Küresel çapta her beş kızdan birinin ortaokul seviyesi eğitimini tamamlayamadığını biliyor muydunuz? Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2015 yılında 11 Şubat’ı Bilimde Kadınlar ve Kızlar Uluslararası Günü olarak ilan etti; bu yıl ise bu özel günün 10’uncu yılı kutlandı.
Kadının üreterek ve varlığını özgürce ortaya koyarak tüm karar süreçlerinde etkin rol aldığı bir dünya için daha da fazla çalışmak gerektiğinin farkındayız. Bilimde toplumsal cinsiyet eşitliği, herkes için daha iyi bir gelecek inşa etmek açısından hayati öneme sahip, fakat günümüzde kadınlar ve kız çocukları bu alanda sistemsel engellerle ve ön yargılarla karşılaşmaya devam ediyor.
Bu anlamda kız çocuklarına ilham verecek rol modelleri oluşturmak, kapsayıcılığı, çeşitliliği ve eşitliği teşvik eden politikalar ve eylemleri artırmak kıymetli.
Öyle ki bugünün kız çocukları; yarının bilim insanları, doktorları, mühendisleri, araştırmacıları olacak. Sağlıklı bedenler ise ancak özgür ve eşitlikçi bir zihinle mümkün.
Stres altındayken neden hemen makarna, pizza yemek isteriz sizce? Sanki o ilk lokmada tüm dertleriniz hafifler, dünya biraz daha katlanılır hâle gelir. Peki ya sonrası?
Sizce mutluluğun formülü karbonhidratlardan geçiyor olabilir mi? Kendinizi kötü hissettiğinizde neden canınız hemen bir tabak makarna, bir dilim kek veya çıtır çıtır bir simit çekiyor hiç düşündünüz mü? Ruh sağlığı, depresyon ve karbonhidrat tüketimi arasındaki ilişkiyi aslında hem biyolojik hem de psikolojik faktörlerle açıklamak mümkün. Bu bağlantı özellikle serotonin üretimi, kan şekeri dengesi ve duygusal yeme davranışlarıyla ilişkili. Bu ilişkiyi duygusal bir kısır döngü olarak da tanımlayabiliriz. Gelin bu döngüde rol alan faktörleri adım adım inceleyelim.
1 BEYNİNİZİN TATLI OYUNU SEROTONİN
Serotonin, mutluluk ve sakinlik hissiyle ilişkili bir nörotransmitterdir, kendisi âdeta bir ‘iyi hisset’ hormonu gibidir. Karbonhidratlar ise beynimizin ‘mutluluk anahtarı’ olan serotonin üretiminde önemli bir rol oynar.
10 Şubat Dünya Bakliyat Günü’ydü. Bir beslenme uzmanı olarak bitkisel protein alımının hem insan hem de gezegen sağlığı için çok önemli olduğunu hep anlatıyorum. Bir girişimci olarak ise bu alanda geleceği beslemeye dair çalışmalar yürütmek, sınırlı kaynakları koruyan yenilikçi ürünleri üretmek benim için çok kıymetli. Öyle ki bakliyatları beslenmemize, tarım sistemine daha çok entegre ettiğimizde aslında yenilikçi bir geleceğin kilidini açıyoruz. Hem toprak hem insan için geleceğin gıdası olarak yıldızı parlayan bakliyatları, başta Prof. Dr. Ayşe Baysal’a olan borcum ve bu topraklara olan bağlılığım sebebi ile çok önemsiyorum.
Dünya lideri iken
Biraz da güncel küresel verilerden bahsedelim. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre Hindistan, dünya çapında baklagillerin en büyük üreticisi ve tüketicisi. Kanada, yalnızca mercimek üretimine 1.7 milyon hektar ayırıyor. Ticari olarak satılan baklagiller yılda yaklaşık 20 milyon ton olarak
Karlı ve soğuk havalarda vücudumuz desteğe daha çok gerek duyar. Bağışıklık sistemimizin savunma kalkanını dirençli hâle getirmek için neler yapmalıyız? Size birkaç önerim var
Havalar giderek soğuyor, beklediğimiz karlı havaları da görmeye başladık; kar soğuğunu ülke genelinde hissediyoruz. Dikkat! Soğuk havalarda çok üşümenizin sebebi bazı besin ögesi eksikliklerinden kaynaklanabilir. Diğer yandan soğuyan havayla birlikte vücudumuzun bağışıklık sistemi mevsimsel değişimlere karşı daha savunmasız hâle gelebilir; bu nedenle özellikle enfeksiyonlara karşı direnç sağlamak için ek önlemler almak önemlidir. Gelin bugün hem içinizi ısıtacak hem de küçük ama etkili değişimlerle bağışıklık sisteminize destek olacak önerileri hatırlayalım.
DEMİR DEPOLARINA DESTEK
Demir eksikliği birçok kişinin problemi, özellikle havaların biraz soğumasıyla kendini daha çok hissettiriyor. Üşüme dışında da belirtileri var aslında; kendinizi sürekli yorgun, enerjisiz, tükenmiş hissediyorsanız demir eksikliği
Her yeni yılın başlangıcında yeni hedefler belirlenir ve planlar yapılır. Daha aktif olmak, sigarayı bırakmak, şekeri azaltmak veya daha sağlıklı yiyecek seçimleri yapmak bu hedeflerden olabilir. Zihnimizin bir şeyi alışkanlık olarak kabul etmesi için 21 gün boyunca tekrara ihtiyacı olduğunu daha önce duymuşsunuzdur. Yapılan çok yeni bir araştırma bu efsaneyi çürütüyor.
