Geçmişi, bahaneleri, mazeretleri, rakibin demoralize halini bir yana bırakırsak, “bereketiyle” gelen Mersin deplasmanı Fenerbahçe için “on bir haftanın sultanı” oldu.
Evet... Fenerbahçe ilk kez üç gol attı bu sezon.
İlk kez 14 gol pozisyonuna girdi.
Baştan sona domine ettiği, kanatları çok iyi kullandığı, boyunu kısa tutup önde baskı yapabildiği ve bunu doksan dakika sürdürebildiği ilk maçtı Fenerbahçe’nin.
Nedenleri var tabi...
Fenerbahçe açısından bakarsak, 84. dakikaya kadar “bir” kişi fazla oynadı, kalan sürede “iki” sarı lacivertli takım!..
Sahada iki tane Mehmet Topal vardı sanki.
Birincisi, haftalardır insanları sıkıntıdan patlatan manzaranın parçası, “Kjaer ve Alves arasına sıkışmış üçüncü stoper” Mehmet Topal... İkincisi takımı ileri taşıyan, asist yapan, gol pozisyonuna giren ve her Fenerbahçelinin on bir haftalık tatsız/tuzsuz seyrini mutluluğa çeviren Mehmet Topal.
Sakın Pereira’nın parlak fikri demeyin. Topal’ı üçüncü stoperliğe hapseden de oydu çünkü.
Deplasmanda üç gollü galibiyet ve pozisyon rekoru kırdığı maçla her türlü sıkıntıyı geride mi bıraktı Fenerbahçe?..
Hayır...
Futbol rakibe karşı oynanır.
Mersin İdmanyurdu, futboluyla, hocasıyla, futbolcularıyla değil ama içinde bulunduğu koşullarla Fenerbahçe’yi boşuna heveslendirmiş bir rakip olabilir!
Futbolda “grev ve lokavt” aşamasına gelmiş bir takım kendisi!.. İlk iki ismi Vederson ile Welliton kadro dışı... Üçüncü yıldızı Naokulma, uçaktan yeni inip bir devre oynayabildi ki, golünü de attı.
Ve son olarak, on dakikayı on kişi oynadı Mersin.
Yani, maddi sorunların kaosuna sürüklenmemiş, eksiksiz bir Mersin İdmanyurdu karşısında aynı performansı gösteremeyebilirdi Fenerbahçe.
Yine de gelecekten ümitlenebilir Fenerbahçeliler.
Belge olarak gollere bakmaları yeter:
Birinci golün pasını ön liberosu (M.Topal) veriyor, sol beki (H.Ali) atıyor. Yani arkaya yaslanan, çıkamayan takım hüviyetinden kurtulduğunu gösteriyor bu gol Fenerbahçe’nin.
İkinci gol Diego’nun pası, Nani’nin şık vuruşu... Bu da orta sahada devamlı geriye/yana oynayıp “hücum freni” olan Diego’nun kanatlardan ceza sahasına girince verimini katladığını, Nani’nin ise etkisiz oynadığı zamanlarda bile kurtarıcı olabildiğini kanıtlıyor; umut veriyor.
Tıpkı aynı Nani’nin, Van Persie’ye üçüncü gol pasını veren adam olması gibi... On birde sahaya çıkmış, golünü atmış Van Persie’yi 65’de çıkarsan da fark etmez... Huzurlu, barışık bir Van Persie’ye ihtiyacı vardı Fenerbahçe’nin; Mersin’de kavuştu.
İster skora bakın, ister oyuna; “kaybedilmiş Fenerbahçe” Mersin’de bulundu galiba!
Fenerbahçeliler on bir ayın sultanı Mersin deplasmanını bir kenara yazsın!
Çünkü Pereira ne düşünürse düşünsün, ne yaparsa yapsın, Fenerbahçe’nin futbolcusuyla/taraftarıyla “daha azına” razı olamayacağı bir kırılma noktasıdır bu hafta.
Çıtayı indirmeye teşebbüs eden başaramaz ve bedelini öder bu saatten sonra.