Farkındalığın her zaman çok önemli olduğunu savunuyorum ve toplumsal projelere önem veriyorum. Ekim, meme kanseri için farkındalık ayıydı. Eminim hepiniz pembe kurdeleyle başlatılan kampanyalara denk gelmişsinizdir. Ay boyunca birçok sosyal sorumluluk projesi, hastalığa dikkat çekti. Meme kanseri tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kadınlarda en sık görülen kanser olup, yılda yaklaşık 15 bin kadını etkiliyor. 2000’li yıllardan beri tüm kanser istatistiklerinde kadın kanserlerinin yüzde 20-25’i memedir. Risk faktörleri arasında, ailede meme kanseri öyküsü, erken ilk adet yaşı, geç menopoz, çocuk emzirmeme ve obezite sayılabilir. Ama erken teşhis burada çok büyük önem taşıyor. Meme kanseri taramalarına başlama yaşı Avrupa’da 50, Amerika’da ise 40... Ülkemizde ise 40 yaş sınırı belirlenmiştir. Bu yaşı geçmiş her kadının düzenli olarak tarama testine girmesi gerekiyor, lütfen ihmal etmeyin. Elbette risk faktörlerinden herhangi birini ya da birkaçını taşıyorsanız çok daha erken yaşlarda kontrollü olmak önemli.
Meme kanseri ve beslenme
Kansere karşı en ideal şekilde korunma sağlayabilmek için, düzenli fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme hayatınızın bir parçası haline gelmeli.
Son zamanlarda, kilo vermek ya da kendini daha iyi hissetmek için ‘glutensiz
diyet’ uygulayanlarınsayısı artıyor. Sosyalmedya üzerinden de bu konuyla ilgili çok fazla soru alıyorum. Ben de okuduğum yeni biraraştırmayı sizlerle paylaşmak istedim.
Glutensiz diyeti hatırlayalım
Gluten; buğday, çavdar ve arpada bulunan bir proteindir. Çölyak hastalığında veya bazı glutenin toleransı durumlarında vücut bu proteinleri sindiremez. Ve bu durumda gluten sindirim sorunları, bağırsak iltihabı ve bağırsakların hasar görmesine neden olur. Çölyak hastalığı veya glutene karşı tıbbi olarak tanısı konulmuş herhangi bir hassasiyeti olan bireylerin kesinlikle gluten içermeyen bir diyetle beslenmeleri önemlidir. Bunun için beslenmelerinden buğday, çavdar, arpa ve bunlardan yapılan bütün ürünler çıkarılır. Mısır, pirinç, kinoa, karabuğday ve bazı yulaf çeşitleri gluten içermez. Ama ciddi hassasiyetiniz veya çölyak hastalığınız varsa yulafı da bulaş riskinden dolayı sınırlamanız gerekir.
Sağlıklı bireylerde kalp hastalıkları riskini artırıyor
Evet doğru. Glutensiz diyet herkes için sağlıklı değildir! Az önce de söylediğim gibi glutensiz diyet, çölyak hastalığı veya glutene karşı herhangi bir hassasiyeti
Sabah bulantıları, gebelik sürecinde anne adaylarının sık karşılaştığı problemlerden biridir. Genellikle ilk aylarda daha yoğun yaşanır. Bu bulantıların çoğu sabah olsa da, gün içinde rahatsız edici boyutlarda kendini gösterebilir. Sebebi, hormonal değişimler ya da psikolojik sebepler olabilir. Sabırlı davranmak ve moral bozmamak önemlidir. Gebelikte değişen dengeler sebebiyle bazen bu sürece mide ekşimeleri ve reflü de eşlik edebilir. Eğer çok şiddetli kusmanız varsa, sıvı ve elektrolit kaybı riski yaşanabilir, mutlaka hekiminizle temasa geçmelisiniz. Günde iki kereden fazla kusuyorsanız, durumu ciddiye alın.
