Herkesin çantada keklik gördüğü Kadıköy’deki Antwerp maçından zor güç bir puan çıkarabilen Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi grubundan çıkma şansını dibe vurdurduğu gibi takıma ve teknik direktöre güveni de yerlere düşürdü.
İstikamet Konferans Ligi…
Neden?..
Meçhul.
Versinler bir konferans; herkes sebebini anlasın!
Fenerbahçe’nin sanki Trabzonspor maçının uzatma dakikalarıymış gibi başladığı maçın ilk yarısı, adeta Hollywood’da yazılmış bir aksiyon senaryosu gibiydi.
İnişler, çıkışlar, gerilim, hayal kırıklığı sevinç… Yok yoktu.
Bugüne kadar megafonu kapıp yoldaşlarını protestoya davet eden pek çok sendika başkanı, öğrenci lideri, siyasetçi, aktivist gördük, çoğuna yürekten selam çaktık da... Fenerbahçe Başkanı Sayın Ali Koç’un Sabiha Gökçen’e çağırdığı Fenerbahçelileri ajite etmeye çalışması biraz tuhaf geldi açıkçası.
Gerekçe, Trabzonspor yenilgisine hakemin katkısı!
Yani, bugüne kadar doğru/yanlış binlerce örneği yaşanmış, karşılığında mağdur başkandan hakeme, MHK’ye, olmadı TFF’ye eleştiri, bilemedin ağır eleştiri ötesine taşınmamış bir vakayı “Patrona Halil” isyanına çevirmeye gayret, ürkütücü, şaşırtıcı.
Tuhaf gelmeyenlerde bir tuhaflık olmalı!
Çünkü her şeyden önce “kastı aşıyor” hadise.
“Haksızlığa uğramış olmayı” ayırın; geriye kalanlarda “uyan” var mı Sayın Koç’a, Fenerbahçe’ye?
Lakin Ali Bey böyle...
Fenerbahçe Trabzon’da “Zincirleme kaza” gibi bir yenilgi aldı ama bir tek Pereira kazayı yara almadan atlattı!..
Savunma garantisi Kim Jae iki sarı kartla atıldı 23’de takımı on kişi bıraktı. Altay barajı yanlış kurdurdu topu içeri aldı Trabzonspor’a beraberliği hediye etti. Szalai kale önünde Cornelius’a künde atıp penaltı yaratarak Trabzonspor’a “fark” yolunu açtı.
En iyi yeri savunması ve kalesi çöktü Fenerbahçe’nin. Üstelik kazaya karışanlar arasında sarı kart adaleti olmayan hakem de vardı.
Yani faturayı Pereira’ya kesmek imkansız.
İşe iyi yönden bakarsanız, hiç mücadeleden kopmadı Fenerbahçe o kadar.
Tempolu, hızlı ve keyifli başlayan maçın daha ikinci dakikasında Novak bir Trabzonspor golünü çeldi, üçüncü dakikasında Fenerbahçe’nin erken golü geldi. Ferdi’den başlayıp, Mesut’un ceza alanına soktuğu topa Valencia’dan sonra son vuran Rossi’ydi.
Santrfor görevini yorgun ve gergin Valencia’ya vererek şaşırtan, savunmanın sağına Novak,
Kadıköy, Trabzon’daki derbiyi pek umursamıyor sanki!.. Tansiyon sağlıklı bir delikanlınınki gibi. Yaşı tutanlar bilir; en azından geçmişteki heyecanları/coşkuları yaşamıyor.
Hadi yumuşatalım; “rakibi kadar” yaşamıyor.
Neden?
Kazanacaklarından emin olduklarından mı?
Rakibin üstünlüğünü peşinen kabullendiklerinden mi?
Yoksa, “işin bir de Kadıköy’ü var” hesabı yaptıklarından mı?
Bilemem… Ama Fenerbahçelinin uzun yıllardır en “kaygısız” beklediği, hiç telaşa kapılmadığı, her ihtimali tevekküle karşılamaya hazır gibi davrandığı bir Trabzonspor maçı oynanacak pazar akşamı.
Acı çeken insanları motive etmek veya ortaya karışık bilgiçlik taslamak için uydurulmuş bir laf değilse ve krizler gerçekten “fırsata gebeyse” şayet; bizi kırk kat Antep Baklavası gibi kızartan krizlerimiz, fırsatı kırk kat arttırmalı değil mi?
En başta pandemi… Yanında sel, taşkın, yangın, kuraklık ve diğerleri.
