Mete Veyisoğlu - mete.vey@yandex.com
"Türk gibi başla, Alman gibi bitir” sözünü duymuşsunuzdur. Toplumsal kültürümüz iddialı başlangıçları sever. En popüler örnekleri spor dünyasında görebiliriz: Yeni bir teknik direktör veya sporcu transfer edildiğinde, cafcaflı imza törenleri düzenlenir, ‘uzun vadeli bir proje’ mesajı verilir. Kişisel dünyamızdan örnekler olarak yeni alınan iş-yatırım kararlarını veya yeni başlanan diyet-egzersiz programlarını düşünebiliriz. Tüm bu başlangıçlarda inanç ve iddialı sözler vardır. Peki neden “Türk gibi bitir" denmez?
Toplumsal kültürümüz, iddialı başlangıçları sevdiği kadar, ne yazık ki erken caymalara da sıcak bakıyor: Yeni başlayan süreçlerin sadece olumsuz yanlarına odaklanıyoruz ve ilk yaşanan aksaklıkta tüm sürecin de başarısız olacağını varsayıyoruz. Bu varsayımın yarattığı motivasyon eksikliği, kendini doğrulayan bir kehanet gibi, sürecin gerçekten başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olabiliyor.
Bozuk saat dahi günde iki
Hikmet Sami TÜRK / Adalet eski Bakanı - İsrail polisinin 7 Mayıs gecesi Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya yaptığı baskında 200 Filistinli Müslüman yaralandı.
Sözcük anlamıyla Mekke’ye göre ‘en uzaktaki cami’ anlamına gelen Mescid-i Aksa, VI. yüzyılda Bizans İmparatoru I. İustinanos tarafından Kudüs’te bazilika olarak yaptırılan, şehri 638’de fetheden ikinci halife Hz. Ömer tarafından camiye dönüştürülen, VIII. yüzyılın başlarında Emevî halifesi I. Velid tarafından büyük bir onarımla yenilenen, iki kez depremden zarar gören, Abbasîler ve Fatımîler tarafından onarılan, XI. yüzyılda Haçlıların eline geçince saray hâline getirilen, 1187’de şehri geri alan Salâhaddin Eyyübî tarafından yenilenerek, mozaiklerle bezenerek ve mihrabı mermerle kaplanarak tekrar camiye dönüştürülen, Memlûkler zamanında çeşitli onarımlar gören, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bazı onarımlarla cami olarak kullanılmaya devam eden, 1923’te
Bülent AKARCALI / Sağlık ve Turizm eski bakanı - Brüksel Üniversitesi’nde okurken arkadaş olduğum bir Sudanlı öğrenci Türk olduğumu öğrendiğinde bana “Kökleri derinlere inmiş büyük gövdeli, gölge ve meyve veren ağaca biz Türk gibi ağaç deriz” demişti.
Yani Sudan’a gitmişiz oralarda böyle bir isim yapmışız. Atalarımızın sağlam kökleri, güçlü gövdeleri sayesinde gölge (koruma) ve meyvesiyle (besleme) insanlara sağladığı yarar aradan yüzyıllar geçmiş olsa dahi hatırlarda kalabiliyor.
Milliyet’in 71’inci yılı aklıma Sudanlı arkadaşımın anlattığını getirdi. Milliyet’te bir çınar ağacı gibi köklü, heybetli ve yararlı. Babam eve ilk Milliyet gazetesini getirdiğinde ilkokul 1. sınıfıta okumayı sökmüş ve elime geçirdiğim her şeyi okumaya çalışan biri olduğumu hatırlıyorum.
Böylece belki de Milliyet’in en genç ve en sadık okurlarından biri oldum. Üniversite yıllarımda babam hiç aksatmadan her pazartesi geçmiş haftanın 7 günlük Milliyet
Zafer İşeri / TBB İstanbul Delegesi ve Öğretim Görevlisi - Pandemi sürecinde gerek ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması ile ortaya çıkan daralmalar gerekse Kovid-19 salgınının yaygınlaşmasını önlemeye yönelik sokağa çıkma yasakları kapsamında, kullananların menfaatine sonuç doğuracak türde belgelerin sağladığı avantaj, farklı şekillerde sahtecilik suçlarının işlenmesinde bir artış meydana getirmiştir. Kısıtlamalardan muaf tutulacak kimseler, yayımlanan genelge ile belirlenmiş olduğundan, bu nitelikte olunduğuna yarar evrak ibrazı ile polis ya da jandarma kontrol noktalarından geçiş sağlanabiliyor. Mali müşavir, doktor, avukat, savcı, hakim, güvenlik görevlisi, yerel hayvan görevlisi, sarı basın kartı sahibi kimseler kamu düzeninin sağlanmasına yönelik vazifeleri ile alakalı olma koşuluyla ve buna uygun güzergahta kısıtlamadan muaf tutulmaktalar. Pandemiye bağlı olarak temel hak ve özgürlüklerin en değerlilerinden seyahat hakkına getirilen sınırlamaya bir de mevsim şartlarındaki iyileşme eklendiği vakit, boş olduğu düşünülen sokaklarda
Mustafa Kemal Ulusu / kulusu@hotmail.com - Türk futbolunun şu anda en büyük sorunu alt yapısının tamamen bitmesi ve yerini çoğu çok vasıfsız, sakat ve yaşlı yabancı futbolcuların almasıdır. Beşiktaş’ımız başta olmak üzere, Galatasaray, Fenerbahçe ve bir çok takımımız, zaman zaman 8-9-10 hatta 11 yabancıyla sahaya çıkmaktalar. Ben dahil futbolseverlerin ve taraftarların çoğu takım kadrolarını sayamıyor. Hatta bazen çok kalitesiz geçen maçları izlemiyoruz.
