Vay vay vay... Adam doğru dürüst futbol oynatmaya değil, Fenerbahçe’nin güdük futbolunu beğenmeyenleri susturmaya gelmiş buraya.
Biz bu filmi öyle çok gördük ki...
Üstelik başrolde senin feriştahların vardı!
Kimse susmadı. Sadece gereği yapıldı.
Yine de zam yapın sayın Pereira’nın maaşına!..
Elindeki dünya yıldızlarına “nasıl oynamaları gerektiğini öğretmekle kalmıyor” koskoca memlekete “futbol aslında nedir” kursu açıyor.
Asıl sen neymişsen be Pereira!..
“Şaşkın ördek suya kıçın kıçın dalar” derler ya... Teşbihte hata olmaz; Pereira da biraz şaşırmış, sahadaki aciz kurgusunu, küstüren tercihlerini, bıktıran futbolunu cansiperane korumaya çalışıyor.
Birincisi, değişen sensin kardeşim! Senin en başta tarif ettiğin oyunu istiyoruz biz.
Bir halttan anlamıyorsak, sen hiç anlamıyorsun demektir ki, bize saldıran rakibi pozisyon manyağı yapan bir takım tarif ettin.
Önce hangi söylediğinin doğru olduğuna karar ver, sonra bizi eleştir.
İkincisi, Otobana tersten girip radyodaki “tersine giden bir deli var” anonsuna “ne biri, yüzlerce” yanıtı veren şaşkın gibi... Tut ki, futbolun aslı şu senin oynattığındır; lakin Türkiye denilen ülkede bir kişi bile bunu istemiyorsa sana düşen ne yapmaktır?
Yahu futbolun tüketicisi bu toplum. İstediği malum.
Nasıl “sus” dersin?
“Müşterinle” ters düşmek ne demek; sen tekel misin?
Üçüncüsü... Yanlış anlamışsın!
“Bu ülkedeki insanların çoğunluğu iyi oynamayı, fazla pozisyona girip rakibe de fazla pozisyon vermek olarak” görmüyor ki.
Fazla pozisyona girip, rakibe de fazla pozisyon “vermemek” asıl tercihleri.
Hadi beceremedin; fazla pozisyon da ver bari.
Ama pozisyona girsin takım... İlk şutu 52. dakikada gelen Fenerbahçe olur mu?
Futbol buysa, seyirci bulunur mu?
Böyle futbol oynatmak için teknik direktöre, sportif direktöre milyonlarca Euro verilir mi? Van Persie, Fernandao, Nani, Volkan falan alınır mı?
Son soru:
Tenis oynamayı gerçekten biliyor musun sayın Pereira?
“Futbol tenis gibi oynanmaz” diyorsun da... Teniste fazla pozisyona girip, rakibe de fazla pozisyon vermek gibi taktik olduğunu ilk defa senden duyuyorum.
Bire bir hiçbir spor dalında yok böyle bir şey. Olamaz da... Var sananın aklından şüphe ederler.
Ben senin piştiyi nasıl oynadığını merak ediyorum!
Allah bilir kağıt atmayıp “pişti vermedim” diye övünüyorsundur.
Şimdi acı gerçeklere dönelim.
Coşan, coşturan bir Fenerbahçe vaadiyle geldin. Beceremedin “zaman” istedin.
Yine beceremedin “bununla yetinin” diyorsun.
Ucuz polemiklerle dikkati dağıtmaya çalışıyorsun ve yetenekli futbolcular marifetiyle bir mucize olup sana rağmen güzel oyun çıkıverir diye bekliyorsun.
Tutarsa ne ala...
Olmazsa, yıldızlarla ve Fenerbahçe formasıyla gittiği yere kadar... Onurlu hocalar, “olmadı” deyip bavulunu toplar; taraftarla taammüden ters düşerek muhtemel bir ayrılık kararının kulüpten gelmesi ve tazminatı kurtarma peşine düşmez.
Mutlaka birini susturmak istiyorsan, Aziz Yıldırım’a yakın eski Fenerbahçeli bir yıldızdan başla!.. Geçen gün Ersun Yanal ile yemekteydiler.
Ömer Hayyam Güneş
Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar.
Güneş yalnız da olsa etrafına ışık saçar.
Üzülme, doğruların kaderidir üzülmek.
Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar.
Rubainin yazarı muhtemelen Ömer Hayyam, çünkü ona atfedilen pek çok dize var. Aktaran Şenol Güneş...
