Hani “yenildi ama ezilmedi” diye boş bir avunma vardır ya… Gaziantep mağlubiyeti de Fenerbahçe için futbol bağlamında belki öyle ama kaybedilen üç umut puanı ve zamanlama açısından ezilmenin de ötesinde.
Oyunu kurtardı, sezonu Antep’te bıraktı Fenerbahçe.
Artık hayal bile kurdurmuyorlar Fenerbahçeliye!
Fenerbahçe bu sezon nadir bulunan “ne yaptığı belli olan” bir oyunla başladı maça. Topa hakim, önde ve temaslıydı. Rakibi ise hücumda agresif, savunmada disiplinliydi.
Doğal olarak keyifli başladı maç ve henüz 8. dakikada Gaziantepspor’un 45 metreden attığı zeka/beceri golüyle daha da keyifli hale geldi. Zaten beklentilerin uzağında kalan Gustavo’nun artık kredisini doldurtan pas hatasıydı sebep… Büyük takımların yediği gollerden örneklenen “çıkışta kaybedilen topu” önde bekleyen kalecinin arkasına şandelleyen Figueiredo idi.
Sahi, neden Sosa gibi bir oyun aklı yoktu orta sahada?
Fenerbahçe erken golle mağlup duruma düştüğünde hiçbir şey eksilmedi sahadaki
Kimse şaşırmasın… Dehşete kapılmasın… Lütfen kimse yerinden kalkmasın! Karmaşa, hengame, kontrol dışı bir şey yok ortada. Devinim, değişim, iniş çıkışlar, sahnede bir görünüp bir kaybolan yıldızlar, hepsi oyunun gereği. Endişelenmeyin; tıkır tıkır işliyor “Fenerbahçe’nin sistemi”.
Yeter ki anlayın! Pereira, cebinde üç perdelik sürprizlerle dolu bir vodvil ile geldi bu ülkeye. Kadroya falan bakmadı, sahaya koydu. Ve sürekli tekrar ediyor. Başkan bile engel olamıyor. Bölümlerden biri, “izahı mümkün olmayan yenilgiler” ki, izleyiciyi yakalayıp oyunun içine sokan ve çözüm üretmeye iten unsur oluyor.
İkincisi, “patlayan flaş gibi beklenmedik galibiyetle” parlayan ümitler. Oyun ne kadar sıkıcı olursa olsun kapalı gişe oynamayı garantiliyor bu seyrek heyecan volkanları. Çünkü umutsuzluğun ne olduğunu herkes biliyor. Bir de senaryonun “dolgu” bölümü var…“Bu sayılmaz” maçları!
Aslında Fenerbahçe’ye oynatılan vodvilin püf noktası “bu
Kaybederse ipin ucunda olduğunu sokaktaki çocukların bile bildiği Pereira, kaybedecek bir şeyi kalmayanların cesaretiyle “hiç olmazsa sandalyemi kendim teklemelerim” demiş olmalı ki, Fenerbahçe Başkanı’nın “niyet mektubunu” bile yırtıp attı, yine dizdi üç stoperi savunmaya…
“Deli” mi ne?.. “Dahi” olmadığı belliydi çünkü.
Böyle bir ihtimali aklına bile getirmeyenler ellerine geçen maç kadrosunu dörtlü savunmaya uydurmaya çalışırken sağ beke yerleştirdikleri Ferdi bu kez sağ kanat olmuş, sakatlıktan dönen Gustavo aşırı sayılabilecek güvenlik önlemi olarak Crespo ile birlikte orta dörtlünün ortasına geçmiş, sürgünden dönen Szalai ise formasına kavuşmuştu.
Pereira’nın elini değil boynunu taşın altına koyması bir yana, Szalai olmasa kim kurtaracaktı ilk yarıda iki Rizespor golünü, kim verecekti iki golün asistini ve kim destekleyecekti Portekizli kamikazenin hayata dönmesini?
Fenerbahçe maça son haftalarda görünmeyen bir tempo ve hücum
Yan yana ekleseniz Dünya’nın etrafını turlayıp aya ulaşacak kadar astronomik bollukta yazılan-çizilen-tekrarlanan, bizim centilmenlik, ecnebilerin fair play dediği “futbol edebi”, ne oldu da ekvatoru 70 santimcik meşin gezegenden “bi dünya” para çıkarabilen bir avuç “alien” tarafında sıfırlandı geçtiğimiz hafta sonu?
Ne oldu da kovit vurgunu yemiş küresel ekonomi gibi eridi ufaldı hatta tükenme noktasına geldi?
Sokakta maskeyle gezildiği için mi utanma duygusu köreldi insanoğlu’nun? Yoksa adresi mi yanlıştı centilmenlik telkinlerinin?
Cumartesi günü Karadeniz’den kabardı ilk tsunami…
Giresunspor 3-0 galip ve maçın normal dakikaları tükenmişken… Dizi dönen Beşiktaş kalecisi Mert Günok ceza sahasında boylu boyunca uzanmış kıvranırken, Giresunsporlu “Co” topu Beşiktaş ağlarına gönderip golleri dörtledi.
