Gerçekle yaralanmak, yalanla oyalanmaktan iyidir... Trabzonspor ağzıyla kanarya tutsa Kadıköy’de üç puanı alamazdı, kolay kolay da alamaz bundan sonra... Çünkü Fenerbahçe’nin daha büyük bir takım olduğuna inanıyor hocadan malzemeciye kadar hepsi..
Hani çocuklar su gibi bildikleri şiiri büyükler karşısında okurken takılır tekler ya... Aynen öyleydi Trabzonspor. Bildiğini okuyamadı Kadıköy’de.
Şimdi sarı-lacivert beraberliğin sebeplerine gelelim...
Sakın AEK yorgunluğundan, ikinci Abdülkadir’in yokluğundan, Sturridge’nin hazır olmamasından dem vurmasın kimse. Fenerbahçe de Hasan Ali, Moses ve Isla’dan yoksundu. Rami yoldan, Rodrigues rehavet ve tembelliğin merkezi Katar’dan gelmişti. Gustavo daha uçaktaydı, Kolarov’un nerede olduğunu kimse bilmiyordu. Üst üste koyun, takımın yarısı yani.
Yahu, Ekuban’ı tutacak Jailson, Trabzonspor’un altın çocuğu Nwakaeme karşısındaki Ozan bile devşirmeydi mevkilerinde. Avdijaj’ın önündeki Dirar gidip de gelmeyen cinstenti.
Hangisi “istim
Fenerbahçe’nin Danimarkalı stoperi Zanka, lige zar zor yetişip doğru dürüst antrenman bile yapamadan çıktığı Gazişehir maçından sonra “hedef 29. Şampiyonluk” deyince, futbol dünyamızda “alarm zilleri” çalmaya başladı...
Zaten birkaç yılda bir çalar; tatbikat yapar gibi.
Zanka’nın 1959 öncesi 9 şampiyonluğu da hesaba katan konuşması, ya Kuzey Avrupalı disiplinin doruk noktasıydı... Ki, Zanka’nın yaşındaki pek çok Türk vatandaşı Fenerbahçe’yi sadece Lig kurulduktan sonra kazandığı 19 şampiyonluk sahibi sanırken, adam Cumhuriyetimizin kuruluşundan öncesine kadar tüm mahalli ligleri incelemiş, ölçmüş biçmiş, bu sezonu zirvede bitirince 29. Şampiyonluğu kazanacaklarını ilan etmişti...
Ya Allah söyletmişti...
Ya da Fenerbahçe yönetimi.
Zanka bilmez, Allah karışmaz bu işlere...
Apaçık belli ki, önümüzdeki süreçte eski defterleri karıştırmaya başlayacak Fenerbahçe.
Her sezon Süper Lig’e rahmetli futbol adamlarımızdan birinin adını koymak, arka planda “günümüz kahramanlarını” o kıymetli insanların vasıflarına özendirmek mesajıyla birlikte tam bir vefa örneğidir ve çok şık harekettir.
Peki kulüplerimiz özelinde, sezona “özel” birilerinin isimlerini vermek istesek!.. Şöyle “damgasını vuran” birilerinin…
Galatasaray’ınki “Falcao”dur kesin…
Beşiktaş’ınki muhtemelen “Quaresma” olacaktır.
***
Futbolda olmaz olmaz!.. Şampiyon takım Galatasaray, hiç de kötü olmayan bir kadro ile lige başlıyor; ikinci hafta bitmiş, tek puanı var.
Neler yaşanmış o gece… Denizli yenilgisi ardından Hoca’nın cezası bitmiş, yeni sezonda hoca takımıyla, takım sahasıyla, taraftar hepsiyle kucaklaşmış. Yeni transferlerden biri oyundan atılmış, santrfor çıkarken tribünün yarısı alkışlamış yarısı yuhalamış, Konya son saniyelerde golünü atmış, roman gibi…
Bizler gibi iki eli iki ayağı olan, bizlerle aynı dili konuşan ama “katil doğan” bir yaratığın on yaşındaki kıza attırdığı “çığlıkların en dehşetengizi” ile iki gündür buz kesti ülke...
“Anne lütfen ölme!”
