Koronavirüs yüzünden günlerimizi evde geçiriyoruz; aynı duyguları paylaşıyor ve benzer sınavlarla sınanıyoruz. Evdeki zamanımızı en verimli şekilde değerlendirebilirsek, bugünler sağlığımıza hediye olabilir
Evde kaldığımız süreler arttıkça hem çevremden hem de sosyal medyadaki takipçilerimden kilo almak ile ilgili endişelerini duyuyorum. Haklısınız evde hareket olanağımız açık hava kadar olmuyor ve bu da aldığımız ve yaktığımız kalori dengesinin bozulmasına neden olabiliyor. Ayrıca stres seviyesinin yükselmesi, uyku kalitesinin azalması, sosyal medya ve televizyonlarda sürekli yemek tariflerine denk gelme durumu da aç olmasanız bile aç hissetmenize ve bir şeyler yemenize yol açıyor olabilir.
Bu dönemde yalnız olmadığınızı hatırlayın. Sizin gibi milyonlarca insan aynı duyguları paylaşıyor ve benzer sınavlardan geçiyor. Evde geçirdiğimiz vakti en verimli şekilde değerlendirerek bugünleri sağlığımıza hediye edebiliriz.
Koronavirüs gündemimize oturdu ve hemen hemen hepimiz bugünlerde onu konuşuyoruz. Birçoğumuz işe gitmiyor, evde kalmayı tercih ediyoruz. Birçok mağaza, zincir restoran ve kafeler kapandı. Peki, bu durum sürdürülebilirlik, israfı azaltma hedeflerimizi nasıl etkiliyor? İklim değişikliğine ve karbon ayak izine etkisi nasıl?
İklim krizini yönetmek için düşük karbon emisyonuna ihtiyacımız olduğu doğru ama korona yüzünden şu an azalmış gibi görünen karbon ayak izi gerçekçi değil.
Çoğunluk evinde, trafik yoğunluğu azaldı, uçak seyahatleri neredeyse yok, bu yüzden şu anki karbon ayak izi düşük. Maalesef salgın kontrol altına alındığında çevreye negatif etkinin daha yüksek olacağı düşünülüyor. Normal düzene geçildiğinde hayat hemen normal olmuyor, tüketim alışkanlığı ve davranışlar belirsiz.
Birey ve kurum açısından durum şöyle:
Tek kullanımlık plastik tekrar artışa geçti.
Plastik eldiven, maske kullanımı çok yüksek.
Doğada çözünmeyen ıslak mendil tüketimi
Koronavirüs salgını nedeniyle yaşanan stres ve evde geçirdiğimiz vaktin artması bazı beslenme alışkanlıklarının değişmesine sebep olabilir. Ama bağışıklık sisteminizi güçlü tutmak için bu dönemde de sağlıklı beslenmekten vazgeçmeyin ve yapmanız gerekenleri ihmal etmeyin.
Koronavirüs vakalarının artmasıyla beraber market rafları neredeyse boşaldı. Dikkatimi çeken nokta ise daha çok makarna, un gibi kuru gıdalar ve bunun yanı sıra patates ve soğanın bitmiş olmasıydı. Bu konuda endişenizi çok iyi anlıyorum, evde eksiğiniz varsa elbette tamamlamanız gerekiyor. Ama kuru gıda rafları boşalmışken sebze ve meyve reyonu olduğu gibi duruyordu. Oysaki bağışıklık sistemini desteklemek için bu dönemde en çok ihtiyacımız olan besin gruplarından biri de sebze ve meyvelerdir. Sebze ve meyveler doğal yollardan antioksidan, lif ve vitamin, mineral almanın en kolay yoludur. Dünya Sağlık Örgütü günde toplamda en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketimini öneriyor. Bunun 3 porsiyonunu meyve, 2 porsiyonunu sebze olarak düşünebilirsiniz. Unutmayın ki her sebze ve meyve
Stres pozitif ve negatif olarak ikiye ayrılıyor. Heyecan verici veya stresli her olay vücutta kimyasal tepkilere neden olur. Pozitif stres hayatımızdaki olumlu durumlara ve olaylara karşı vücudumuzun verdiği bir tür tepki. Bu stres insanın heyecanını ve iç motivasyonunu artırıyor, hedefine odaklanmasını sağlıyor.
Negatif stres ise hoşa gitmeyen, huzursuzluk ve endişe duyduğumuz olay ve durum karşısında ortaya çıkar. Hayatın herhangi bir noktasında başarısızlık yaşama, işten ayrılma, boşanma ve kayıplar negatif stres yaratan durumlardır. Bireylerin bu noktada olumsuz durumlar karşısında baş etme becerileri azalır, gün içindeki performansları etkilenir ve sonucunda ruhsal ya da fiziksel problemler yaşaması kaçınılmaz olur.
