Normal şartlarda Mustafa Denizli için Galatasaray, Galatasaray için Mustafa Denizli tercihi kadar “dört dörtlük” bir seçim olur mu?
Ligin 12. haftasında yapılan bir hoca değişiminde bile “cuk oturur” Denizli.
Bir yandan iddialı ve garantili teknik adam... Bir yandan zamana falan ihtiyacı yok; sanki yıllardır görevdeymiş gibi aynen devam... Çünkü Üç Büyükler’de olmadığı zaman “gölge kabine” gibi gidişatı/icraatı/yapılması gerekenleri milim milim izleyen, bilen, fikirleri olan bir insan Mustafa Denizli.
Teori ve pratikte uzman.
Lakin, şartlar “normal” değil!
Ortada bir “kurban” var.
Hani bir girişim/yatırım hayırlı olsun diye kurban kesilir ya; bu olayda “girişime” yol açılsın diye önceden kesilmiş kurban!
Kulüp açısından bakarsak berbat... Hamza Hamzaoğlu ne yapmış da gönderilmiş Galatasaray’dan?
Geçmişi, bahaneleri, mazeretleri, rakibin demoralize halini bir yana bırakırsak, “bereketiyle” gelen Mersin deplasmanı Fenerbahçe için “on bir haftanın sultanı” oldu.
Evet... Fenerbahçe ilk kez üç gol attı bu sezon.
İlk kez 14 gol pozisyonuna girdi.
Baştan sona domine ettiği, kanatları çok iyi kullandığı, boyunu kısa tutup önde baskı yapabildiği ve bunu doksan dakika sürdürebildiği ilk maçtı Fenerbahçe’nin.
Nedenleri var tabi...
Fenerbahçe açısından bakarsak, 84. dakikaya kadar “bir” kişi fazla oynadı, kalan sürede “iki” sarı lacivertli takım!..
Sahada iki tane Mehmet Topal vardı sanki.
Hamza Hamzaoğlu saçma sapan bir zamanda, tuhaf ötesi bir nedenle, kimsenin içine sinmeyen şekilde Galatasaray’dan gönderildiyse, tek suçlusu vardır:
Hamza Hamzaoğlu’nun kendisi!
Resmen bir çuval inciri berbat etti gençliği ile, tecrübe eksikliği ile... Efendiymiş, insancılmış, kadirşinasmış, vefalıymış... Damat mı arıyoruz be!..
Hangi birini sayayım hatalarının.
İlk ve affedilmez olanı; geçen sezon Galatasaray’ı şampiyon yapması!
Ne oluyor kardeşim?
Yarım sezonluk gelmişsin Galatasaray’a... Sezon bitecek, yönetim değişecek.
Beli bombalı, eli “Kaleş”li, beyni “reset”li vampirler, Paris’te sivil gördüler taradılar. Polis gördüler taradılar... Genç, yaşlı, bebe, gebe, taradılar.
Restorana girdiler sıktılar.
Müzikhole girdiler sıktılar.
Stada geldiler...
Giremediler iyi mi!.. Kapıda kaldılar.
Pimi orada çektiler mecburen.
Fransa - Almanya hazırlık maçına biletleri falan da vardı. Allah bilir akreditasyon da yaptırmışlardı. Girecekler biraz sıkacaklar sonra patlatacaklar, en çok canı tribünde alacaklardı.
Vay vay vay... Adam doğru dürüst futbol oynatmaya değil, Fenerbahçe’nin güdük futbolunu beğenmeyenleri susturmaya gelmiş buraya.
Biz bu filmi öyle çok gördük ki...
Üstelik başrolde senin feriştahların vardı!
Kimse susmadı. Sadece gereği yapıldı.
Yine de zam yapın sayın Pereira’nın maaşına!..
Elindeki dünya yıldızlarına “nasıl oynamaları gerektiğini öğretmekle kalmıyor” koskoca memlekete “futbol aslında nedir” kursu açıyor.
Asıl sen neymişsen be Pereira!..
“Şaşkın ördek suya kıçın kıçın dalar” derler ya... Teşbihte hata olmaz; Pereira da biraz şaşırmış, sahadaki aciz kurgusunu, küstüren tercihlerini, bıktıran futbolunu cansiperane korumaya çalışıyor.
Çok merak ediyorum tribünde gördüğüm çocuklu çiftin istikbalini! Ufaklığa da koltuk almışlar, sarı lacivertleri çekmişler ailece... Nasıl da mutluydular maçtan önce.
Büyük bir ihtimalle devre arasında çıkıp gitmişler ve daha büyük ihtimalle evde kavga etmişlerdir.
“Sen getirdin bizi bu maça”!..
Sorgulayan haklı...
Tatil günü paranla/zamanınla mutsuzluğa talip olmak ve aileyi de peşin sıra korku tüneline sokmak, affedilir iş değil.
Ortak kararsa, ufaklık bakmaz bir daha yüzlerine!
Ne oldu acaba?.. Hani, “bir kişinin zarar görmesi zaferden de futboldan da önemlidir” diyorlar ya... Mutlu bir yuvanın yıkılması daha mı önemsiz?
Maçın tam da yarısında, mağlubiyet falan da yokken Fenerbahçe seyircisi neden ıslıklar takımını?
Aslında ne oldu Trabzon’da?.. Hakemler Trabzonspor Başkanı eliyle alıkondular, ağır hakarete uğradılar, “linç” edilmelerine ramak kala araya “hatırlı” şahsiyetler girince, ancak paçayı kurtardılar.
Alıkoymak tamam, linç teşebbüsü akim kalmış... Ciddi “suç” yani.
Cezası Futbol Federasyonu’ndan!..
Oh ne güzel.
Varsa bir hasmın/kanlın, tut elinden stada götür işi bitir; en çok bir sene maç izlememe cezası alırsın!
Şimdi hesap soruyor Trabzon’un zalim (!) yerel medyası:
“Para cezasını cebinizden ödeyin de aklınız başınıza gelsin” diyor.
Galatasaray’ın Benfica, Fenerbahçe’nin Ajax karşısında vereceği Avrupa sınavlarında “en kötü senaryo” nedir biliyor musunuz?..
Galatasaray’ın kaybetmesi...
Fenerbahçe’nin kazanması!..
Galatasaray’ın yenilmesinin “en kötü senaryo” olduğunu anlayabiliyorsunuz tabi... Peki Fenerbahçe’nin deplasmanda Ajax’ı yenmesinin neresi kötü?
Bazen, “bir musibet bin nasihatten yararlıdır”!
Ayrıca “deneyim” denilen bir ufuk analizi parametresi vardır ki, mecburen güvenmek gerekir... Çünkü olacakları tahmin etmenin bir yolu da olmuşları hatırlamak, tartmaktır.
Ajax taraftarı olmadığıma göre, okuyun sonra karar verin:
Bir kere Pereira’nın kredisi uzayacak Fenerbahçe Ajax’ı ikinci kez devirirse... Yanlış anlaşılmasın. Ben Pereira’ya karşı değilim; Pereira Fenerbahçe’sinin oynadığı futbola karşıyım. Özellikle Süper Lig’de... Düzeltir başımızın tacı olur, o başka.