Tam isabet. Düşeş!..
Güneş, Kartal, doğru, yalnızlık, tekmili birden iç içe... Günün mana ve ehemmiyetine uygun olması bir tarafa, isimler, fiiller bile cuk oturuyor.
Yani birileri bin sene önce “Beşiktaş’ın başındaki Şenol Güneş için ne dersiniz” diye sorsa Hayyam’a; ancak bu kadar olur.
Peki, tebrik mi edeceğiz Şenol Güneş’i şimdi?
Entelektüel mesaisi için belki.
Ama parçası olduğu futbolun huzuru bağlamında hayır, asla...
Dilini tutamıyor Hoca.
Sahada işini çok iyi yapıyor, mikrofon görünce başını belaya sokuyor.
Hem de ne bela!..
Bu rubainin de bedelini ödemek zorunda kalırsa hiç şaşırmayın.
Hapse bile girer valla!
Yanlış anlamayın;
Hayyam dizelerini paylaşmanın tehlikesinden bahsediyorum ben!.. Benzer bir işi Fazıl Say yapmıştı, on ay hapis cezası almıştı.
Şaka bir yana, medyanın yereliyle bile başa çıkmayı beceremeyen, sinirlenip açık düşen futbol kurdu, çene kurbanı bir hoca var karşımızda...
Her ağzını açtığında, her yanıtında, teşbihinde, ironisinde yaraları kaşıyacak, polemik yaracak, uyuyan devleri uyandıracak laflar eden biri.
Polemikten yarar ve motivasyon sağlasa yüreğim yanmaz... Misyon edindiği futbolun ana sorunlarına çözüm getirse, üzülmem...
Sadece kaybediyor Şenol Hoca.
Ah bir sussa...
Hayyam’ın bu rubaisi de benden ona:
Bu varlık denizi nerden gelmiş bilen yok;
Öyle büyük bir inci ki bu büyük sır delen yok;
Herkes aklına eseni söylemiş durmuş,
İşin kaynağına giden yolu bulan yok.
Kocaman kaytarma
Aykut Kocaman hep böyleydi... Kendisini, kişiliğini, karizmasını hiçbir mücadeleye feda etmeyen adam!..
Asla bir “fedai” çıkmaz ondan.
Kötü bir şey mi bu?..
Hayır.
Hatta çağdaş bir beyinde aranan özelliklerden biridir “hurra kavgaya girmek yerine” durup, düşünüp, olayın mantığı ile yararını tartarak özünü gözetmek.
Lakin “şu kulüptenim” demeyeceksin o zaman.
Futboldan uzak duracaksın.
Bir kulübün kimliğini taşımayacak, oraya teknik direktör hiç olmayacaksın.
Çünkü bizdeki futbol algısı, tribünde “ölmeye geldik” ile başlar, hocada, yöneticide en büyük yanlışı bile en gözü kara savunmaya kadar gider.
Şablon buysa, Aykut Kocaman Fenerbahçe yıldızıysa, Fenerbahçe’de “evlat” kontenjanından teknik direktörlük yapmışsa, bu sırada Alex gibi bir yıldız onun yolunu açmak için feda edilmişse ve Fenerbahçe başkanı “Alex’in ne mal olduğunu gidin Aykut Kocaman’a sorun” demişse...
Üstelik, cebinde 25 milyon Euro Fenerbahçe parasıyla dolaşan Alex’in problem ettiği orta halli bir yerli araba fiyatı kadarsa...
Alex’in Başkan Aziz Yıldırım şahsında Fenerbahçe ile düştüğü ters durumda Aykut Hoca “tarafsız” kalamaz.
Futbol parantezinde olmaz bu...
Olursa Alex’ten önce Aykut Kocaman’ın çıkarması lazım sırtındaki Fenerbahçe formasını.
Onayladığım için söylemiyorum ama kendisi çıkartmazsa çıkarırlar zihinlerinde.
Futbol böyle...
Çağdaş bir beynin gereğini yapmış olsa da futbol ve Fenerbahçelilik özelinde kaçamak, etliye sütlüye karışmamak, dolayısıyla “onlardan olmamak” anlamına geliyor Aykut Kocaman’ın davranışı ve muhtemelen Alex konusunda kaçındığı yıpratılmanın kat kat fazlasıyla karşılaşacak.
Aykut Kocaman hep böyleydi.
Futbolun merkezinde olan ama (bizdeki) futbola uymayan adam!