olmalı ki, miadı dolmuşlar bile üzerlerine yapıştırdıkları fiyat etiketinin üzerine “3 milyon 200 bin Euro bana, 800 bin Euro yardımcılarıma” diye yazabiliyor.
Kim o?
Giovanni Trapattoni.
Arkadaş, Deniz Baykal’la aynı yaşta ama Türk Milli Takımı’na gelmek için 4 milyon Euro para istemekten çekinmiyor.
Haklı.
Meraklısı varsa, neden istemesin?
Tamam.
EGE Yemek Sanayicileri Derneği Başkanı Ahmet Hakan Ay’ın televizyondaki ana haberlerde “flaş” haber olan açıklamaları, aslında hiç şaşırtıcı değil.
Bir yanda, bir maliyet hesabı var...
Diğer yanda, piyasanın dayattığı koşullar.
Ve bir de en vahimi, koşullar ne olursa olsun gözü doymayanlar!
Ama önce iyi niyetle ve basit bir hesap yapalım.
Üretilen bir tas yemeğin maliyeti üç lira ise ama 2 lira 75 kuruştan fazlasına satılamıyorsa... Veya 3 lira 25 kuruşa satılsa da, 25 kuruşluk kâr yetmiyorsa...
O tasın içindeki yağın cinsinden de, etin cibilliyetinden de zaten kuşku duymalı insan!
ATASÖZÜ gibi ezberimizdedir. “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” deyişini herkes bilir.
O zaman tersine ne demeli?
Herhalde:
Vergilendirilmemiş kazanç haramdır!
Yine herkes bilir ki, Türkiye’nin ekonomik çarkı ciddi biçimde “kayıt dışı” yani “vergilendirilememiş” yani “haram” kazançtan kaynaklanan parayla döner.
Biz de bekleriz:
Sap döner...
CUMHURİYET Gazetesi’nin Makale Yarışması’nda Yunus Nadi Armağanı’nı kazandığı ve 26 Ağustos 1962’de yayımlanan ilk yazısından...
24 Ocak 1993 günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan son yazısına kadar “tüm yazıları” hep elimin altında.
Yazdığı bütün kitaplar, hemen yanıbaşımda.
Bazen ihtiyaç duyar, bakarım.
Bazen “Acaba bu konuda ne yazmıştı” diye merak eder, okurum.
Mesela ilk yazısındaki şu cümle:
“NATO subayları Türkiye’de ‘çöl zammı’ alırlar. İktisadi durumumuz ve itibarımız için en acı misal... Geri kalmış ülke damgasını, Türk aydını, Türk halkı, bir suçlu gibi alnında taşıyor.”