Depeche Mode son albümü Spirit’in global turnesine çıktı. Kolay değil Avrupa kentlerinde 34 konser verdikten sonra Kuzey ve Güney Amerika’ya geçiyorlar.
Yaş ortalaması 55 olan bir gruptan bahsediyoruz. 3 güne bir konser düşüyor.
Roma konserine giderken kafamda grubun söyleyeceği ilk şarkı, Dave Gahan’ın kanser tedavisi sonrası nasıl bir form göstereceğini düşünüyordum.
Beni Roma Olimpiyat Stadı’nın muhteşem mimarisi karşıladı. Roma seyircisi ne kadar şanslı, dedim içimden.
Sahne önü için yaptığım ufak manevralar sonrası konser tam saatinde başladı. Tam beklediğim gibi son albümlerinin ilk parçası olan “Going Backwards” ile konseri açtılar.
***
Dave Gahan çok sevdiği siyah yeleği yandan kırmız şeritli pantalonu içinde yerinde duramıyordu. Dudağının üzerindeki ince kaytan bıyığı ona eski İstanbul efendisi havası vermişti. Hiperaktif, bir İstanbul efendisi.
Grup elemanlarının sadece yüzlerindeki kırışıkları artmış, müzikleri ve aktifliklerinde bir gıdım değişiklik yoktu. Gahan sahneyi büyük adımlarla arşınlıyor, basılmadık yer bırakmıyordu, grubun bütün bestelerinin yaratıcısı Martin Gore her zamanki sakin, çekingen duruşuyla gitarının arkasına adeta saklanıyordu.
Marvel dünyasının en sevilen kahramanı “Örümcek Adam” türün hakkını veren bir dönüş yapıyor. Marvel’ın o kadar çok kahramanı arasında en sevilen olmasını, büyümekte olan jenerasyonun en fazla özdeşleştiği karakter olmasında yatıyor. Ne de olsa Örümcek Adam, yani Peter Parker okul kaygıları olan 15 yaşında bir lise öğrencisi.
Bu kez Tom Holland, Parker için seçilmiş en iyi oyuncu olmuş. 2002 versiyonunda 27 yaşındaki Tobey Maguire veya 2012’de 28 yaşındaki Andrew Garfield ile kıyaslanınca 21 yaşındaki Holland, serinin hayranlarının beklentilerine ve çizgi romanının mahcup, çocuksu karakterine yakın düşüyor.
İlk fragmanlarını izlediğimde yeni “Örümcek Adam”’ın bu kadar iyi olabileceğini düşünmemiştim. Bu kez kendi halinde, bağımsız bir kahraman olarak değil Yenilmezler grubunun bir elemanı olarak Demir Adam/Tony Stark’ın himayesinde yetişiyor. Onun bu yetişme durumu kendi güçlerini öğrenmeye çalışması, onlarla oyun oynaması filmin mizahi yönünü güçlendiriyor. Robert Downey Jr. un kısa girişleri bile filmin seyirliğini güçlendirmiş.
***
En çok retro, nostaljik, çizgi romandaki dünyasına yakın durması hoşuma gitti. Kötü adam Vulture/Akbaba ise Michael Keaton’ın ustalığında mükemmel vücut
Floransa, 3 gün boyu Rock ile yaşadı.
Aerosmith, Eddie Vedder ve System of Down liderliğindeki program alt gruplar olarak da müthiş eşleşmeler sundu.
Placebo, Glen Hansard, Prophets of Rage, etkileyici performanslarla çoştular, çoşturdular.
Son turnelerine “AerodeVerci Baby” adını veren Aerosmith artık dağılıyor. Solist Steve Tyler ve gitarist Joe Perry liderliğinde 1973’teki ilk albümlerinden bu yana tam 22 albüm kaydeden grup rock müziğe yaptığı katkılarla unutulmazlar arasında yerini çoktan aldı.
Sahneye çıktıkları andan itibaren canlı, enerjik performanslarıyla parmak ısırtan grup, seyirciye neden bırakıyorlar sorusunu sordurttu.
***
Daha ilk parçaları “Let The Music Do The Talking” ile seyirciyi avucunun içine aldı.
Steve Tyler, her zamanki gibi yine ekzantrik zevkine uygun sahne kostümleri içinde sahnede basmadık yer bırakmıyor, şallarla sardığı mikrofonuyla dans ediyordu.
2016 Cannes’da Olivier Assayas, “Hayalet Hikayesi” ile en iyi yönetmen ödülü kazanırken, eleştirmenleri ikiye bölmüştü. Onaylayan olduğu kadar nefret eden vardı.
Hayaletin soyutluğu üzerine anlattığı hikayesi temelde yalnızlık teması, kendini arayış üzerine kurulu.
Hikayenin ana karakteri Maureen (Kristen Stewart) kalp rahatsızlığı sonucu hayatını kaybetmiş ikiz kardeşi Lewis ile iletişim kurabilmek için Paris’e, onun son oturduğu eve gelir.
Perili köşk gibi karanlık, tekinsiz havası olan evde, ondan yani “öteki taraftan” gelecek bir işareti bekler. Maureen medyumdur.
Meslek olarak parıltılı moda dünyasının içinde, Kyra adında bir mankeninin “kişisel giydiricisidir”.
