Vücudumuzun adeta arama motoru olarak işlev gören beynimizi beslemek çok önemli. Peki, sizi sizden çok düşünen beyninize iyi bakıyor musunuz?
Bir gün önce ne yediğinizi hatırlayamadığınız, mutfağa gidip ne yapmaya gittiğinizi unuttuğunuz veya hangi günde olduğumuzu şaşırdığınız anlar oluyor mu? Yediğiniz besinler, gördüğünüz yerler, duyduğunuz sözcükler, öğrendiğiniz diller, tanıştığınız yeni insanlar... Tüm bunlar aslında beyin fonksiyonlarımızın bir parçası. Genelde yaşla birlikte hafızanın ve sebep-sonuç ilişkisi kurma, tepki verme gibi diğer zihinsel fonksiyonların zayıfladığını duyarız. Fakat bunun önüne geçmek elinizde. Zihinsel performansı destekleyen beslenme alışkanlıklarının; algı yeteneğimizi, hızlı düşünme-karar verme becerilerimizi, hafıza ve dikkatimizi güçlendirdiğinin altını çizelim. Aynı zamanda bilişsel fonksiyon için olumsuz yönde katkıda bulunan bazı faktörler de var.
Beynimiz hayatta kalmamızı sağlayan, bizi yönlendiren, 7/24 çalışan bir saat gibi görev yapıyor. Yaşam boyunca
Sizlere daha önce obezitenin koronavirüs gibi bulaşıcı bir hastalık olmadığından, fakat en az koronavirüs kadar tehlike oluşturduğundan bahsetmiştim. Maalesef günümüzde artık obezitenin görülme yaşı gibi bir tanımı da yok. Çocukluktan hatta bebeklikten başlayan bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Beslenme alışkanlıkları, yaşam tarzı, hareketsizlik, genetik yatkınlık obezitenin başlıca nedenleri. Aslında dünyada yıllardır obezite pandemisi yaşanıyor. Hem Kovid-19 hem de obezite pandemisiyle mücadele ettiğimizi söyleyebiliriz. Bu konuda tüm devletlerin küresel çapta önlemler alması şart.
Ülkemizde her 100 kişiden 32’si obez
BMC Public Health dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, obezite ve aşırı vücut yağına sahip olmanın en az sigara içmek kadar yüksek ölüm oranlarına sebep olduğu belirtiliyor. 2003-2017 yılları arasında İngiltere ve İskoçya’da sigaraya bağlı ölüm yüzdesinin % 23.1’den % 19.4’e düştüğü bulunurken, obezite ve fazla vücut yağına bağlı ölümlerin %
İnsan sağlığı her şeyden önemli diyorsak, sağlığımızın da doğada saklı olduğunun farkına varmamız gerekiyorUzun zamandır gezegeni iyileştirmek konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyorum. Doğal kaynaklarımız azalıyor, kirleniyor ve zarar görüyor. Son günlerde İstanbul’da yağan yoğun kar öncesinde yazdan kalma bir hava vardı. Sadece İstanbul’da değil, birçok yerde neredeyse kışın bahar havası gibi günler gördük diyebiliriz. Havanın bir günde 18 dereceden, kar yağışına dönmesi de şubat ayının ortasında 15-20 derece olması da normal değil! Tüm bunlar aslında iklim krizinin göstergesi.
Doğanın yardım çağrısına kulak vermek için geç kalmış olmaktan çok endişeliyim. Her 6 saniyede bir futbol sahası kadar orman yok oluyor. Tarım, değişen iklimden tahmin edemeyeceğimiz kadar olumsuz etkileniyor. Barajlardaki sular çekiliyor, her gün yüzlerce hayvan türünün nesli tükeniyor, biyoçeşitlilik azalıyor. Yükselen sıcaklıklar, çocukların yetersiz beslenmesine ve beslenme kalitesinin düşmesine neden oluyor. Vermont
Plastiklerin hayatınızın hangi alanında ne kadar yer kapladığını hiç düşündünüz mü? Su şişeleri, pipetler, tabaklar... Birkaç ufak değişiklik yaparak plastiksiz bir yaşama doğru adım atabiliriz. Başlamak için hiçbir zaman geç değil fakat bir an önce önlem almakta fayda var. Bir kişiden ne olur demeyip, harekete geçmek gerekiyor. Çünkü maalesef mikroplastik dediğimiz moleküller hayatımızın birçok yerinde var. Hatta öyle ki geçtiğimiz ay Environment International dergisinde yayımlanan bir çalışmada dört kadın plasentasında mikroplastik parçacıkları bulunduğu bildirildi. Anlayacağınız, bu durum sadece çevreyi ve soluduğumuz havayı kirletmekle kalmıyor, artık anne karnındaki bebeği bile etkileyebiliyor.
Daha önceki yazılarımda her hafta bir kredi kartı büyüklüğünde mikroplastik tükettiğimizden bahsetmiştim. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) raporuna göre, ayda 21 gram mikroplastik tüketiyoruz.
