Yaklaşık 100 yıl önce kurulan TEKEL İzmir Sigara Fabrikası, yıllar boyu aileleriyle birlikte onbinlerce insanın geçim kaynağı oldu. Ege bir tütün bölgesiydi ve İzmir’in yeri sigara fabrikasıyla birlikte TEKEL için merkezdi.
Çok sular aktı. Akan sular TEKEL çalışanlarını bugün soğukta, karda kışta büyük bir hak mücadelesiyle karşı karşıya bıraktı.
Onların mücadeleleri, öncelikle özelleştirmede yapılan hatalara karşı direniş olarak görümeli.
Özelleştirme yapan diğer ülkeler, kurulu tesislerin yaşatılmasını, verimliliklerinin artırılmasını, istihdamın korunmasını değişmez şart olarak ortaya koyarlar. O ülkelerde özelleştirme sonunda sokağa atılan, hakları tırpanlanan işçi yoktur.
Biz de “yeter ki satalım” yaklaşımı işçiyi bazen son madde yapar, bazen bir hiç.
* * *
Gelelim İzmir’e...
“İşsizlik kadar büyük yalnızlık yoktur. Başkalarıyla birlikte bin kişilik bir kuyrukta olsan bile yalnızsın.”
Böyle yazıyor “Offshore” adlı romanında Penelope Fitzgerald...
Bu ülkenin insanları her gün biraz daha yalnızlaşıyor.
İşsizi ayrı yalnızlaşıyor.
Vergi yükü altında ezilen milyonlar ayrı...
Bir tarafta ağır vergiler ve işsizlikle boğğuşanlar öte yanda devletin kısıtlı olanaklarıyla ulufe dağıtılır, iyilik yapılır gibi verilen yardımlar.
Bozuk bir denge, eğri büğrü yöntemler.
Onların benzeri, değil Türkiye’de, büyük ihtimal dünyada yok. Dört kız kardeş ve kardeşlerden Emel Önal’ın kızı Neşe Gök olmak üzere, beş kadın, aralarına profesyonel almadan, akü ve jant gibi kadının yerinin az olduğu bir alanda Ege’nin en büyük holdinglerinden birini yönetiyor.
Beş kadın her ay bir araya geliyorlar, holdingin genel stratejisini gözden geçiriyorlar, şirket taleplerini değerlendiriyorlar.
Her biri, üç yıllığına yönetim kurulu başkanlığı koltuğunu diğerine devrediyor.
Tepedeki beş kadının yönettiği 13 şirketten oluşan holding, yıllık yaklaşık 500 milyon dolarlık cirosuyla 65 ülkeye ihracat gerçekleştiriyor.
Temeli 1952 yılında baba Cevdet İnci tarafından atılan İnci Holding’de bayrak, geçtiğimiz ay üçüncü ele geçti.
Yönetim Kurulu Başkanlığı’na oturan üçüncü İnci olan Meral İnci Zaim yatırımlarını, hedeflerini, oluşturdukları farklı aile anayasasını ve ideallerini anlatırken, onun hakkında küçük bir ipucu vereyim.
Zarif bir kadın ve etrafına sürekli pozitif enerji yayıyor.
BİR jeotermal enerji cenneti olan Türkiye, jeotermalden elektrik üretilmesini yıllar sonra nihayet keşfetti.
Doğalgaza milyarlarca dolar bedeller öderken kendi kaynaklarımızı değerlendirme yönünde son yıllarda adım atabildik.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü yaptığı çalışmalar sonucunda bulduğu 16 ruhsatlı jeotermal alanı devretmek üzere yeni bir ihale açtı.İhaleler pazarlık usulü gerçekleştirilecek. 16 alanın 6’sı Ege Bölgesi’nde; Aydın İzmir, Afyon ve Manisa’da yeralıyor. Özellikle elektrik enerjisi kullanım amaçlı anılan alanlarda, yanı sıra konut ısıtılması, sera uygulamaları ve sağlık turizmi için de kapsamlı projeler bekleniyor. Başta Aydın Pamukören ve Aydın Sultanhisar olmak üzere jeotermal alanları yoğun rekabete sahne olacak.
* * *
Aslında önemli olan, yenilenebilir enerjide ülkenin, petrol ve doğalgaz lobilerinin önüne geçerek yol alabilmesi.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada Batı Anadolu’da bugün bilinen sahalarda ve mevcut teknoloji ile 1000 MW elektrik üretiminin mümkün olabileceği hesaplandı. Yani potansiyelin büyük bölümü Ege’de ve bunun sadece 77 megavatı kullanılıyor.