Assayas, yalnızlık, kendini arayış üzerine kurduğu hikayesinde hayaleti bir sığınma imgesi olarak gösteriyor. Maureen’in medyumluğu, hayaletlerle kolayca iletişime geçmesine izin veriyor. Yaşayan veya ölü hayaletlerle iletişim içinde yaşıyor. Oysa bu tür arayışların olmadığı, moda dünyasının maddeselliği içinde de çalışıyor. Onun bu dünyadaki varlığı bir nevi arafta sıkışmışlık durumu.
Abba dünya turnesine çıkıyor. Yanlış okumadınız; klasik kadrosuyla turne yapacaklar.
Gerçekten ufak bir farkla, Hologram olarak!
Evet; bugün Agneta 66, Frida 70, Benny 69, Björn 71 yaşlarında fakat genç, hoppa dönemleriyle sahnede karşınızda, bir adım ötenizde müzik yapacaklar.
Sanal gerçekliğin önümüzdeki yıllarda bize sunmaya hazırlandığı yenilik Abba ile başlıyor.
Artık bu yöntemle hayatta olmayan birçok sanatçıyı tekrar izleme fırsatımız olacak.
Fikir babası American İdol programından tanıdığımız yapımcı Simon Fuller. Benny, “teknolojinin son nimetlerinden faydalanarak, tekrar sahnelere dönüyoruz çok heyecanlıyız” diyor.
Grup Universal ile bol sıfırlı bir kontrata imza attı.
Spotify, hâlâ zarar ediyor
Geçtiğimiz hafta keman virtüözü Nigel Kennedy, muhteşem bir rock konseriyle İzmirlileri büyüledi.
Klasik bir ustadan Rock nasıl oluyor demeyin, Jimi Hendrix’in gitarda yaptığı soloları Kennedy kemanda yapıyor.
Kendisine eşlik eden iki gitar, bas ve davul ile Hendrix’in tüm bilinen parçalarını seslendirdi.
Neler vardı listede: Purple Haze, Little Wing, Third Stone From The Sun,Fire Drifting, Hey Joe...
Kennedy, sempatik ve coşkulu sahne performansıyla seyirciyi de heyecanlandırdı.
Ağırbaşlı klasik müzik seyircisini rock atmosferine sokmayı başardı.
Baba oğul ilişkileri sinemada çok işlenmiş hassas bir konudur. Sevginin, bağlılığın, bağımlılığın, kişilik çatışmalarının, psikolojik gerilimlerin beden bulmuş hali yaşanır bu ilişkilerde. Yaşanan dönemin sosyal, etnik yapısından soyutlanmayacak bir ilişki labirentidir.
Dönem ruhunu, politik ve sosyal olaylarını ön planda işleyen baba oğul filmlerinden başlayacak olursak ;
Bülbülü Öldürmek (1962) ırkçılık karşısında hukuk adamının ve çocuk hayallerinin dik duruşunu; Baba (1972) Mafya ailesi Carleone’lerdeki baba oğul dinamiklerini; Hayat Güzeldir (1999, bir esir kampını çocuğu için oyun bahçesine çeviren babayı; Kan Dökülecek (2007) oğlunun sessizliğini petrol olan toprakları ucuza kapatmak için kullanan çıkarcı babayı; Bisiklet Hırsızları (1949) savaş sonrası İtalya’da yaşanan yoksulluk ve çaresizliği; Fanny and Alexander (1983) Katolikliği çocuk yetiştirmekte cezalandırıcı olarak kullanan üvey babayı;, Babam İçin (1993) hukuk skandalına karşı omuz omuza, baba oğul dayanışmasını görmek için izlemek gerekir.
Bu grupta yer alabilecek yerli yapım “Babam ve Oğlum”da, 80 darbesi ile baba oğul ilişkisi iç içedir.
Kötücül babalar da vardır, onların en karakteristik örneklerini izlemek için
70’li yılların başında birisi çıkıp müziğin günün birinde seyredilerek dinleneceğini söylese, adama güler geçerlerdi.
Artık videosu olmayan parça, bilinmezlik deryasında kaybolup gidiyor.
Bu alanda ilk olarak kabul edilen video klip 78 tarihli, Queen’den “Bohemian Rhapsody” oldu.
Bakıyorum da gerçekten kaliteli, sinematografik videolar çekiliyor. Son günlerin iyilerinden seçtiklerim:
Foo Fighters-Run: Her zaman iyi klipler yapar Foo Fighters. Frontman Dave Grohl her klipte makyaj, maske şekil değiştirir. Böyle bir olay bu klipte de var. Yırtıcı, sert bir müzikle sınırları aşan bakım yurdu sakinleri.
Roger Waters-The Last Refugee: “The Last Refugee” albümden gelen ilk video klip. Hüzünlü, denizlerde yaşamını kaybeden mülteci çocuklar anılıyor. Bir anne elinde çocuğundan geriye kalan bez bebekle dans ediyor, denize yürüyor.
Muse-Dig Down: Distopik, fütürist bir senaryo ve Muse en karanlık müziğiyle onca aksiyonun üstüne yayılıyor. Boş bir hangardaki aksiyon koreografisi birinci sınıf.
Sia-Free Me: