İZMİR’de dün bankacılık çıkarması yaşandı. İzmir Ticaret Odası’na konuk olan Türk Bankalar Birliği üyeleri işdünyası ile buluştu. Neredeyse tüm önde gelen bankaların genel müdürleri biraradaydı. Öncelikle bu toplantının İzmir’de yapılması, finans kesiminin umut taşıdığı illerden birinin de İzmir olduğunu gösteriyor. Bankacılar sözleriyle de verdikleri değeri ortaya koydular. Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince İzmir’de olmalarını, kentin köklü kuruluşlara ve düzgün çalışan işletmelere sahip olmasına bağladı, “Bankacılık sektörü için en iyi profil İzmir” dedi.
İkinci gerekçe ise biraz da satır aralarından çıktı. Kullandırılan mevduatlarda İzmir ve çevresindeki pazarın henüz kredilendirmede İstanbul ve Ankara’nın oldukça gerisinde kalması. “İzmir ve çevresi az kredi kullanıyor, daha çok mevduat satabiliriz” beklentisini de hissettiriyor.
Daha çok kredi kullandırabilecekler ama hangi faiz oranlarıyla?
* * *
Aslında bu konuya geçmeden önce, bankaların açıkladıkları yüksek kârlara değinmek gerekiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan yaklaşık, geçen yıl bugünlerde, bir başbakandan işitilmemiş sert üslûpla bankaları suçlamıştı. Hem tatlı kârlardan vazgeçmediklerini hem de reel sektörün
“70 yıl boyunca çok zorluk yaşadık ama şimdiki kadar sahtekarlık, kaçak yoktu” diyor sanayinin gelişimine tanıklık eden isimlerden Noel Mikaleff. Sektörün duayeni, tağşiş (karışım), kolon yağı derken marketlerdeki bazı markalı yağlara bile sahtekarlığın sızdığı uyarısında bulunuyor
Malta’dan 1860’larda İzmir’e gelen Micaleff’ler ülkede sanayileşmenin de önünü açan ilk ailelerden oldu. Bugün Kristal yağlarının yönetim kurulu başkanlığı’nı yürüten Noel Micaleff’in babası, Kurucuları Antonhy Micaleff, 1930’lu yıllarda tiftik, zeytinyağı, tütün, zerdali cekirdeği ürülerinin alım satımını gerçekleştiren bir tüccardı. Noel Micaleff babasının ticaretten sanayiciliğe geçiş yıllarını şöyle anlatıyor:
“O dönemlerde Türkiye’yi çok iyi tanıyan ve Kuşadası’nda ülkenin en eski rafinelerinden birine sahip İtalyan bir sanayici vardı. Babam diğer işlerine ilave olarak, bu İtalyan sanayici ile birlikt 1938’de rafine üretim tesisi kurdu. Hayal meyal hatırlıyorum o tarihlerde İzmir’de elektrik yoktu. Fabrikayı çalıştıracak sistemi kurmak
DÜNYA piyasalarında demir fiyatları adeta patladı. Bir yıllık artış oranı yüzde 39’a ulaştı.
Hammaddelere gelen zamların çarpan etkisi çoktur. Birçok sektörün ana girdisi olan demir -çelik fiyatlarındaki artış ise diğer sektörleri çarpmakla kalmaz, nakavt bile edebilir.
Dünya piyasalarında Çin gibi bir ülkenin hurda demir toplaması ve Rusya’nın hurda ihracatını yasaklamasıyla demirçelik rakamları tırmanmaya başlamıştı.
800 TL ortalamasında olan fiyatlar bir anda 1300 TL seviyelerine yükseldi. Ardından Brezilya gibi bazı ülkelerin Çin’den yapacağı alımlarda, yıllık yerine üç aylık zamanda alım yapacağını açıklaması fiyatların yüzde 90 artışlara tırmanacağı beklentisini yarattı.
* * *
Sonuçta beyaz eşyayla daha uzun süre idare edebilir, otomobil kullanmayabilirsiniz.
Konu Türkiye genelini ilgilendiriyor görünse de, özellikle Ege Bölgesi,ayağa kalkmış durumda. TBMM Sanayi ve Ticaret Komisyonu tarafından görüşülen 3213 sayılı Maden Kanunu’ndaki değişiklik Ege’deki zeytincilerin yüreklerini ağzına getirdi.
Zeytincilik sektörü kendi sorunlarını unuttu. Maden Kanunu’nda yapılacak değişikliğin peşine düştü.
Gelişmeler bu noktaya, madencilerin yaklaşık iki yıllık mücadelesi sonucu geldi.
Madencilerin istediği üç değişiklikten birisi zeytin alanlarıyla ilgili.
