KOALİSYONLAR döneminin acısını öyle yaşadık ki, nihayet 19 yıl sonra tek parti iktidarına kavuşmanın iyimserliğini, partiye oy veren vermeyen herkes taşıdı.
2002’li yılların hemen ardı dünyanın hormonlu büyüme sürecine de denk gelince, “tamam dedik, bu ülke değişiyor, gelişiyor.”
Önemli yapısal reform başlıkları ortaya atıldı. Umutların filize yattığı günlerde, geç kalmadı, içimizde bir kolaycılık şüphesi de belirmeye başladı.
Türkiye, değerli TL politikası ile kendini ucuz ithalatın kollarına teslim ediyordu.
Ticari hareketlilik arttıkça sanayi yavaş yavaş durgunluk sürecine girdi.
Otel alımları, alışveriş merkezleri yapımları, rezidans projeleri ile karlı devlet kuruluşlarının özelleştirmeleri ardında artçı üretim politikaları taşımıyordu.
Üretimin iki asal ayağı; tarımsal üretim ile sanayi üretimi aynı aynı günllerde daralan yollara girmeye başladı.
PİMİ, işadamı Sayıl Dinçsoy’un Aliağa Organize Sanayi Bölgesi (ALOSBİ) Yönetim Kurulu Üyeliği’nden istifası çekti. Bir süredir dinlediğimiz rahatsızlıklar, Dinçsoy’un istifasıyla adeta belirginleşti.
Dinçsoy istifa dilekçesinde “Benden istifade edilmiyor. Faydam olmayacaksa yönetimde olmanın anlamı yok. İki aydır istifa etmeyi düşünüyordum” diyorsa da gelinen noktadan rahatsızlık duyduğunu gizlemiyor.
2005 yılında 2 milyon TL olan bütçe zararının, 20.10.2009 tarihli yeminli mali müşavir Erdoğan Öcatan onaylı bilançoya göre 2009’da 180 milyon TL’yi aştığı, bu durumun yönetimde krize yol açtığı öne sürülüyor.
* * *
Organize Sanayi Bölgeleri ayrı bir kanuna tabii olarak yarı kamu niteliğine sahip kuruluşlar. Yönetim kurulu üyeleri de memurin kanununa tabi. Bu nedenle sorumluluk ağır.
Sözkonusu bütçe açığının giderilmesinde ALOSBİ yönetimi 2 bin 650 dönümlük arazinin metrekaresi 50 eurodan Londra merkezli Hint -İngiliz -ABD’li bir fona satılmasına güveniyordu.
Ancak global kriz nedeniyle yaklaşık 130 milyon dolarlık rakamın, ilk bölümü olan 50 milyon doların ALOSBİ kasasına girmemesinin de, “Kasamıza satıştan bu yana henüz beş kuruş girmedi” diyen Dinçsoy’u
Önceki gün “Üretici ve işçi eziliyor, suçlular nerede?” başlığı ile yazdığım yazıya, üretici ve işçi kesiminden destek mesajları gelirken, işçilerin adına sendika liderleri, dikkat çekici bir teklif sundu.
Sendika temsilcileri 600 işçi sayısını, 300’e indirebileceklerini belirterek, “yeter ki fabrika açılsın” teklifinde bulundu.
Türkiye, Ankara’daki TEKEL işçilerinin eylemini unutmuşken, İzmir’de yaklaşık bir aydır, davullu zurnalı eylem devam ediyor.
Tariş Pamuk Birliği’ne ait Tariş İplik AŞ’nin işçileri önceleri tazminatlarını almak için başlattıkları bu eylemi daha sonra fabrikanın yeniden açılması istemine dönüştürmüştü.
Buna karşılık Tariş Pamuk Yönetim Kurulu Başkanı Beliğ Azbazdar’ın şahsıma yaptığı “Uzun süre sendikayla anlaşmaya çalıştık, fabrika büyük zarar ediyor, işçi maliyetleri çok yüksek, 300 işçiye düşün, fabrikayı çalıştıralım diye teklif ettim. Her öneriyi ellerinin tersiyle ittiler” açıklamasını yansıtmıştım.
* * *
Bu kez , Türk -İş 3. Bölge Temsilcisi Mustafa Kundakçı ile TEKSİF Sendikası Genel Başkanı Nazmi Irgat aradı ve TARİŞ Pamuk’a “300 işçiye düşürmeye hazırız, yeter ki fabrika açılsın, çarklar dönmeye başlasın” yaklaşımında bulundu.
TÜRKİYE önce haftalarca TEKEL işçilerini konuştu.
Uzun zamandır unutulan işçi direnişleri, TEKEL işçilerinin duruşlarıyla uyanışa geçti. Tam ardına İzmir’deki TARİŞ işçilerinin eylemi geldi. İşçinin hakkını araması hepimizi umutlandırdı.