Bu günlerde ülkece, hatta dünyaca zor günler yaşıyoruz. Koronavirüs vakaları arttıkça eminim bu durum birçoğumuz için büyük bir stres kaynağı haline geliyor. Bu konuda elinizden geldiğince tedbir alıp, stresi minimize etmeye çalışın. Çünkü uzun vadede stres bağışıklık sistemini de olumsuz etkiliyor. Kronikleşen stres bağışıklık
Koronavirüs konusunda ortada dolaşan fazlasıyla asılsız ve yanlış bilgi paniğe yol açabiliyor. O yüzden, akıl karıştıran bütün soruları Prof. Dr. Murat Aksoy’a yönelttim. Onun açıklıkla verdiği cevaplar, paniğe değil, tedbire ihtiyacımız olduğunu gösteriyor
Koronavirüs için tedbir, kişisel hijyen tabii ki önemli ama gerek sosyal medyada gerekse telefon mesajlarında fazlasıyla asılsız ve yanlış bilgi herkesi paniğe sürüklüyor. Market rafları boşalıyor, kolonya, dezenfektan ve maske bulmak neredeyse imkânsız. Diğer tarafta ise hiç umursamayan bir grup da var aslında; ben gencim beni etkilemez, diye düşünenler de! Lütfen unutulmasın ki, sizin duyarsızlığınız en yakın arkadaşınızın, komşunuzun veya aile büyüklerinden birisinin hayatını tehlikeye atabilir. Bu konuda sakin ve tedbirli olmak gerektiğine inanıyorum; bu bilgi kirliliğinin içinde aklınızda birçok soru işareti olduğunu da biliyorum. O yüzden, son günlerde sosyal medyada ve yakın çevremde sıklıkla karşılaştığım soruları konunun uzmanı Prof. Doktor Murat Aksoy’a
Dünyayı etkisi altına alan korona salgını sebebiyle son günlerde en çok konuştuğumuz konu bağışıklık oldu. Danışanlarımdan ve sosyal medya takipçilerimden bağışıklık sistemiyle çok fazla soru alıyorum ve bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için birçok farklı uygulama yaptıklarını duyuyorum. Hadi hep birlikte bağışıklık konusuna bir açıklık getirelim...
Bağışıklık sistemi sandığımızdan çok daha kompleks bir yapıya sahiptir. Yani sadece belirli bir mucize yiyecek sizi soğuk algınlığı mikroplarından ve grip virüslerinden koruyamaz. Sadece sarımsak tüketmek, tek başına kelle paça çorbası içmek sizi virüslerden koruyamaz. Üstelik genellikle bağışıklık sistemini güçlendirmesi iddiasıyla ortalığa atılan uygulamalar, eğer herhangi özel bir sağlık probleminiz varsa size faydadan çok zarar da verebilir.
Tam anlamıyla güçlü bir bağışıklık sistemi için önemli birkaç faktör vardır. Dengeli beslenmek, daha az stresli bir yaşam tarzı, düzenli egzersiz ve hijyen koşullarına dikkat etmek.
Peki, daha
Belki daha önce düşünmediniz ama Kadınlar Günü’ne bir de beslenme ve küresel amaçlar açısından bakmanızı istedim. İyi beslenme ve cinsiyet eşitliği karşılıklı olarak birbirini besler ve güçlendirir. Peki nasıl?Beslenmenin iyileştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için kritik öneme sahiptir; aynı şekilde toplumsal cinsiyet eşitliğinin iyileştirilmesi de beslenmenin iyileşmesine yol açar. Çünkü iyi beslenmeye erişimi olan kızlar daha iyi öğrenebilirler. Eğitime erişimi olan iyi beslenmiş kızlar, yaşamları boyunca daha fazla öğrenir ve daha fazla kazanırlar. İlk elden bilgilerini paylaşırlar, toplu olarak mevcut beslenme engellerini tartışabilirler.
Kötü beslenme, hastalıklar açısından en büyük risk faktörüdür. Kadınlar erkeklere göre daha fazla yetersiz beslenme riski altındadır; malnütrisyon oranı kadınlarda daha yüksektir. Bunun yanı sıra erkeklere oranla daha fazla kız çocuğu yetersiz beslenmeden ölmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde beş yaşın altındaki yaklaşık beş milyon
Bu yazıyı hazırlarken en sık kullandığımız arama motorlarından birine aşağıdaki kelimeleri yazdım ve çıkan sonuçları sizinle de paylaşmak istedim. Aslında bu rakamlar beni şaşırtmadı. Çünkü giderek bir bilgi alma kaynağı haline gelen sosyal medya paylaşımları ve bireylerin ilgili olduğu konular bu yönde yapılan kampanyalarla aynı şekilde paralellik gösteriyor. Kilo verme konusu günlük sohbetlerin bile konusu oldu. Diyet yapma yaşı giderek düşüyor, büyüme-gelişme dönemindeki çocuklar bile etkileniyor. Diyet kelimesi sağlıklı zayıflamaya göre 7 kat daha popüler. Bakın arama motorunda yazdığım diğer konular nasıl sonuçlandı:
Diyet kelimesi: 34 milyon 900 bin sonuç
Zayıflama: 18 milyon 400 bin sonuç
Sağlıklı zayıflama: 5 milyon 430 bin sonuç
Hızlı zayıflama: 4 milyon 100 bin sonuç
Detoks: 5 milyon 885 bin sonuç
Şok diyet: 1 milyon 620 bin sonuç.