Geçen gün aile hekimliği uzmanı Dr. Murat Keklikoğlu ile konuşuyorduk. Güncel konularla ilgisi inanılmazdır. Okuduğu bir yazı çok ilgisini çekmiş, yazıyı tercüme edip, derlemiş, bana da verdi okumam için. İlginç bilgiler var. Dr. Murat’ın derlediği yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Diş fırçası için en kötü yer: Lavabonun yanı
Ortalama bir banyo lavabosunun santimetrekaresinde 1.3 milyon mikrop bulunur. Musluğu çok açtığımızda lavabo evyesinin içindeki mikroplar musluktan akan suyun basıncıyla havaya karışarak iki metreye yakın mesafeye kadar yayılabilir ve havada asılı kalır. Bunlar daha sonra havada süzülerek çevredeki eşyaların üzerine konarlar. Bu nedenle diş fırçanızı bir bardağın içinde, kapalı bir banyo dolabında tutun.
Ayakkabılar için en kötü yer: Yatak odası dolabı
En iyisi dışarıda giydiğiniz ayakkabıları kapıda çıkarmak ve girişteki bir ayakkabı dolabına koymaktır. Böylece dış ortamdan evinize alerjenleri, toksik maddeleri ve mikropları taşımamış olursunuz. Zira ayakkabılarınız kaldırımda
Yazılarımızda hastalık risk faktörlerinden bahsederken çokluk “kalp damar hastalıkları ve inme” diye iki hastalığı birlikte anarız. Kalp damar hastalıkları çok tanınmasına rağmen, inme pek bilinmemektedir. Nöroloğumuz Dr. Dilara Nuzumlalı ile konuşurken bize inme hakkındaki bilgileri kısaca özetlemesini rica ettim. Her zamanki şık, güzel ve sevecen haliyle anlattı Dr. Dilara. İşte anlattıkları.
İnme, beyni besleyen damarlardan birinin tıkanması veya kanaması sonucu kan akımının kesintiye uğramasıyla ortaya çıkan bir hastalık tablosu olup kalp hastalıkları ve kanserden sonra üçüncü sıradaki ölüm nedenidir.
İnmelerin büyük bölümü beyni besleyen damarların tıkanıklığına bağlıdır. Yüzde 15 kadarı ise bir beyin damarının yırtılarak kanamasıyla oluşur. Tıkanan veya kanayan damarın beslediği beyin bölgesine oksijen ve gerekli besin maddeleri ulaşamaz. Sonuçta beynin bu bölgesinin vücut üzerindeki kontrolü ortadan kalkar. Hastalığın bulguları, genellikle aniden ortaya çıkar ve etkilenen bölgeye göre değişiklik gösterir.
Geçen gün Emirgan’dan İstinye’ye doğru yürüyordum. Şimdi oralarda bütün kaldırımlar yapıldı, yürümek bir zevk oldu. Panolardan birinde bir reklama gözüm takıldı. Nefis. Elidor’un reklamı. Aynen şöyle: “Muhteşem Saçlar. Şimdi. HAYAT BEKLEMEZ”. Sonra bu reklamı televizyonda da gördüm. Ne kadar doğru bir söz. “Hayat beklemez”. Ve daha da doğrusu, “Şimdi”.
Hakikaten neler kaçırıyoruz, neleri boşa harcıyoruz hayatımızda ve hemen şimdi yapabileceğimiz küçücük değişikliklerle, neler neler kazanabiliriz. Evet “Hayat beklemez”. Elidor’un saçlar için dediğini, aslında bir moto gibi düşünüp ömrümüze, yaşamımıza uygulasak ne hoş olur.
Herkesin öfke eşiği farklıdır
Yapabileceklerimiz o kadar çok ki. Örneğin, hazır güzel günler de başlamışken, yaşamımıza biraz egzersiz katabiliriz, mesela günde yarım saat kadar tempolu yürüyebiliriz.
Üstelik eskiden zannedildiği gibi bunu bir seferde yapmaya da gerek olmadığı, her
Uyku apnesi yani uyku sırasında nefes almanın durması çoğu zaman kişinin kendisi tarafından fark edilmez. Tıp dilinde apne nefes almanın durması demektir. Bu bazı kişilerin günlük yaşamını mahveden, hayatını tehlikeye sokan ve kendisi tarafından fark edilmediği için çoğunlukla önleyici tedbirler alınmayan “uyku apnesi” denen durumu anlatmasını KBB uzmanımız Dr. Hüseyin Çolakoğlu’ndan rica ettim. İşte Dr. Hüseyin Çolakoğlu’nun anlattıkları:
Hafif, ritmik bir horlama, genellikle bir hastalık işareti sayılmaz ama soluk almada aralıklı duraklamalarla birlikte olan gürültülü horlama, obstrüktif uyku apnesi denen ciddi bir durumun belirtisi olabilir. Eğer başkaları size farklı bir horlama şekliniz olduğunu söylüyorsa - yan odadan duyulabilecek kadar- gürültülü horluyorsanız ve birden onları korkutacak kadar uzun süre soluk almanız duruyor ve sonra tıkanır gibi bir sesle veya burundan gürültüyle soluk almaya başlıyorsanız sizde uyku apnesi olabilir.