Süper Lig’in, futbolun, skorun anlamsızlaştığı, erkeğin utandığı, kadının dehşete kapıldığı, çocuğun ağladığı, bize hiç de yabancı olmayan o yakıcı haftalardan biri daha maalesef...
Birkaç sosyal medya psikopatı dışında statlara kadar yas ve endişe içinde herkes.
Küçük kız tarafından “en sevdiğinin yaşaması için edilen bu hüzünlü rica” hepimizin kanını dondursa da içerdiği çaresizliğe en güçlü empati Başakşehir camiasında kurulmuş olmalı dün itibarıyla.
İki maç sıfır puanlı geçen yılın şampiyon adayı.
Fenerbahçe’ye gelince...
Hepsine evet... İlk haftaki rakibi ne hazırdı Süper Lig’e, ne de layıktı. Adı şampiyonluğa marke ne kadar takım varsa, hepsi şaşkın ve sarsaktı. Eğrisi doğrusuna denk geldi, Fenerbahçe puan cetvelinin en üstüne yazıldı.
Dileyen “kısmet” der buna... Dileyen muvaffakiyet.
Ama beş golün gerçeğini, coşkusunu, ilk maçın uzak ara ivmesini kim inkar edebilir.
Bakmayın siz Falcao’nun manikürcüsünden/berberinden alınan istihbaratların gölgelediğine... Müspet ilimlere göre bu sezon en iyi başlangıcı yapan takım Fenerbahçe’dir...
***
Yarın Başakşehir maçında ne olur?..
Valla o Başakşehir’in problemi...
Fenerbahçe’nin “mucize” ile “felaket” arasında eksantrik bir sezona başlayacağı belliydi de… Mucizelerin ilk haftadan üst üste gelmesi bir başka mucizeydi!
Birincisi sezona cebinde 11 puanla başladı Fenerbahçe… Şampiyonluk iddiası olan ne kadar takım varsa ya yenildi, ya berabere kaldı Kadıköy’deki maç arifesinde. Aynısı 30. haftada tekrarlansa şampiyonluk el değiştirirdi muhtemelen.
“Önden buyurun” dediler Fenerbahçe’ye…
Yani atletizmde görmezden gelinen bir “fodepar” ikramı ayağına kadar geldi geçen sezon şansına turp sıkılan takımın.
Bitmedi…
Karşısındaki rakip alt ligin giysisini üzerinden çıkaramamış, adeta tribündeki kalabalıktan şaşırmış Gazişehir’di. Sanki Fenerbahçe’yi izlemeye gelmiş tribündeki 40 bin Fenerbahçeli’den farksız misafirler gibi.
Fenerbahçe verdi “mehteri” tabi.
Bir tane Fenerbahçeli bulun bana, Süper Lig’in başlayacağı şu hafta göğsünü gere gere “şampiyon oluruz” desin!
Bırakın Fenerbahçeliyi, elindeki malzemeyi ölçüp biçen, sonra da kıyas ve mantık işleten Ersun Yanal diyebilir mi mesela?
Siyaseten değil inanarak, hesap kitap yaparak dile getirecek bir kişi bulamazsınız.
Vefa Küçük demiş ama onunki tespit değil temenni... Kafasında kadehle harmandalı oynamak gibi eğlencelik işte... Geçen sezon küme düşme hattındayken de söylemiştir, iddiaya girerim.
“Top yuvarlaktır” türünden yuvarlak laflara gerek yok. Çıplak gerçek diyor ki, “kurulamadı takım”.
Eksik.
Ne şevk var ne ahenk.
Abdullah Avcı’nın teknik direktörlüğüne laf eden “taş” olur!.. Futbola bilim adamı ciddiyeti ve metotlarıyla yaklaştığı, yaşamını işine adadığı herkesin malumudur.
Zekası, birikimi, gelişim tutkusu kusursuzdur. Tarzı da vardır, fikri de uygulama yeteneği de...
Yani, pek çok kulüp için biçilmiş kaftandır Abdullah Avcı.
Ama Beşiktaş için değil!
***
Nereden mi çıkardım?
Çünkü Beşiktaş gibi dev camiaların en üst profesyonelleri için teknik bilgi/kapasite kadar, kimilerinin “liderlik” benim “futbol siyaseti” dediğim “kitleleri sevk ve idare yeteneğine” de ihtiyaç vardır.