Healthcare dergisinde geçtiğimiz günlerde yayımlanan araştırma bir alışkanlığın gerçekten edinilmesinin ortalama 59-66 gün sürebildiğini, bu sürenin 335 güne kadar da uzayabileceğini belirtiyor. Araştırmacılar, sağlıklı alışkanlıkların sanılanın aksine üç hafta gibi kısa bir sürede oturmadığını vurguluyor. Alışkanlıkların oluşma sürecinin yaklaşık iki ay içinde başladığı ancak bu sürenin dört günden neredeyse bir yıla kadar değişebildiği de sonuçlar arasında. Burada 21 günün sadece bir başlangıç olduğunu, sürdürülebilir beslenme için kalıcı adımlar atmanız gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Peki hayatınızda sağlıklı ve
Yapay gıdalara maruz kalma, beslenme tarzının giderek değişmesi gibi pek çok faktör sebebiyle kolon kanserinden cilt kanserine pek çok kanser türünde artış var. Gelin, kansere karşı nasıl beslenmeliyiz ona bakalım
Dünya üzerinde neredeyse her yaşta kanser vakalarının arttığını biliyor musunuz? Kanser, milyonlarca insanı etkileyen ve her yıl milyonlarca yeni vaka ile karşı karşıya kalınan bir hastalık. Amerikan Kanser Derneği’nin (ACS) 2025 verilerine göre, ABD’de toplam 2 milyonun üzerinde yeni kanser vakasının tanı alacağı öngörülürken 600 binin üzerinde kişinin kanser nedeniyle yaşamını yitireceği tahmin ediliyor. Kadınlarda en sık tanı alan kanser türü meme kanseriyken erkeklerde prostat kanseri ilk sıralarda yer alıyor. Fakat günümüz yaşam koşullarında, yapay gıdalara maruz kalma, beslenme tarzının giderek değişmesi gibi pek çok faktör sebebiyle kolon kanserinden cilt kanserine pek çok kanser türünde de artıştan söz etmek mümkün. Kanser oluşumunun birçok sebebi var. Araştırmalar, beslenmenin birçok kanser
Son günlerde ülke olarak oldukça stresli günler geçiriyoruz. Akıl ve ruh sağlığımızı korumakta güçlük çektiğimiz dönemlerden birindeyiz... Yıkıcı afetler sonrası stres yönetimi ve ruh sağlığını destekleyici adımlar atmak kıymetli. Öyle ki stres, tıpkı soğuk algınlığı veya viral bir hastalık kadar bulaşıcı olabiliyor. Stres, üzüntü, öfke gibi pek çok duyguyu bir arada yaşadığımız bu dönemde kortizol ve stres ilişkisine bir kez daha değinmek istedim.
Önlenebilir bu felaketlerin bir daha yaşanmaması dileğiyle. Başımız sağolsun.
Duygusal bulaşma ve kortizol
Evet doğru duydunuz, stres birçok açıdan bulaşıcı olabilir. Bu durum ‘duygusal bulaşıcılık’ veya ‘stres bulaşıcılığı’ olarak adlandırılıyor ve sosyal psikoloji ile nörobilim alanlarında çalışmalara devam ediliyor. Yapılan araştırmalar, bir kişinin stresli bir anına şahit olmanın, gözlemcinin de kortizol seviyelerinin yükselmesine yol açabileceğini gösteriyor. Bu, özellikle aile bireyleri veya yakın ilişkilerde daha belirgin
Yapay zekâ, ultra işlenmiş gıdalarla beslenen bireylerin 30 yıl içinde nasıl görünebileceğini ortaya çıkardı. Buna göre, sağlıksız beslenme alışkanlıkları hız kesmeden devam ederse gelecekte bizi bir sorunlar yumağı bekliyor.
Önümüzdeki yıllarda bağırsak hastalıkları, obezite oranları, bazı kronik hastalıklardaki artışın öngörüldüğü bir gerçek. Peki, işlenmiş gıda tüketiminizin buradaki etkisini gözlemlemeye ne dersiniz? Paketli, hazır gıdalar, fastfood, şekerli içecekler, unlu mamuller... İşlenmiş gıdalar ve sağlığınız üzerine oluşturduğu riskler üzerine yapılan bilimsel çalışmalar giderek artıyor, konuyla ilgili her geçen gün yeni terimler ve sınıflandırmalar da ortaya çıkarken ultra işlenmiş gıdalar sağlığı tehdit etmeye devam ediyor. Bir diğer yandan yapay zekâ ve sağlık alanındaki gelişmeler de tüm hızıyla sürüyor.
Geçen hafta katıldığım dünyanın önemli inovasyon ve ilham buluşmalarından biri olan DLD Konferansı’nda da ana başlıklardan biri yapay zekâydı. Öyle ki yapay zekâ