Ayrıca bu yabancılar en ufak bir anlaşmazlıkta UEFA’ya gidiyor ve kulüplerimiz büyük tazminatlar ödemeye mahkum ediliyor. Tüm bunların yanında disiplinsiz hareketleri affedilecek gibi değil. En son Erzurumsporlu Gomez’in hocası Yılmaz Vural‘ın oyuna girme talimatını geri çevirmesi tam bir skandaldır.
O kadar prensip sahibiysen sahaya çıkmadan tavrını koysana, hayır onun esas maksadı sahaya çıkıp tüm medya önünde hocasını ve yönetimi provoke edip küçük düşürmek. Bunun örneklerini daha evvel de çok
Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com
Dün Milliyet gazetesindeki köşemde, Sayın Mustafa Denizli hocamız ile ilgili “Büyük Mustafa” başlıklı yazımda, Türkiye Futbol Federasyonu başkanı olduğum dönemde Türkiye’de kurs bitirmemesine rağmen teknik direktörlük yapabilme hususunda yönetim kurulu kararı da alarak yetkimi kullandığımı yazmıştım.
Bazı internet siteleri, maalesef beni hiç arayıp sormadan hem Sayın Denizli, hem de benim hakkımda “sahtekarlık” ifadesini kullandılar. Eski bir Futbol Federasyonu Başkanı olarak bana, bugüne kadar ne spor ne de iş hayatımda hiç kimsenin yakıştırmadığı bu ifade, hem bana hem de Mustafa Denizli hocamıza yönelik çok çirkin bir iftiradır.
Mustafa Denizli, o yıl İngiltere’de çok muteber bir kursu bitirerek gelmişti. Ancak o yıllarda yurt dışı kurslarını Futbol Federasyonu nedense kabul etmiyordu. Zaten bu yanlış kısa bir zaman sonra düzeltildi ve yurt dışı kurslar Türkiye’de de kabul edildi.
Esasında federasyonun hukuk kurulu bana “İmzalayamazsınız” dememişti, “İmzalayabilirsiniz ama
Bülent AKARCALI - Sağlık ve Turizm eski Bakanı
ABD Başkanı Joe Biden, Amerikan yerlileriyle (Kızılderililer) ilgili yaptığı yazılı açıklamada yaşadıkları olayları “soykırım” olarak tanımladı.
“Her yıl bugün kitle kıyımları ve soykırımlarla öldürdüğümüz Amerikan Yerlilerini hatırlıyoruz ve böyle bir zulmün bir daha yaşanmaması için taahhüdümüzü yeniliyoruz.
1539-40 yıllarında, İspanyolların Florida ve Alabama’da başlatıp, ABD olarak kuruluş yılımız 4 Temmuz 1776’dan ‘Son Katliam-Last Massacre’ adlandırdığımız 1911 yılına kadar katliam, zulüm ve rezerv denilen toplama kamplarına tehcir ederek açlığa mahkum ettiğimiz, yaptığımız soykırımla yalnız 10 milyon tanesini öldürmekle kalmadığımız, uyguladığımız asimilasyon politikalarıyla dillerini-dinlerini-yaşam tarzlarını yok ederek kültürel soykırım da uyguladığımız 554 Kızıl Derili Kabilesinden geriye kalabilen az sayıda ki mensuplarının acılarını anmak ve paylaşmak isterim.
Bunları, ABD vatandaşlarını suçlamak için değil, asla tekrarlanmaması ve Vietnam, Irak gibi
Mete Veyisoğlu - mete.vey@yandex.com
Milliyet.com.tr üzerinden erişebileceğiniz ‘Normalin Aldatıcı Rahatlığı’ başlıklı yazımda, finansal varlıkların tabi olduğu risklerin günlük yaşantımızda görmeye alışık olduğumuz risklerden çok daha farklı ve tehlikeli olduğuna değinmiştim. Bu riskler sadece ekonomi ve finans profesyonellerini değil, birikimlerini korumak isteyen herkesi yakından ilgilendiriyor. Örneğin Nisan ayında Borsa İstanbul’da ve bazı kripto varlıklarda yaşanan fiyat dalgalanmaları, birçok bireysel yatırımcıyı zarara uğrattı. Bugün finansal varlıklardaki riske farklı bir açıdan yaklaşacağız. Bir oyunla başlayalım.
Bul turayı al parayı - I
Bize şöyle bir oyun önerildiğini hayal edelim: Oyuna katılım ücreti 100 Lira. Hilesiz bir para ile yazı-tura atılıyor. Para hilesiz olduğu için yazı veya tura gelme ihtimalleri eşittir ve yüzde 50’dir. Bu oyunda, tura gelirse 150 Lira alıyoruz, yani 50 Lira kâr ediyoruz. Yazı gelirse 40 Lira kaybediyoruz ve sadece 60 Lira geri alıyoruz. Oyunu istediğimiz kadar oynama hakkımız var. Bu oyunu oynamayı kabul eder miydiniz, ve