Uyku apnesi uyku sırasında, soluk almanın durması ve başlaması
Salı günü yayımlanan yazımda kas çalıştırmanın özellikleri anlatmıştı Fizik Tedavi Uzmanı Dr. Semra Ercan.
“Kas çalışması birkaç şekilde yapılabilir” demişti.
1- Kas gücünü artırmak
2- Kas hacmini ve şişkinliğini artırmak
3- Kas ve eklem elastikiyetini artırmak
4- Kasın dayanıklılığını artırmak
Bunlardan kas gücünü artırmanın öncelikle tıbbi bir yaklaşım olduğunu ve özel sistemlerle yapılmasının en iyi sonuçları doğuracağını anlatmıştı. Kas hacmini ve şişkinliğini artırmanın ise yüz güldüren ve estetik görünüm veren bir çalışma olduğundan bahsetmiş ve bunun fitness merkezlerinde uzman hocalar kontrolünde yapılmasının sakatlıkları önlemek bakımından en ideali olduğunu söylemişti.
Yaz yaklaştıkça bir panik başlıyor. Kışın alınan kilolardan kurtulma paniği. Tabii aylar içinde yavaş yavaş alınan kilolardan kurtulmak da, öyle pek kolay olmuyor. Diyetlerle kısa sürede verilen kilolar, tekrar çok kısa sürede geri geliyorlar.
Bu işin tek doğru yolu var, dengeli beslenmeyi öğrenip uygulamak ve bunu bir yaşam tarzı yapmak, aynı zamanda düzenli egzersiz de yaparak, hareketli bir yaşam sürmek. Dengeli beslenmeyi ise en doğrusu beslenme uzmanından öğrenmektir, öğrenmeden ezbere yapılan bir beslenme planı kısa sürede terk ediliyor. Aynı beslenme gibi, ideali egzersiz düzenini ve planını da mümkünse ya doktorunuzdan veya fitness hocasından öğrenip, onun önerileri doğrultusunda uygulamak.
Bu arada son zamanlarda sık sık “haftada her gün yürümek ve üç gün kas çalıştırmak” önerileri her yerde karşımıza çıkmakta. Kas nasıl çalıştırılır peki? Bunu fizik tedavi uzmanı Dr. Semra Ercan’a sordum. O tatlı ve devamlı gülen, neşeli haliyle uzun uzun anlattı kas çalıştırmanın özelliklerini. İşte
İlkbahar ve güneşli günler geldi. Demek ki güneşlenme, yani güneşte yanma ve güneş alerjileri zamanı da geldi. İlginç değil mi elimizi sıcak bir yere değdirip yaktığımızda bunun bir yaralanma olduğunu fark ediyoruz da, güneşte yandığında bunun aynı şekilde bir yaralanma olduğunu aklımızdan dahi geçirmiyoruz. Dermatolog Dr. Yıldız Dizdaroğlu ile güneş kremlerini konuşuyorduk. Nelere dikkat edilmesi gerektiğini çok güzel anlatıyordu, rica ettim konuyu bir toparlayıp sizler için anlatmasını. İşte Dr. Yıldız’ın anlattıkları:
Ev dışında geçirilen zamanın ve aktivitelerin yaz aylarında artması ozon tabakasının incelmesi, giysilerin ince olup vücudu yeterince koruyamaması güneş hasarının artmasının en önemli nedenlerinden biridir... Tüm bunlara solaryum kullanımının yaygınlaşması da eklenince cildimizdeki hasar artacaktır...
Ultraviyole ışınları ikiye ayrılır
Ultraviyole ışınlarının cilt kanseri oluşmasındaki rolünün, son yıllarda bilimsel olarak kanıtlanması, beraberinde tüm dünyada korunma ve koruyucu krem kullanımı arayışını getirmiştir. Ultraviyole
Bugünlerde artık bir çok yerde sigara içmek yasaklanacak. Sigara içenler buna kızıyorlar ve “kimsenin hürriyetimizi kısıtlamaya hakkı yok, zararı bana, içersem içerim” diyorlar. Tabii iş kesinlikle öyle değil.Bundan önceki bir yazımda da bahsetmiştim, bazı bilgileri tekrarlamamda yarar var. Sigara içmek denince, bir sigarayı bizzat içen var, bir de sigara içmeyip de dumanını soluyan pasif içiciler var. Pasif sigara içmek demek, sigara içmeyen bir kişinin, başkasının sigara dumanını içine çekmesi demektir. Bu dumanı solumak da iki şekilde oluyor, ya sigara, puro veya pipo tütünü gibi maddelerin yanan kısmından çıkan dumanın solunması veya bunları içen birinin ağzından çıkan dumanın solunması.
Sigara içenler arsenik, amonyak, formaldehid, siyanür, nikotin, zift, karbon monoksid, metan gibi maddeleri ve diğer bazı zararlı ve kanser yapıcı maddeleri içlerine çekmektedir. Araştırmalar, pasif sigara içenlerin, yani kendileri içmedikleri halde sigara içilen ortamda bulunanların