2020 Türkiye Kıyılarında Atık Analizi Raporu endişe verici. Rapora göre, kışın, denizdeki
Kendinize ve kalbinize iyi bakmaya, mutfağınızda yapacağınız minik değişikliklerle başlayabilirsiniz. İşte size, kalp sağlığınızı her gün kişisel bakımınıza dâhil etmenize yardımcı olabilecek birkaç fikirSevmek, sevilmek şüphesiz ki en güzel duygulardan… Sevgililer Günü sizin için ne ifade ediyor? 1 kutu çikolata, hediyeler, yenilen güzel bir akşam yemeği, kırmızı kalpler... Bu 14 Şubat diğerlerinden biraz daha farklı. Normalde birçok restoran, kafe, bu özel gün için menüler hazırlarken, şimdi herkes evinde karantinada. İyi yönünden bakmak lazım; mutfakta geçireceğiniz zaman arttığı için aslında bunu bir fırsata çevirmek de elinizde. Elbette işe önce kendinizi severek başlamak en doğrusu. Kendinize ve kalbinize iyi bakmaya, mutfağınızda yapacağınız minik değişikliklerle başlayabilirsiniz. Hem zihinsel hem de fiziksel olarak sağlıklı kalabilmeniz için kalp sağlığınızı her gün kişisel bakımınıza dâhil etmenize yardımcı olabilecek birkaç fikir:
Tuz miktarını azaltın
Çok fazla tuz tüketimi kalp sağlığının en
Bugün, 10 Şubat Dünya Bakliyat Günü. Hep söylüyorum: Sağlıklı insan ile sağlıklı gezegen arasındaki ilişkiyi kurmak çok önemli ve düşündüğünüz kadar zor da değil. Bize iyi gelen gezegene de iyi geliyor. Buna en güzel örneklerden biri ise baklagiller. Baklagiller gerek içerdiği besin ögeleri, gerekse çevresel ayak izinin düşük olmasıyla sofranızda yer alması gereken besinlerden. Bu özel günün baklagillerin besinsel faydaları ve sürdürülebilir gıda sistemlerine katkıları konusunda farkındalık yaratmak için harika bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Çünkü bitkisel kaynaklı beslenme tercihleriyle hem kendi sağlığımızı hem de gezegenimizin sağlığını koruyabiliriz. Özellikle protein ihtiyacını karşılamak için hayvansal kaynaklı besinler yerine besin tercihlerimizde yüksek kaliteli bitkisel proteine sahip hububat ve bakliyata daha fazla yer vermek bu anlamda fayda sağlayacaktır.
Son yıllarda ülkemizin baklagil tüketimi dünya ortalamasının altında gözlemlenirken, pandemiyle birlikte
Şubat ayının ilk haftasını geride bırakırken ben de bu ayın sebzelerinin size iyi gelecek özelliklerinden bir kez daha bahsetmek istedim. Çünkü her mevsim meyvesi ve sebzesinin kendine özel faydaları var
Sebze meyve alışverişlerinizde sepetinize ne sıklıkla brokoli, karnabahar, lahana, brüksel lahanası gibi turpgilleri ekliyorsunuz? Bu konuda okuduğum yeni bir araştırmada bu sebzelerin daha fazla tüketimiyle kadınlarda daha az yaygın kan damarı hastalığı arasında bir ilişki olduğu bulunmuş. British Journal of Nutrition’da yayımlanan çalışmada turpgillerin içeriğindeki K vitaminin kan damarlarındaki kireçlenme sürecini engellemede rol oynayabileceğini belirtiyorlar. Araştırmada her gün bu sebzeleri 45 gram ve üzeri tüketen kadınların daha az tüketenlere göre damarlarında aşırı kalsiyum birikme olasılığının yüzde 46 daha düşük olduğu bulunmuş. Bu araştırmadan da yola çıkarak şubat ayı sebzelerinden brokoli, brüksel lahanası tüketiminizi bir kez daha gözden geçirmenizi öneriyorum.
Elbette bu beslenme planınızda bulunması gereken tek sebze
Omega-3 yağ asitlerinin vücudumuz için birçok faydası olduğunu eminim duymuşsunuzdur.
Peki, eksikliğinde görülebilecek problemleri biliyor musunuz? Omega-3 yağ asitleri, vücutta sentezlenemeyen ve dışarıdan almamız gereken esansiyel yağ asitleridir. Omega-3’ün faydaları konusunda çok sayıda çalışma yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Ben de bu konuda okuduğum, ilgimi çeken bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde Amerikan Nöroloji Akademisi Tıp dergisinde yayımlanan bu araştırmaya göre, omega-3 tüketimi beyninizi hava kirliliğinden koruyor.
Araştırmacılar omega-3 yağ asidi tüketiminin beyinde daha fazla beyaz madde ve hipokampüs hacmiyle ilişkili olduğunu söylüyor. Beynimizdeki beyaz madde tüm merkezi sinir sisteminden bilgiyi aktarma görevini yapar. Hipokampüs ise hafıza açısından çok kritik bir role sahip beyin bölgesidir. Çalışmada haftada 1-2 kez balık tüketimi olan katılımcıların daha yüksek beyaz madde seviyelerine ve hipokampüs hacmine sahip olduğu bulunmuş. Araştırmacılar, hava