Mide bulantısından kurtulmak veya şiddetini azaltmak için beslenmenizde küçük değişiklikler yapmanız gerekebilir. Bazı besinler, bulantı hissini tetiklerken, bazıları da azalmasına yardımcı olur.
1 Az yağlı kraker: Sabah yataktan kalkmadan önce az yağlı kraker veya sade kızarmış ekmek tüketmek, mide asidini bastırır ve bulantı hissini azaltır.
2 Zencefil: Mide bulantısı hissini azaltabilir. Mide bulantısı yaşarken su içmenin çok zor olduğunu biliyorum ama suyunuzun içine biraz zencefil atmak ya da yoğurt içine eklemek yardımcı olabilir.
3 Peynir/ yoğurt: Kokusuz beyaz peynir ve
Havalar soğudukça, en popüler konulardan biri de bağışıklık sistemi oluyor. Hem danışanlarımdan hem de çevremden bu konuda çok fazla soru alıyorum. Aslında bağışıklık sistemi yaz-kış çok önemli. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi için en önemli faktör, düzenli ve dengeli beslenmek. Bazı doğal ürünler de bu konuda destekleyici oluyor. Ben de bugün çok merak edilen, propolis ve arı sütü konusunu yüksek gıda mühendisi kıymetli dostum Aslı Elif Tanuğur’la sohbet ederek, sizler için hazırlamak istedim.
Arıların; bitkilerin yaprak, sap ve tomurcuklarından topladıkları güçlü antibakteriyel ve antioksidan etkilere sahip doğal bir ürün olan propolis, kovandaki mikropları yok etmek ve arı kolonisinin sağlığını korumak için kullanılır. Propolisin antioksidan etkisi nar suyuyla karşılaştırdığında, tam 80 kat daha güçlü bir etkiye sahip olduğu kanıtlandı. Propolis kovanda hangi görevi görüyorsa, doğru işlendiği takdirde, insan vücudunda da aynı etkileri gösterir. Virüs ve bakterileri yok ederek,
Aşureye bol yağlı tohum çok yakışır. Aşure yaparken şekerini az, kuru meyvesini bol kullanırım, böylece daha sağlıklı olur. Yağlı tohumlar içerdikleri yağ asitleri, protein ve liflerle sağlığa faydalıdır.
Yağlı tohumlarda bulunan tekli ve çoklu doymamış yağ asitleriyle bitki sterolleri, kolesterolü düşürücü etki yaratır. Ayrıca tokluk hissi sağlayıp, kan şekerini dengelemeye yardımcı olur. İçeriğindeki folik asitle, kandaki homosistein düzeyini azaltarak, kalp sağlığına koruyucu etki sağlar. E vitamini, magnezyum, potasyum, çinko ve bakır açısından da zengindirler.
Kiloya olumlu etkisi var
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Beslenme Dergisi’nde yayımlanan bir çalışmaya göre, diyetinde yağlı tohumlara yer veren bireylerin daha az kilo aldığı, obez ve yüksek kilolu olma riskinin de daha düşük olduğu bulundu. Bu araştırmada, Loma Linda Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu ve Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) uzmanları, 25-70 yaşları arasındaki 10 Avrupa ülkesinden 373 binden fazla bireyin diyet ve yaşam tarzını inceledi. Beş yıllık çalışma sonunda diyetlerinde yağlı tohumlara yer veren katılımcılar, hem daha az kilo aldılar hem de obez ve yüksek kilolu olma riskleri yüzde 5
16 Ekim Dünya Ekmek Günü nedeniyle bu hafta pek çok etkinlik ve bilgiyle karşılaşabilirsiniz. Kelime anlamı olarak baktığımızda, tahıl unundan yapılmış hamurun fırın, sac veya tandırda pişirilmesiyle yapılan yiyecek olarak geçer. Mecazi anlamdaysa değeri daha büyüktür. İnsanı geçindirecek iş ve kazanç veya yemek, aş anlamında kültürümüzün önemli parçası haline gelmiştir. ‘Eli ekmek tutmak’, ‘Ekmeğini taştan çıkarmak’ ve ‘Ekmek aslanın ağzında’ deyimleri, aklıma ilk gelenler...
