Mustafa Kemal Ulusu
Değerli okurlarım, eğitim sistemi deyince, tabiki ilk akla , bu konunun duayen yazarı sevgili kardeşim sayın Abbas Güçlü gelir. Benim yazacaklarım ise, 81 yıllık hayatımın 74 yılında bizzat yaşayıp, gördüğüm bazı tecrübelerimden olacaktır.
İlk örneğim ünlü hocamız Prof. Kurthan Fişek’ten. Ünlü hocamızın yüksek okulda ilk durağı Orta Doğu Üniversitesi, fakat orada bir türlü istediği sonuca ulaşamıyor, bu konu üzerinde çok hoş bir anısını var. Kurthan hoca ODTÜ’de mühendislik fakültesinde, ama kafası hiç basmadığı için derslerle baş etmeye çalışıyor, fakat ne yapsa nafile, notlar hep kötü. Erdal İnönü de Fizik hocası. Bir gün hocasına gidiyor ve “Hocam üniversiteden kovulacağım, lütfen bana yardımcı olun, şu notlarımı biraz yükseltin” deyince, Erdal hoca ona, “Gel şöyle karşıma otur bakayım” diyerek Kurthan Fişek’i karşısına oturtuyor ve önüne de imtihan kağıtlarını çıkarıp masanın üzerine koyarak şöyle diyor: “Bak sevgili kardeşim, sınavdan birinden 100 üzerinden 0, diğerinden de 15 almışsın, ben şimdi senin bu notlarını çarpsam sıfır çıkıyor, toplasam 15 çıkıyor, çıkarsam -15 oluyor, bölsem sıfırı üste alsam 1 , alta koysam sonsuza gider, başka notun yok ki, ben seni nasıl kurtarayım kardeşim.”
Nitekim sonunda da Kurthan hoca, okuldan ayrılmak durumunda kalıyor, fakat sonra ne mi oluyor? Kurthan hocamız Siyasal Bilgiler Fakültesine giriyor ve orayı bitiriyor. Yıllar sonra da hepimizin bildiği çok ünlü ve de popüler bir profesör oluyor, hemde ‘sıfırcı hoca’ namıyla! Allah rahmet eylesin. Gelelim şimdi daha yakınımdan yaşanmış bir olaya. Oğlum Atilla, Ankara Bilkent üniversitesi’nin Kamu ve Siyasi Bilimler Fakültesi’ni hem de çok iyi derecelerle bitirdi. Bütün ideali de büyük elçi olmaktı. Bu arada üniversite ikinci sınıftayken TBMM’sini gidip gezip görmek istedi. Ben de o zaman TBMM Başkanı ve hepimizin Hikmet Agabeyi, Hikmet Çetin’den randevu alarak yolladım. Gitti, iki gün TBMM’yi gezdi, sonra beni telefon ile arayarak “Babacığım ben devlette çalışma düşüncelerimi değiştirdim, özel sektörde iş hayatımı devam ettirme düşüncesindeyim” dedi. Hiç itiraz etmedim. Çünkü ona güveniyordum. Şimdi özel sektörde üst düzey yönetici olarak çalışıyor. Oğlumu misal verdim, ama ben de ailede aynı sorunu yaşamıştım...Şöyle bir geriye gidin ve ilk, orta ve lise çağlarındaki sınıf arkadaşlarınızı hatırlayın, göreceksiniz ki, zar zor sınıf geçen hatta yarım bırakan çok arkadaşınız, ilerki yıllarda değişik iş konularında başarıyla karşınıza çıkmıştır. Şimdi bu misallerden sonra, esas söylemek istediğim konu şu; Keşke çocuklarımızın gelecekti seçecekleri iş konuları orta okula başlarken, hadi onu bıraktık bari liseye başlarken tüm yurtta tespit edilse ve çocuklarımız ilk ve orta okullardaki başarılarına ve isteklerine göre branş seçip orada devam etseler daha çok başarılı ve de daha mutlu olmazlar mı? Zamanında Köy Enstitüleri bu maksatla kurulmamış mıydı? Devam etseydi Kars’tan, Van’dan, Urfa, Mardin, Tunceli, Rize, Erzurum vb taşradan aileler, gençler İstanbul ve Ankara’ya akın akın göç ederler miydi? Asla etmezlerdi ve de o tabiat harikası beldelerinde okurlar, branşlaşırlar ve de ekmeklerini büyük bir keyif içinde kazanarak çok mutlu bir hayat yaşarlardı, bunun parelelinde patatesi, soğanı vs. gıda maddelerini yurt dışından ithal mecburiyetinde kalmazdık, yalnız bunlarda mı? Sporda, futbolda da işi bitmiş yabancı futbolculara milyon dolarlar vererek Türk futbolunu batırmazdık.
Daha çok misal var da sayfalar yetmez.
Sayın M.E.B ve de spor bakanımızın dikkatine saygıyla sunulur. Sağlıklı, mutlu yasaksız ve de Koronasız bir yaz tatili dileğiyle, sevgiler ve saygılar.