Tariş İplik A.Ş.’nin 600 işçisinin çalgılı, türkülü eylemleri günlerdir sürüyor.
Ancak işçi eylemi gibi görünse de İzmir’de yaşanan olaylar özünde, bir devlet politikasının işçi ile üreticiyi nasıl karşı karşıya bıraktığını gösteriyor.
* * *
Tariş Pamuk Birliği’nin 40 bin üretici ortağı var.
Ve zararı dizboyu.
BU kente yazık edilmişliğin iyi örneklerinden biri, fuarcılığıdır.
Dünyanın sayılı uluslararası fuarlarından biri olabilecek geçmişe sahip İzmir Fuarı bugün, bırakın uluslararası arenayı İstanbul fuarcılığının gölgesinde varlık savaşı veriyor.
Enternasyonal fuarı artık sadece yurtiçi eğlence olarak görmek mümkün.
Fuarcılık deyince, iki ihtisas fuarıyla sesimiz çıkabiliyor. Mermer fuarı MARBLE ve son yıllarda yıldızlaşan gelin&damat fuarıyla, “biz de varız” diyebiliyoruz.
Yaklaşık 75 yıllık fuar tarihi açısından söylenebilecek söz ‘yazık’tır.
* * *
Neyse ki MARBLE’da uluslararası fuarcılık tadı alabiliyoruz hala.
“Neden geldin, sen mi götürecen kız bizi buradan” dedi biri. Diğerine ben sordum; “Hükümet sizleri modern konutlara, yüksek katlı apartmanlara taşırsa, özellikle buraların kahrını en çok çeken siz kadınlar ne dersiniz ?” diye. Yanıt değişmiyor “Hic bi yere gitmeyiz. O, önce bizim 100 liramızı versin.”
Sözü özü açık, içleri dışlarında ya, gizlemek yok. “İstanbul’a açılıma katıldık, Başbakan’a gittik diye 100 lira vereceklerdi onu da ic ettiler. Şimdi bunlar mı bize ev verecek, iş sağlayacak?” diye bağıra bağıra anlatıyorlar.
Türkiye açılarak roman vatandaşlarına kadar geldi. Aslında onlar hep yanlarındaydı, belki ilk kez yanına baktı Türkiye.
Daha önce neden bakılmadı diye sormanın anlamı yok, kim baktı ki?
Ama bu bakışı yargılamanın anlamı var.
Başbakan’ın deyimiyle ‘en kalbi duygularıyla’ yaşayan insanlar onlar.
Açılım iradesiyle mi hareket ediyoruz, yoksa Kürt yaklaşımıyla eller yanmaya başladı, o sıcak, samimi duyguları maşa yapmaya mı ihtiyaç var?
Ege İhracatçı Birlikleri (EİB), 8 Nisan’da seçime gidiyor. 6 bin 600 üyeye sahip, 12 ihracatçı birliğini bünyesinde barındıran ve yaklaşık 7 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren birliğin bugüne kadar seçimleri, İzmir’deki diğer odalardan farklı atmosferde gerçekleşirdi.
Açıkçası, yine böyle bir seçim bekliyorduk. Sessiz, sedasız, içine kapalı...
İhracatçılarda Başkan Mustafa Türkmenoğlu yeniden aday olacağı sinyalini verdiğine göre, en büyük değişim Başkan’ın ünvanında yaşanacaktı.
Yasa değişikliği ile ihracatçılarda “Başkanlar Kurulu Başkanlığı” nın adı değişiyor, “Koordinatör Başkanlık” olacak.
Türkmenoğlu’na “Üç başkanlı unvandan, koordinatörlüğe, tenzili rütbedir bu” diye takılmadan yapamadık.
Her zamanki mütevazılığı ile gülümseyen Türkmenoğlu “Herşeye razıyız, yeter ki ihracat artsın” diyor.
Keşke, bu değişimlerle ihracat artsa!
ÖNCEKİ akşam Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, daha önce bir kez gerçekleştirdiği nazik davetini yeniledi ve İzmir’deki kadın gazetecileri yemeğe davet etti.
Hem kadın, hem gazeteci olunca Başkan birkaç boş dakika dahi yaşayamadı.
Kadınlara yönelik çalışmalardan başlandı, kenti hayatı ilgilendiren birçok konuda, Başkan bir söyledi, soranlar iki söyledi, sıcak sohbetler gerçekleşti.
Derler ya; en son söyleyeceğimizi başta söyleyelim;
Metro konusunda yaklaşık altı aydır kan kusan, kızılcık şerbeti niyetine keyifli durmaya çalışan Başkan, nihayet kendine gelmiş görünüyor.