Maden Kanunu tasarısında, daha önce zeytinalanlarının 3 kilometre yakınına kadar herhangi bir maden veya sanayi tesisi yapılamazdı. Şimdi Madenciler, 4086 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunu’nun 20. Madde 1. Fıkrası’nın şu şekilde değiştirilmesini öneriyorlar:
“Bakanlıkça ilan edilen zeytinlik sahaları içinde, zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin üreme ve gelişmesine mani olmayacağı Çevresel Etki Değerlendirme sürecinde belirlenmiş olan madencilik arama ve işletme faaliyetlerine dönük tesis ve altyapı tesislerinden ibaret geçici tesisler ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri yapılabilir ve işletilebilir.”
Çocuğu olan ailelerin çoğu gibi dünden başladık 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamaya. Özel kıyafetler giyildi, okula heyecanla gidildi.
Okul törenleri bir gün önceydi, bugünkü törenler ise stadyumda.
Bizimki 12 yaşında. Bu kez bir başka heyecanlıydı.
Günlerdir odalarda yüksek sesle ezberlediklerini arabada giderken tekrarlayıp durdu.
Aklımdaki bin konuyu birden unuttuğumu, onu gururla keyifle izlediğimi fark ettim dikiz aynasından.
Okula girdik.
Her yer renk. Her yer cıvıltılı.
Türkiye işsizlikle, ekonomi zor dönen çarklarla boğuşurken, Ege’de bazı OSB’lerden gelen büyüme isteklerinin yarattığı tartışma sürüyor.
Anlamak mümkün değil.
Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi, Torbalı Organize Sanayi Bölgesi özellikle, tarım alanları etrafında büyüme gayreti içinde.
Verimli, toprağın fışkırarak yeşerdiği bu arazilerin büyük kısmını bugüne kadar zaten kaybettik.
Sanki bu bölgenin hiç kıraç toprağı yokmuş gibi sanayi tesislerinin en verimli arazilere kondurulmasını içimiz acıyarak seyrettik.
Ve yıllar sonra İzmir’de birkaç duyarlı insanın, özellikle deneyimli gazetecilerin istikrarlı duruşlarıyla bu çabalara dur diyen sesler yükselmeye başladı.
Özellikle kirazın başkenti Kemalpaşa’ya karşı...
İZMİR’DE yaklaşık dört-beş yıldır, limanla ilgili birbirinden farklı sahneleri konuşuyoruz.
Bir seviniyor, bir üzülüyor, sürekli de bekliyoruz.
Liman kenti olmanın güzelliğine, stratejisine, farklılığına kavuşamıyor, limanı büyütemiyoruz.
Dünyada liman kentleri, çevresiyle özel bir yer edinirken, biz nimetlerinden uzak, sürekli külfetini yaşar hale geldik.
Yılan hikayesine varan, özelleştirme sürecinin uzunluğu, metotlarının yanlışlığı, aynı zamanda bu kentin de canını çok acıttı.
Son olarak, özelleştirmeyi kazanan konsorsiyumun vazgeçmesinin ardından gözler şimdi ikinci grupta.
Çelebi Holding’in de süresi 22 Nisan’da dolacak. Az kaldı.
ORKİDE yağlarının İzmir’de doğup dünyayı sarmasında kurucusu Ahmet Küçükbay kadar, arkasındaki bir başka Ahmet’in etkisi de hayli büyük.
Yalnızca ben değil, şirketi tanıyanlar bu teşhisi rahatlıkla söylerler. Orkide’nin, gelişiminde, birçok yağ üreticisinin iç pazara odaklandığı günlerde ibreyi, ihracata tam zamanında yöneltmesinin payı büyük.
Ahmet Us’un 20 yıllık çabasıyla Orkide bugün, ihracatta 92 ülkeye ulaştı. Büyüklü küçüklü ülkelere, tonajlı, tonajsız mal satıyorlar. 8 dil bilen Ahmet Us tam bir dünya insanı.
Yılın üçte ikisini yurtdışında geçiriyor. Anılarını ondan dinlemesi de epey keyifli.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yeni gerçekleştirdiği Afrika ziyaretine katılan Us’u bu gezi diğerlerinden farklı olarak şaşırtmış.
“Hiç bu kadar denk gelmemişti. Afrika’yı hanım ağalar sarmış” diyor.
Cumhurbaşkanıyla birlikte uçakla ilk olarak Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne inmişler. Çok sade karşılandıklarını ve yoksulluğun daha uçaktan iner inmez kendini gösterdiği Kongo’da ikili görüşmelere geçildiğinde önce bir işkadını gelmiş, ardından birbaşka kadın görüşmüş. O gün kendileriyle görüşmek isteyenlerin hepsi işkadını. Kongo’da özellikle gıda işinde kadınların etkin