İşte size “futboldaki centilmenliğin tabutuna ilk çivi”?..
Bakmayın Co’nun attığına; tamamen yerli ve milli.
Beşiktaş iki ay önce Altay’a öyle koşullar altında yenilmişti ki, rakibin teknik direktörü Mustafa Denizli bile Sergen Yalçın adına mazeret beyan etmişti:
“Futbol hayatımda hiç böyle bir durumla karşılaşmadım”!
Evet… O günlerde Beşiktaş’ın yarısı sakattı, forma sırası “minik kartallara” dayanmıştı, kimse Sergen Hoca’yı sorumlu tutamazdı.
Ben de izahı olmayan durumun mizahını yapmaya çalıştım ve ekranları dolduran “Sergen Yalçın’lı kripto para” reklamlarına sardım!
“Ama… Çok berbat Sergen Hoca oyunları da var gözümüzün önünde”.
Ruhsuz. Tatsız tuzsuz bir oyundu Yalçın’ınki...
Kendini vermeden… Bitsin, paramızı alıp gidelim formatındaydı.
Her iki takım için de o kadar önemliydi ki galibiyet, ikisi de “farklı” değil “tuhaf” başladı maça… Hayati durumlarda değişen insan davranışları gibiydi takımların tepkisi. İlk yarı Göztepe için çılgın gibi saldırma süreciydi ve maç boyu sürdü, Fenerbahçe ise Mesut ve İrfan’lı kadrodan beklenmeyecek kadar acemi ve aceleciydi. Ne oynadığı bile belli değildi “büyük” Fenerbahçe’nin.
Sinsi bir sıradanlaşma yaşıyor Fenerbahçe. Pereira’nın elinde en kaliteli futbolcuları bile vasat hale geliyor, büyük takım hüviyeti elden kayıp gidiyor resmen. Çünkü yıldız futbolcuları yemeye doymuyor Pereira. Mesut’u, İrfan’ı, Pelkas’ı falan bitirdi şimdi uzatmada oyuna alarak Szalai’yi koydu tabağa.
F.Bahçe’nin sadece bu sebepten bile Göztepe’den alınan bir puana “Allah bereket versin” demesi gerekir. Pereira işini bitirdiğinde bu günleri bile özleyecektir.
Neyse… Maçın telaşı büyüktü tabi… Uzak ara lider Trabzonspor
Sahada veya masada gerçekten hakkı yenenler ile algı mühendisleri, kifayetsiz muhterisler ve fantastik olmaya uğraşanlar iç içe/karman çorman oldu ya iletişim bombardımanında...
Sistem, neredeyse “örgütlü suç çetesi” kategorisine terfi etti epeydir.
Sistem böyleyse, ya “mücadele etsin” ya da “bize yontulsun” niyetiyle kendisine zimmetlenen koltuğa oturmuş her kulüp başkanının, gün gelip kafa-kol çekerek taraftarın önüne attığı şu “futbol sistemi” nedir, nasıl bir şeydir, bilen, gören, tanıyan var mı acaba?
Sistem ona, o sisteme uyumlu giderken şüphe ve teorilerini arka cepte itinayla saklayan... Sahada, kulübede, tabelada rüzgar terse döndüğünde “her işe yarayan İsviçre çakısı” gibi çıkarıp açan, gelmiş geçmiş tüm kulüp başkanları da dahil buna.
Bizim bildiğimiz Futbol Federasyonu, futboldaki sistemin tepe noktasıdır. Futbol Federasyonu’na gidip sistemi sisteme şikayet ediyorsan, sistemin derininde bir başka sistem olduğuna ve sana
Fotoğraf berbat gibi… UEFA Avrupa Ligi’ne veda etti Fenerbahçe. Olympiakos’a ikinci maçta da mağlup oldu. Ancak, mesele “güncel” değil; tümü “yakın geçmişin hatası”.
Dünden bugüne sistemini, formatını, forma dağılımını alt üst edecek hiçbir değişim yaşamayan ve sahaya koyduğu futbol istikrarını koruyan Olympiakos’u bir tür “futbol terazisi” olarak kullandığınızda, Fenerbahçe’deki değişimin olumlu olduğunu söylemek mümkün dün geceden sonra.
Yetersiz ama olumlu!
Neden?
İki ay önce Kadıköy’de Olympiakos’tan neden fark yediyse onları yapmadan başladı maça Fenerbahçe.
En başta defansı dörtlemişti… Fenerbahçe her önde çoğalmaya çalıştığında çok çabuk kanat değiştirip çok çabuk kaleye inen rakibi, bu kez arkada uygun alanlar bulamadı. Soldan Tissedard ve Osayi’nin arasına çalışan Reabciuk veya Onyekuru orta yapabilse bile Fenerbahçe kalesi önünde seyrelmiş stoperler değil dörtlü duvarla karşılaştı