Şimdi bu alanların ihaleye açılıyor olması çok
DOĞRUDUR, global kriz var ve dünyanın da, Türkiye’nin de yatırım iştahı azaldı.
Ancak tüm bunlara sığınmak İzmir’in gerçeğini gölgeleyemiyor.
Yatırım yapan firmalar İzmir’e ya gelmiyor ya da kaçıyor.
“Bir sigara fabrikası, BAT gitti, hemen paniğe kapılmayalım” diyenler olacak ama hayır.
Tartışılması gereken şu; artık İzmir’de yeni fabrika yatırımının tadı kaçtı.
Yeni yatırım yapmayı düşünen, bir elin parmakları kadar az sanayici de fabrika yatırımı haritasından İzmir’i çıkarıyor.
Haziran 2009 itibarıyla açıklanan yeni teşvik sistemi, tuz biber oldu.
Patronlar Kulübü’nde beklenen değişim gerçekleşti ve ikinci kadın başkan koltuğa oturdu.
“TÜSİAD’ı light muhalefet yapsınlar diye özellikle kadınlara bırakıyorlar” kritiklerine inat, Ümit Boyner ekibini güçlü isimlerden oluşturdu ve daha koltuğa oturur oturmaz, sesiz başkan olmayacağını sözleriyle hissettirmeye çalıştı. “Yalnızca cari ve istihdam açığımız yok, demokrasi açığımız da var. Herkesten şüphe duyuyoruz. Konuşmuyoruz bağırıyoruz, dinlemiyor, dinleniyoruz” sözleri başlangıç için isabetliydi.
Önceleri yaptığı evlilikle çok konuşulan, sonra finans bilgisiyle Boyner Grubu’nun kasası olan, ardından Türkiye’nin Patronlar Kulübü’nün zirvesine oturan yeni Başkan’a tipik bir Egeli demek de mümkün.
Ege’nin havasını taşıyan işkadınını aslında Egeliler çok da yakından tanımıyor.
GEÇEN köşe yazımda, Atatürk Kapalı Spor Salonu ile Alsancak Garı arasında yer alan tekel binalarını yeniden düzenleyen “Reji Projesi” ni anlatmış, nasıl bir gelecek beklediğini yazmıştım.
Hazır söz tütün depolarından açılmışken, bu kez aynı bölgede, Migros’un arkasındaki yıllardır boş duran tütün depolarının oraya da uğradık.
Özelleştirme İdaresi bu depoları nihayet iki hafta önce sattı.
Kentin merkezinde uzun süre boş kalan tarihi binaları bir ara Büyükşehir Belediyesi, ardından Mimarlar Odası, Özelleştirme’den irtifak hakkı olarak almak istemişlerdi.
Yani 49 yıllığına yap -işlet -devret formülüyle. Özelleştirme İdaresi bir türlü ikna olmadı.
Önce ilk ihaleyi yaptı, satamadı. Ardından ikinci ihale çekişmeli geçti, Mimarlar Odası yaklaşık 3,5 milyon liraya kadar çıkabildi ve ihaleyi, 7 milyon 490 bin lira ile İzmir Ortak Girişim Grubu (OGG) aldı.
Grubun, bu alan için düşündüğü projeyi anlatacağız. Yalnız önce bir konunun altını kalın çizmek gerekiyor.
DAHA büyük projelere ve bu kentin büyük düşünmeye ihtiyacı var.
Zaman hızlı akıyor.
Kentin diğer yüzlerini de konuşacağız ama bu kez merkezden başlayalım.
Mesala prestij yüzü Alsancak nasıl değişecek?
Geçenlerde gördüğüm manzara ürkünçtü, içinde turist dolu bir fayton, Şair Eşref Bulvarı’nda trafiğinde tıkanmış kalmış, kıpırdayamıyor.
Faytoncu bir sağa, bir sola atları dizginlemeye çalışıyor ama nafile. Korna gürültüsünden ürken atlar şaha kalkıyor, turistler etrafa korku dolu gözlerle bakıyor.
Bugün kent ya da ülke dışından gelen konuklarınızı merkezde varsa yoksa Kordonboyu’na götürüyoruz ama gerisi, yanı, sağı, solu yok, tıkalı.