Beslenme dünyasında ekmek, karbonhidratın temel taşı ancak son dönemde kafalar biraz karışık. Ekmek israfı da üzerinde durulması gereken önemli noktalardan. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Toprak Mahsulleri Ofisi’nin geçtiğimiz yıllarda ekmek israfıyla ilgili yaptığı çalışmanın sonuçları dikkat çekici:
6 milyonu çöpe gidiyor
Ülkemizde bir yılda çöpe atılan ekmekle, 542 bin ton buğdayı israf ediyoruz. Her gün 101 milyon ekmek üretiliyor ve bunun 95 milyonu tüketilirken,
6 milyonu çöpe atılıyor. Ülkemizde bir yılda çöpe atılan 2.1 milyar adet ekmeğin parasal değeri 1.5 milyar TL! Bu parayla 80 hastane, 500 okul inşa edilebilir.
Tüketebileceğiniz kadar ekmek almak, ekmek israfını önlemede en büyük
Kalbimizi sevmek ve onunla iyi geçinmek hepimiz için hayati önem taşıyor. Neden mi? Çünkü dünya üzerinde olduğu gibi ülkemizde de ölümlerin büyük nedenini koroner kalp hastalıkları oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre geçtiğimiz yıl, ölümlerin yüzde 39.8’i dolaşım sistemi hastalıkları sebebiyle oldu. Dolaşım sistemi kaynaklı ölümlerin ise yüzde 40.5’ini iskemik kalp hastalıkları
oluşturuyor.
Normalde kan, damarlar içinde serbestçe akıp dokulara ve organlara oksijen ve besin taşır. Sağlıklı bir damarın iç yüzeyine bakıldığında pürüzsüz olduğunu görmek mümkündür. Yüksek kolesterol, sigara, tansiyon, aşırı alkol alımı, kişinin beslenme alışkanlıkları ve çevreden kaynaklanan birçok faktör damar içinde deformasyona neden olur. Deformasyona uğramış bölgede zamanla plak adı verilen bir tabaka oluşumu gözlenir ve bunlar damarların esnekliğini azalttığı gibi kan akışını da engeller. Bu duruma mümkün olabildiğince engel olabilmek büyük önem taşır. Damarları korumanın en önemli yolu kan kolesterol düzeyinde, kan basıncında, yüksek kan şekerinde, vücut ağırlığında, homosistein ve ürik asit seviyesinde her zaman normal seviyeleri korumak olmalıdır.
Düzenli beslenme ve
Siz bu yazıyı okurken, ben Adana Lezzet Festivali’nde olacağım. Gitmeden önce detaylı bir acı biber araştırması yapmıştım, malum ne de olsa kırmızı biber memleketindenim.
Bu vesileyle sizlerle de son gelişmeleri paylaşmak istedim.
Hep “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” derler ama ben bu sefer “Acı yiyelim, tatlı konuşalım” diyeceğim ve size acının faydalarından bahsedeceğim.
Solanaceae familyasının ‘capsicum’ cinsinden olan acı kırmızı biberin anavatanı Güney Amerika olmakla birlikte, biber Güney Asya ülkeleri, Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi gibi dünyanın çeşitli bölgelerinde 7 bin yıldır yetiştiriliyor. Acı biberde 200’ün üzerinde aktif bileşen belirlendi ve bunlardan bazıları vücudun tümünde birden fazla rol oynuyor. Keskin ve acı aroması nedeniyle yemeklerde baharat ve sos olarak da kullanılıyor.
Kapsaisini duydunuz mu?
Kırmızı bibere acı özelliğini veren, kapsaisin isimli bir maddedir. Büyük aktif bir bileşik olup; ağrılı iltihap, romatoid artrit, vazomotor rinit ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların tedavisi de dahil olmak üzere birçok fayda sağlar. Ayrıca, kapsaisinin etkili bir anti-kanser ajanı olduğu kanıtlandı.
Kilo kaybına yardımcı olur mu?