Artı… Pandeminin ve vatandaşın paçasına sımsıkı yapışmış, birinden beslenip diğerini açlık sınırında gezindiren yıkıcı reaksiyonda “felaket katalizörü” gibi çalışan hayat pahalılığı.
Ve onun eğitimden kiraya nice alt başlıklar...
El ele millete yaptılar yapacaklarını.
Ama futbola zararları, biraz farklı.
Onu infaz ettiler. Ölmedi… Ağır yaralı futbol ve kulüpler !
Fenerbahçe, Olympiyakos’un teşhis koyup zalimce deklare ettiği “sistem ve oyun eksikliği sendromunu” Kasımpaşa ile tedavi edemedi; sadece pansuman yaptı. Sorun olduğu gibi duruyor.
Bardağın dolu tarafına bakarsak, uzak ara üstün olmasa da istekli, tempolu oynayan ve mücadele eden bir Fenerbahçe vardı ilk yarı… İkinci yarı mücadele dışında bir şey kalmadı! Fenerbahçe 2-1’i mi koruyacak, farkı mı arttıracak karar veremezken, Kasımpaşa domine etti maçın yarısını. Misafir takım ilk yarıda savunma ile geçen zamana acımış olmalı!
Çünkü, Pereira “tersinden” Avrupa Tarihi yazan takımı değiştirmiş, beş farklı oyuncu serpiştirmişti forvete ve orta sahaya. Serdar Dursun ile Berisha’dan oluşan çift forvetle “sistem inadını” biraz da olsa kırmıştı. Santraforların arkasında on numara pozisyonunda Rossi vardı. Hem de Mesut kulübede otururken!
Kasımpaşa ise hiç de kale önüne otobüs çeken bir takım olmadığı halde Kadıköy’e 4-5-1 gibi çift kat zırhla gelmişti.
Pereira’nın bu Gustavo’ya kastı var
Pereira istediği kadar dalga geçsin… İstediği kadar sinirlensin! Fenerbahçe’ye dikte ettiği model, kanatları tıkayıp forvete adım attırmayan, bir-iki hızlı adamını ara topla buluşturan rakipler karşısında iskambil kağıdından kule gibi yıkılan bir sistem.
Olympiakos gibi “bir gömlek üstün” rakiplerin ise özel önlem almasına bile gerek kalmıyor; Kadıköy’de görüldüğü gibi.
Ne yapacağını bilemiyor Fenerbahçe! Önde basıp tempo yapmak, hızlı ve çabuk paslaşmak, kanatları çalıştırmak sistemin olmazsa olmazı ama yaparsa gol yiyor rahat rahat.
Fenerbahçe’yi kendi ayarındaki, hatta çıtası daha düşük takımlar karşısında rakip ne kadar izin verirse onu oynayacak kadar “edilgen” hale getirdiği gibi, güçlü kompakt takımlar için hiçbir işe yaramıyor.
Peki neye yarıyor?
Olympiyakos yenilgisine “hezimet” deniyor Fenerbahçe lügatinde.
En azından şimdilik “gerçek” böyle. Gerçeklerden kızarak, dalga geçerek kaçamazsınız bay Pereira.
Pereira sakat oldukları için İstanbul’da bıraktığı altı futbolcuya (Zajc, Sosa, İrfan Can, Sangare, Serdar, Tisserand) kulübede oturttuğu Mesut, Pelkas ve Osayi’i de ekleyince Fenerbahçe’nin on eksikli Beşiktaş’a döndüğünü düşünenler fena yanıldı.
Ali Koç’un deyimiyle “mecburen değil tercihen”di Pereira’nın yaptığı.
Fenerbahçe eksikti ama sol ayaklı olduğu için Ferdi ile kanat değiştirmiş Muhammed üçlü defansa çok iyi destek verip Gustavo “güvenlikçi” gibi savunmanın önünden ayrılmayınca, orta sahada Mert Hakan, önde Rossi ve özellikle Valencia şimşek kadar hızla yer değiştirince ve tüm takım sahayı çok iyi parselleyince, Fenerbahçe’nin topa sahip olmasına gerek kalmadı gol atmak için.
Dışarıdan bakınca oynayan, üstün görünen, bastıran Hatayspor’du… Pas sayıları bile Fenerbahçe’nin iki katıydı. Lakin Riberio’yu topa dokundurtmayan, her defansı bozacak Hatay santrforu Diouf’u üçlü savunmanın